Dolunay gecesi gelip çatarken bunu José dışında kimse fark etmemişti. Aera bile balo hazırlıklarıyla öylesine meşguldü ki balonun dolunay gecesine denk geldiğini fark etmemişti. Günleri görgü kuralları, davranış dersleri ve sanki yeterince kibar değilmiş gibi nezaket dersleriyle geçiyordu. Aslında bu derslere hiç ihtiyacı yoktu. Doğuştan gelen bir asaleti vardı.
Üç esmer hizmetçisi yine her zamanki gibi onu giydiriyordu. Kızlar tarafından oluşturulan üçgenin ortasında duruyordu Aera. Biri elbisesinin iplerini sıkıyor, öteki ayakkabılarını bağlıyor ve diğeriyse Aera'nın elbisesinin son rütuşlarını yapıyordu. Özel süslenmeye veya kokuya gerek duymamışlardı çünkü zaten Aera dünyadaki en güzel kadındı.
İşlerini bitirdikten sonra kızlar yan yana geçerek kadını süzdüler. Ellerini birleştirip aynı anda iç çekerlerken hareketleri birbirinin tıpatıp aynısıydı.
"Nefes kesici."
"Harikulade!"
"Söyleyecek söz bulamıyorum!"
Sırayla söyledikleri cümleler ve hemen ardından yağdırdıkları iltifatlar Aera'nın kızarıp kıkırdamasına sebep oldu. Aynanın karşısına geçerek kendini inceledi. Kare yaka, güzel göğüslerinin üstünü hafifçe açıkta bırakan kırmızı bir elbise giyiyordu. Elbisenin kabarıklığı ne çok fazla ne de azdı. Gerçek elmaslarla süslenmişti. Kolları kırmızı tülden yapılmıştı ve salınıyordu. Saçlarını ise Aera kendi yapmıştı. Basit bir topuz yapmaktı amacı ama gür ve upuzun saçlarıyla bu mümkün değildi. Bu yüzden saçlarını tepesinde toplamıştı. Dalgalı parlak sarı bukleler beline dökülüyor ve harika bir görüntü sunuyordu.
"Güzel olmuş muyum gerçekten?" dedi yan dönerken. Ellerini beline koyarak kendine tekrar baktı. "José beni beğenir mi?" Dümdüz karnı, yuvarlak kalçaları ve dolgun göğüsleri kızların bir daha iç çekmesine sebep oldu.
Kızlar yeni bir iltifat tufanına girişirken kapı kabaca açıldı. Gelenin José olduğu aniden odaya çöken sessizlikten belliydi. Hızla reverans yaparak odadan kaçışan hizmetçilerin ardından Aera kocaman gülümseyerek José'ye döndü. "Nasıl olmuşum?"
Kralın odaya gelme amacı bu kadar uzun sürdüğü Aera'yı azarlamaktı aslında. Ama kadını gördüğü an bütün söyleceklerini, kızgınlığını ve diğer düşüncelerini unuttu. Aera içindeki ateşli kadını ortaya çıkarmıştı işte. Ortada salak salak gülüp çocuk gibi koşturan Aera değildi karşısındaki. Erkeğini memnun etmek için saatlerce hazırlanan kadındı. Umut dolu, beklentiyle gülümseyen yüzünden tüm bu heyecanın José yüzünden olduğunu biliyordu adam.
Bu kez samimice, "Çok güzel olmuşsun," dedi. Aera öyle güzel gülümseyip gözlerini kırpıştırırken kötü bir söz söyleyemezdi. Birkaç uzun adımda kadının yanına geldi. Aynanın karşısında yanyana duruyorlardı. "Yanıma yakışıyorsun," dedi sessizce. "Ama bir şeyler eksik."
Elini cebine atarken Aera adamı inceleme fırsatı bulmuştu. Deriden yapılmış kahverengi pantolonu, aynı renk çizmeleri ve her zamanki beyaz gömleğine ek olarak bir de yelek giymişti. Sıradan görünüyordu. Fazla sıradan. Bir kral olmasına rağmen köylü gibi giyiniyordu ama Tanrı biliyor ya böyle de Aera'nın nefesini kesebiliyordu. José'nin akıl almaz görüntüsüne tezat kıyafet ve davranışları kadının onu yeniden öpmek ve daha fazlasını yapmak istemesine sebep oluyordu. Bu durum baloya özel değildi. Her zaman böyleydi.
Yutkunarak kendine geldiğinde José bir kolyeyi gözünün önünde sallıyordu. Ceviz tanesi büyüklüğündeki elmas kolyeyi bir sıra inci ortasına almıştı. Kadının gülümsemesi soldu. Bir şeyler eksik derken bundan mı bahsediyordu yani? Aera'nın kolyeye ya da diğer takılara ihtiyacı yoktu. Tanıştığı tek tük kadınlar ise böyle şeylere bayılıyordu. Hatta sarayın aşçısı bile kocasıyla bu yüzden tartışmış, bir de diğer kızlara anlatmıştı. Aera koridordan geçerken rastgele duymuştu. İster istemez somurtunca José'nin kaşları çatıldı. "Beğenmedin mi?"
