Jane ve Jace kapının ardında birbirlerine bakakaldılar. Babaları onları hiçte kibar olmayan bir şekilde bir odaya bıraktıktan sonra annelerinide bir yere götürmüştü. Jane ve Jace ise ikisinin hemen ardından onları takip etmiş, kapıdan gizlice onları dinlemişlerdi. Jace kaşlarını çatarak öfkeyle bir soluk verdi. "Annem yine ağlıyor."
"Şşşt. Sessiz ol Jace," diye fısıltıyla uyardı onu Jane. Kafasını kapıya dayayarak konuşulanları duymaya çalıştı. Jace sertçe yutkunduktan sonra kendine hiç yakıştıramasa da aynı şekilde kulağını kapıya yasladı.
Jane fısıltıyla, "Ne diyor? Duyamıyorum," diye sordu. Jace kulağını kapı deliğine yasladı. Konuşmaları az çok anlıyordu. Cümleleri aynen duyduğu şekilde kardeşine sıralamaya başladı. "İlk seni öptüm. İlk seninle seviştim. Söyled-"
"Ne?" diye ufak bir çığlık attı Jane. Kıpkırmızı olmuş yüzüyle kardeşinin ifadesiz yüzüne baktı. "Aman Tanrım Jace! Annem ve babam... Sevişmiş!"
Jace gözlerini abartıyla devirirken, "Aptal mısın? Bizi leyleklerin getirdiğini mi sanıyordun?"
"Elbette! Aman Tanrım. Aman Tanrım. Ne yapacağız Jace?" Küçük elleriyle ağzını kapatarak kocaman olmuş gözlerini Jace'e dikti. Oğlan bu manzara karşısında dişlerinin birazını gösterecek şekilde güldü.
"Bir şey yapmayacağız. Dinlemeye devam edelim." Az önce Jane dinlemek için hevesliyken şimdi Jace hevesliydi. Konuşulanları duymak için adeta kapıya yapıştı. Duydukları karşısında şaşkınca gülümseyerek, "Vay canına Jane, burada senin için fazlasıyla romantizm var," diye seslendi. "Şahsen benim midem bulandı. Sanırım kusacağım. Babam anneme güzelsin gibi bir şeyler zırvalıyor. Jane?" Söylediği onca şeye rağmen cevap alamayınca doğrulup etrafına bakındı. Jane duvarın dibine çökmüş, dizlerini kendine çekerek kollarıyla sarılmıştı. "Annemle babamın seviştiğine inanamıyorum," dedi tekrar bembeyaz olmuş yüzüyle. Jace gülmesini durdurmak için dudağını ısırdı. Kızkardeşinin yanına giderek kolundan tuttu. "Hadi seni şu şoktan çıkaralım," derken kardeşini yerden kaldırdı ve koridorda yürütmeye başladı. İçinden gelen kahkaha atma isteğini, anca merdivenlerin başına kadar bastırabildi.
Tanıdık kahkahayı duyunca Aera hızla başını kaldırarak kapıya baktı. Jace'i duyduğuna emindi. Onun nadiren attığı kahkahalardan biriydi bu duyduğu.
"Jace kapıda," diye fısıldadı şok olmuş bir şekilde. "Jace." Hızla yataktan kalkarak bir adım attı ancak José bileğini tutarak onu olduğu yere sabitledi. Aera kocaman olmuş gözlerle omzunun üzerinden, yatakta oturmaya devam eden José'ye baktı. José gergin görünüyordu.
"Burada sana dokuz yıl süren ayrılığımızın sebebini anlatıyorum," dedi neredeyse öfkeli bir şekilde. "Sencede biraz ilgi yada merhameti hak etmiyor muyum? En azından Jace kadar önemli değil miyim?" Tek kaşını kaldırarak alayla konuşmaya çalıştıysa da Aera onun nasıl hissettiğini ve ne demek istediğini gayet iyi anlamıştı.
"Sen bana merhamet ettin mi?" diye sordu çatlak bir sesle. "Her şeyin bir sebebi olsada, asla öyle davranmanı hak etmedim. Şimdi birde kendi çocuğunu mu kıskanıyorsun?"
"Bu kıskanmak değil. En azından bir tepki verip sonra Jace Jace diye koşturabilirdin. Az önce söylediklerimi tam dokuz yıldır prova ediyorum ve sen kahrolası tek bir kelime bile etmeden gidiyorsun!" Cümlesine sakin başlamıştı ama öfkeyle gürleyerek bitirmişti. Hatta sözcüklerinin arasında yataktan kalkıp Aera'nın karşısında dikilmeye başlamıştı.
Kadın başını iki yana sallayarak, "Sen gerçekten iflah olmazsın," dedi. Yüzünde kuruyan gözyaşları derisini sertleştirdiğinden dolayı rahatsız hissediyordu. "Bin yaşındayım diyorsun ama Jace bile senden daha olgun."
"Ne?"
