Yolculuğun ikinci gününde Aera biraz daha iyi hissediyordu. Artık pek ağlamıyor, durumu kabullenmeye çalışıyordu. Hatasını aramaktan yorulmuştu ve düşünmüyordu da. Sadece geleceğini düşünüyor ve ilerde neler yaşayacağını hesaplıyordu.
Carmen yanına geldiğinde Aera erzakları karıştırıyordu. Hizmetçi kız önce Aera'ya baktı, ardından hanımının omzuna dokunarak ilgisini çekti.
"Ben hallederim. Ne yemek istiyorsunuz?" diye sordu normal bir sesle. Aera iç çekerek poposunun üstüne attı kendini.
"Biraz ekmek arıyordum. Midem bulanıyor da." Yüzünü buruşturarak karnına dokundu. "Her zaman hassas bir midem vardı. En ufak şeyde rahatsızlanıyor."
"Bir şifa perisi değil misiniz?" diye şaşkınca sordu Carmen. Bir yandan da sandığa eğilmiş ekmek arıyordu. Aera yerde bağdaş kurdu.
"Mide bulantısı ya da baş ağrısı gibi şeylere çare bulamam." Carmen'in uzattığı ekmeği alarak küçük lokmalarla yemeye başladı. Bir yandan da etrafı izliyordu. Hâlâ ormanı aşabilmiş değillerdi, çok yavaş ilerliyorlardı. Carmen ve görevli askerler vampir olsa da Aera için yavaş gidiyorlardı.
Carmen askerlere yemek isteyip istemediklerini sormak için ortadan kaybolduğunda Aera kendini sırtüstü attı. Yatarken yemek yemenin zararlı olduğunu biliyordu ama ağaçların gökyüzüyle oluşturduğu harika görüntüyü izlemek istiyordu.
Ağaçların hışırtısı Aera'nın dikkatini çekti. Bir hırıltı duydu ve kaplanı Symon bir anda önünde beliriverdi.
Aera yeni uzanmasına rağmen tekrar kalçasının üstünde doğruldu. "Symon!" dedi şaşkınca. "Burada ne işin var?" Symon derken zorlanmıştı. Dili Rick demeye alışkındı.
Kaplan ağzını kocaman açarak kükredi. Aera ekmeğini düşürerek iki eliyle birden kulaklarını sıkıca kapattı. Uzun bir sürenin ardından Symon nefes nefese kükremeyi kesti ve gözlerini Aera'ya dikti.
"Bu da neydi böyle?" dedi kadın kaşlarını çatarak. Yere düşen ekmeğini alarak silkeledi ve temizledi. Kaplanına kızgındı. "Hem neredesin sen? Haftada bir bile gelmiyorsun yanıma." Şaka yollu söylemiş olsa da gerçekti. Symon Aera'yı arada bir görüyor, sonra günlerce ortadan kayboluyordu. Belli etmese de Aera onu göremediği için üzülüyordu.
Kaplan Aera'ya yaklaştı. Aera'nın elinden daha büyük olan burnunu kadının burnuna yaklaştırarak onu kokladı. Sonra devasa dilini çıkararak Aera'nın yüzünü boydan boya yaladı.
Aera yüzünde kalan salyaları kollarıyla silerken, "Iyy," diye mızmızlandı. "Bugün çok tuhafsın Symon. Her yerim kirlendi." Su testisinin yanına giderek bir kaba su boşalttı ve yüzünü sabunuyla güzelce yıkadı.
Temizlendikten sonra Symon'ın yanına geldi tekrar. Kollarını açabildiği kadar kocaman açarak devasa kaplanın boynuna sarıldı. Symon acı çeker gibi bir ses çıkardığında Aera olanları kavrayabildi.
"Üzülme," diye fısıldadı daha sıkı sarılarak. "Sende bizimle gelebilirsin."
İkisi bir süre oyun oynadılar, özlem giderdiler. Aera Symon'ın nasıl göründüğünü merak ediyordu. Acaba bir periyken nasıldı? Yine de merakını gizledi. José'yle yaşadıkları yetmezmiş gibi şimdi bir de ailesini kafaya takmak istemiyordu. Zaten elindeki her şeyi kaybetmişti...
Yaklaşık yarım saat sonra Symon ormanın derinliklerinde kayboldu. Aera kamp alanına geri dönerken garip bir sessizlik vardı. İster istemez korktu. Askerlerin çoktan uyanmış olması gerekiyordu.
Tüm askerleri yerde paramparça olmuş görmek Aera'nın kaskatı kesilmesine sebep oldu. Aera Carmen'i görebilmek için etrafına bakındı ama sadece ağaçlar vardı. Peki bu vahşeti kim yapmıştı? Bu zavallı askerleri kim katletmişti ve Carmen neredeydi?