"Çok güzel ama..." diye mırıldandı ellerine bakarak. "Bir işime yaramaz ki. Keşke yiyecek bir şey alsaydın."
Kralın dudakları titredi. Ardından kendini daha fazla tutamayarak duvarları titreten bir kahkaha patlattı. Aera bu beklenmedik tavır karşısında önce irkilse de sonra kendi de gülmeye başladı. Kahkahalar ve kıkırdamalarla geçen birkaç dakikanın sonunda José parlak gözlerle Aera'ya baktı. "Çok doğru bir düşünce," dedi onaylayarak. Yüzünde hâlâ yaramaz bir gülümseme vardı. "Bunu bir elbise olarak düşün. Giydiğinde içinde güzel göründüğün bir elbise." Aera'nın arkasına geçerek saçlarını sağ omzuna aldı. Kolyeyi takarken öyle yakınlaşmışlardı ki José kafasını eğse Aera'nn ensesini rahatlıkla öpebilirdi.
Aynadan gözleri buluştu. Aera elini kolyeye götürse de gözleri José'deydi. "İki yüz yıldır bu dünyadayım ve sen saçıma dokunduğunda sinirlenmediğim ilk kişisin."
"Saçlarına zaafın mı var?" diye sordu José yüzünü buruşturarak. Aera'nın gülümsemesi büyüdü.
"Sadece başkalarının dokunmasından hoşlanmıyorum."
Adamın eli iç güdüsel olarak tekrar saçlarına gitti. Yumuşak tutamlar ellerinin altındaydı ve baş döndürücü bir koku etrafını sarmalamıştı. Parmaklarını tarak gibi kullanarak bir tutam saçı taradı. Alışılmadık bir şekilde huzurlu hissediyordu. "Çok güzel saçların var," dedi memnniyetle. Ona metres demeye dili varmıyordu. Aera metreslikten çok çok uzaktaydı ama bulunduğu duruma en uygun kelime de buydu.
"Saçlarım olmadan yaşayamam," derken Aera iç çekmişti. "Benim en değerli şeyim." Doğrusu saçlarıyla gurur duyuyordu.
José bir şey söylemek için ağzını açtı ancak bakışları aynadaki yansımalarına kaydı. Kadının boyu omuzlarına bile yetişmiyordu. Kralın gözleri kırmızı elbisesinden taşan ve yüksekten baktığı için çoğunu görebildiği pürüzsüz göğüslere takıldı. Ne yapacağını bilemedi. Onu böyle bir kıyafetin içinde görmek kanını kaynatıyordu ve doğrusu Aera fazlasıyla mükemmel görünüyordu ama bu güzelliği kendine saklamak niyetindeydi. Eğer Aera'yı balo salonuna böyle yollarsa José insan ya da vampir demeden birçok kişinin kafasını uçurmak zorunda kalacaktı.
Hayır tabii ki, kıskandığından değildi. Sadece Aera'nın korkmasını istemiyordu o kadar. Tacize uğramış bir kadınla uğraşmak için yeterli vakti yoktu.
Kaşlarını çatarak orta boyuttaki dolaba yürüdü. Bu odayı değiştirmesi gerekiyordu. Aera için çok küçüktü. José önceki metreslerini daha büyük ve konforlo odalarda yaşatmıştı.
Beyaz bir tülü alarak Aera'nın yanına döndü. Boynunu ve göğüslerini kapatacak şekilde pelerin gibi bağladıktan sonra memnuniyetle gülümsedi. "Böyle daha iyi oldu."
"Bu kıyafetime uygun olmadı," dedi Aera kendisine aynadan bakarken. "Neden bu şeyi giydirdin?"
"Asil kadınlar böyle giyinir tatlım." Tanrı aşkına böylesine bir yalan uydurmak tamda José'ye göreydi!
"Oh ben asil mi oldum şimdi?" Heyecanı katlanarak büyüyen Aera hızla arkasını dönerek adamın beline kollarını doladı. "Teşekkürler José! Beni asil bir kadın yaptığın için!"
Aera'nın bu saf halleri José'nin içinde onu koruma duygusu uyandırıyordu. Onu hem çocuğu gibi görüyor, herkesten koruyup kollamak istiyor ama bir yandanda yatağını sıcacık tutsun istiyordu. Aera her erkeğin hayallerini süsleyen kadındı. Mücevher istemeyen, fazlasıyla güzel ve saçma şeylerle ilgilenmeyen saf bir kadın. José de şüphesiz ki o erkeklerin arasındaydı ve bildiği bir şey varsa böyle değerli bir hazineyi karşısındaki kim olursa olsun kaybetmeyecekti.
Yorumlarınızı esirgemeyin lütfeen :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aera
VampireDünyada minimuma inen insan sayısı beş vampir krallığını büyük bir kriz ve kuraklığa sürüklemiştir. Artık krallar daha vahşi ve kontrol edilemez durumdadırlar. Kral José ise diğerlerinin bilmediği gizli bir silaha sahiptir. Ormanda yaşayan güzeller...