"Ve bir de şu söylediklerin... Haklısın. O zaman yaptığın her şey çok mantıklıymış. Ama dokuz yıl boyunca neredeydin? Francis'ten boşandığını biliyorum. Neden beni aramadın? Çünkü hiç merak etmedin değil mi? Belki de diğer kadınlarla günlerini geçiriyordun. Bir de sana ayak bağı olurdum değil mi? Özellikle de iki çocuğumla?"
José küçük gözlerini kıstı. "Gerçekten senden iyi bir yazar olur. Bir dakika içinde dokuz yılımı özetledin ve kendini buna inandırdın." Birkaç defa alkışladı kadını. "Harikasın. Yeteneğin takdire şayan."
Tüm bu yaptıklarından sonra sergilemeye devam ettiği küstah davranış Aera'nın tepesini iyice artırdı. Adamı göğsünden hırsla itse de geriye tökezleyen kendi olmuştu. "Sakın benimle dalga geçme," dedi dişlerinin arasından.
"Bir şeyleri düzeltmeye çalışıyorum Aera," diye mırıldandı José şakaklarını ovalarken. "Artık sadece huzurlu olmak istiyorum. Günün sonunda odama geldiğimde çocuklarımın boynuma atlamasını ve sana gündüz neler yaptığımı anlatmak istiyorum. Onları uyuttuktan sonra gizlice seninle sevişmek istiyorum." Aera'nın ağzının beş karış açıldığını görünce kaşlarını gerçek bir şaşkınlıkla kaldırdı. "Ne var? Benimde değişik fantezilerim olabilir, tamam mı? Bana sapıkmışım gibi bakmayı kes." Ve lütfen soyun. İç sesini susturmak için gözlerini kapattı ama Aera'yla bir odada yalnızken düşüncelerini oradan ayıramıyordu.
"Ja-Jace'e bakmam gerek," dedi Aera kıpkırmızı olmuş bir yüzle. Kapıya doğru küçük adımlarla ilerlese de José'nin söyledikleri yüzünden aklı başından gitmişti adeta. Belki de ona bir şans vermeliydi. Tüm yaptıklarını düzeltmesi için ona bir fırsat tanımalıydı. Herkes ikinci bir şansı hak ederdi. Ayrıca saraya ilk geldiğinde o da Aera'ya bir şans vermişti. Aera'yı sevmeyi denemek için kadına şans tanımıştı. Aera José'yi deli gibi istiyor ve seviyordu ama artık tek başına değildi. Buna tek başına karar veremezdi.
José'nin açıklamalarına yürekten inanıyordu. Ve diğer tüm sorularının cevabını da aynı mantıkla vereceğini biliyordu. Ama yinede... Olmuyordu işte. Ne zaman José'nin kollarına atılmak istese gözlerinin önünde derme çatma evlerinde soğuktan titreyen çocukları geliyordu. Eğer José'yi affedecekse, önce çocuklarının onayını almalıydı.
"Sadece bana zarar vermedin José," dedi kısık bir sesle. Kapının önünde duruyordu. "Yani seni sadece ben affedemem. Asıl özür dilemen gerek Jane ve Jace. O çocukların hiçbir suçu yoktu." Cümlenin sonunda doğru fısıltıya dönüştü sesi. Devam etmek istiyordu ama etmedi.
"Onlardan af dileyeceğim ve alacağım da," dedi José kararlı bir şekilde. "Onları kendime aşık edeceğim tatlım. Göreceksin."
Adamın kullandığı sevgi sözcüğüyle yerinde titredi adeta. Bir şey söylemeyerek kapıyı araladı. Başını ileri uzatarak koridoru kontrol etti. Ne Jace, ne de ona ait bir şey vardı.
Rahat bir nefes alarak kafasını geri çekti. Kapıyı tekrar kapatırken, "Jace yok. Sanırım gitmiş," diye mırıldanırken yüzünü tekrar José'ye döndü. Adamın ne zaman dibine girdiğini bilmiyordu. José kadının yanaklarını sıkıca kavrarken, "Güzel," diye mırıldandı. Ardından haftalardır yapmak istediği şeyi yaparak Aera'nın pembe dudaklarını sertçe kendi dudaklarını arasına aldı. Nazik duygular barındıran bu sert öpücük, Aera'nın gürültüyle inleyip anında erimesine sebep olurken José içten içe bu savaşı kazandığını biliyordu.
Yorumları cevaplamak dünyanın en güzel şeyi bence :D Bu bölüm erken geldiği için booolll bol yorum istiyorum sizden :D Kim bilir, belki yarında bir bölüm gelebilir? :D
Hepinize iyi geceleeeer -ya da iyi sabahlar ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aera
VampireDünyada minimuma inen insan sayısı beş vampir krallığını büyük bir kriz ve kuraklığa sürüklemiştir. Artık krallar daha vahşi ve kontrol edilemez durumdadırlar. Kral José ise diğerlerinin bilmediği gizli bir silaha sahiptir. Ormanda yaşayan güzeller...