Aera tüm gücüyle, "Carmen!" diye bağırdı. "Carmen! Neredesin?" Gözlerini mümkün olduğunca yere çevirmemeye çalışıyor, artan mide bulantısını bastırmaya uğraşıyordu. Carmen bir adamla boğuşarak kamp alanına girdiğinde Aera gözleri faltaşı gibi açılarak baktı.
Carmen kırmızı gözleri ve uzamış vampir dişleriyle ilk kez görünüyordu Aera'nın gözüne. O her zaman narin, hizmetçi kızdı ama şimdi yaşlı bir vampir kadar güçlü görünüyordu. Dövüştüğü adamın boynunu koparıp bir yere attığında Aera bir çığlık kopardı.
"Ne yapıyorsun?" dedi telaşla. "Burada neler oluyor? Askerlere ne oldu? O kimdi?" Daha soracak sorusu olmasına rağmen Carmen tarafından tutulan kolu konuşmasını engelledi. Hizmetçi kızın kanlı eli Aera'nın elbisesini de kirletmişti.
"Efendim, buradan gitmemiz gerek. Yalnız değiller," dedi Carmen aceleyle. Bir yandan da Aera'yı sürüklüyordu. "Üç tanesini hallettim ama çok daha fazla olduklarına eminim."
Aera Carmen'in kanlı elini tutarak koşmaya başladı. İkisi birlikte ormanın içinde hızlanırlarken Carmen arada bir arkalarına bakıyor ve haydutların gelip gelmediğini kontrol ediyordu.
Bir açıklığa geldiklerinde Aera nefes nefese dizlerine tutundu. "Onlarda kimdi?" dedi zorlukla. Koşmaktan yorulmuştu. Nefesini düzenleyip doğrulduğunda gördükleriyle adeta şaşkına döndü.
Carmen iki adam tarafından tutuluyordu. Biri kızın kafasını tutuyor, diğeriyse kollarını tutuyordu. Aera açıklıkla tam yirmi adam saydı. Çoğunun yarı çıplak olmasına bakılırsa, vampirlerdi.
"Sizde kimsiniz?" diye sordu korkusunu belli etmemeye çalışarak. İnatçı çenesini havaya kaldırdı ama her korktuğunda olduğu gibi bacakları tir tir titriyordu.
"Kabalığımı mazur görün kraliçe," dedi bir adam öne çıkarak. Tek dizi üzerine çökerek yapmacık bir saygı gösterisi sunduğunda diğerleri güldü. Adam büyük bir ciddiyetle sözlerine devam etti. "Affınıza sığınarak, sizi alıkoyuyoruz."
Oldukça eğlenen diğer vampirler bir kahkaha tufanına tutundular. Dizi üstüne çöken adam kalktığında yakışıklı yüzüne uymayan sinsi bir sırıtışla bakıyordu.
Aera yutkundu ve kollarını göğsünün üzerinde kavuşturdu. "Bu-bu ne yüzsüzlük? Sen- ne cüretle- ah!" Konuşamıyordu çünkü titremekten dişleri birbirine çarpıyordu.
İki vampir kalabalıktan sıyrılarak Aera'nın yanına yürüdüler. Carmen tısladı ancak uyarı olarak boynuna bir baskı aldı. Aera bu manzarayı korkuyla izledi. Vampirlerin kollarından tutmasına izin verdi. Karşı koyamazdı.
"Bizi nereye götürüyorsunuz?" diye bağırdı öfkeyle. "Benim kim olduğumu biliyor musunuz? Ben-" Sahi neydi ki? Artık bir metres bile değildi. O sürgün edilmiş, gereksiz bir kadındı sadece.
"José'nin sürtüğü olduğunuzu bilmeyen yok," dedi az önce konuşan sarışın yakışıklı adam. Bir anda Aera'nın tepesi attı.
"Düzgün konuş alçak herif! Ona José diye seslenemezsin!"
"Bak sen. Sana sürtük dememe değil de José'ye kral demiyorum diye celalleniyorsun."
Aera verecek bir cevap düşündü. Haklıydı. Şu an bile José'yi düşünüp koruması, aslında bir köpek gibi ona sadık olduğunu gösteriyordu. Bir an, sadece bir an bu yüzden kendinden nefret etti.
Yavaş yavaş ormanın öbür tarafına sürüklenmeye başlarken bir askerin, "Bekle bizi Kuzey Cali!" diye haykırdığını duydu.
Yorumlarınızı bekliyoruum ^^ Ayrıca multimedia Tolga'dan (@rissapole) bölüm senin olsuuun ^^ :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aera
VampirosDünyada minimuma inen insan sayısı beş vampir krallığını büyük bir kriz ve kuraklığa sürüklemiştir. Artık krallar daha vahşi ve kontrol edilemez durumdadırlar. Kral José ise diğerlerinin bilmediği gizli bir silaha sahiptir. Ormanda yaşayan güzeller...