Aera yüzündeki kocaman gülümsemesiyle José'nin çalışma odasına girdi. Her zamanki gibi kapıyı çalmamıştı. Kalbi heyecanla çarpıyordu çünkü bugün birlikte at süreceklerine söz vermişti.
"José!" diye seslendi şarabını yudumlamakta olan adama. José masasındaki parşömenlere gömülmüş gibiydi. Hatta kadının geldiğini bile ancak o seslenince fark edebildi. Onun bu kadar çok çalışması her ne kadar hayranlık uyandırıcı olsa da Aera onun için çok üzülüyordu.
"Bir şey mi oldu?" diye mırıldandı José kadehini masanın üstünde bir yere bırakarak. "Çok meşgulüm."
"Bu kadar çalışman çok zararlı!" diye sızlanırken Aera birkaç adımda yanına gitti. Parşömenleri iterek masaya oturdu ve ayaklarını salladı. Dudakları büzülmüştü. "Biraz ara vermek ister misin?" Adamın başını iki yana salladığını görünce parşömenlerden birini eline alarak inceledi. "Sana yardım edebilirim." Yazanları anlamayınca José elinden kaparak okudu.
"Bu bir vampirin insan kuraklığıyla ilgili yazdıkları. İnsanlar azaldıkça kan da azalıyor." Ne yapacağını bilemez gibi kafasını iki yana salladı.
"İnsanları üremeye teşvik edebilirsin," diye bir fikir attı ortaya Aera. "Her çocuk için altın verirsin."
"İşe yaramıyor," dedi José tekrar şarabına uzanırken. Gözlerini kaldırarak tepedeki Aera'ya baktı. "Bugün gidemeyiz muhtemelen."
Aera somurtmamak için kendini zor tuttu. José onun için öyle güzel şeyler yapmıştı ki artık fazlasını istemeye utanıyordu. Onunla uyuyordu, onunla uyanıyordu. Onunla geziyor, onunla çalışıyordu. Ve en güzel kısmıysa Tanrı biliyor ya her gece onunla saatlerce sevişiyordu! Aera bir erkeğin nasıl böyle doyumsuz olabileceğini merak ediyordu ama kendisi de kolay kolay yorulmadığından geceleri ikisi içinde uykusuz geçiyordu.
José tekrar önündeki sayısız parşömene dönerken Aera yerinden kalkarak adamın kucağına yan bir şekilde oturdu. Tamamen iyi niyetle kollarını boynuna doladıktan sonra yanağına küçük bir öpücük kondurdu.
O küçük, pembe dudaklarını araladığında José'nin bakışları oraya odaklandı ama Aera fark etmedi. "Grace bana demişti ki-"
"Ne demişti?" diye sözünü kesti José. Gözleri hâlâ Aera'nın dudaklarına bakıyordu. Kollarını kadının beline dolayarak düşmesini engelledi.
Aera sırıtınca inci gibi beyaz dişleri göründü. Bir kolu hâlâ adamın boynuna dolanmışken diğer elinin işaret parmağını bilmiş bilmiş havaya kaldırdı. "Çok çalışan bir erkeği en çok mutlu eden şey yorgunluğunu alacak bir kadındır."
Çok çalışmak diyince José sanki bir rüyadan uyanmış gibi irkildi. Ardından boğazını temizleyerek kollarını kadının belinden çekti. "Bunun için akşamı beklemelisin," dedi gülümsemesini bastırmaya çalışarak. Ama Aera konuşmaya devam ediyordu. Ellerini José'nin yanaklarına koyarak sıkıştırınca kral ne yapacağını bilemedi. Aera onu bir çocuk gibi mıncıklıyordu!
"Ben senin yorgunluğunu alıyor muyum?" dedi şirin şirin. José büzülüp balık dudağı şeklini alan dudaklarıyla zar zor, "Sevimli olma," diye homurdandı.
"Alıyor muyum?" Üstelemeye devam etti. Yanaklarını sıktıkça sıkıyordu. Gözlerini kısarak, "Bak sen, böyle bakınca çok şirin oldun!" diye haykırdı.
José kafasını ellerinden hızla kurtardıktan sonra kaşlarını çattı. "Sınırlar," diyerek uyardı kadını. Aera omuz silkti ama kucağından da kalktı. "İyi, sen bilirsin. Bende gidip başkasının yanaklarını sıkarım."
Arkasını dönüp gidecekken bileği José tarafından sertçe tutuldu. Yüzünde zafer gülümsemesiyle omzunun üzerinden bakarak, "Ne oldu? Kıskandın mı?" diye ezici bir havayla sordu. José'nin yüzünden karanlık bir ifade geçip gitti.
"Başka erkeklere yaklaşman sinir bozucu," derken José sakince yerinden kalktı ve Aera'nın kalçası masaya değene kadar üzerine eğildi. Avuçlarını kadının iki yanından ağır masaya dayayarak burnunu boynuna eğdi. "Şu an nasıl hissediyorsun?"
José onu ilk tek ve son kez olarak Kuzey Cali'ye giderken ormanda ısırmıştı. Ondan sonraysa hiç boynuna yaklaşmamıştı. Onun başkalarından beslendiğini biliyordu ama kimlerden olduğunu bilmiyordu. Kadınların kanını sevmediğini umut etti.
"Beni neden ısırmadığını merak ediyorum." Aera'nın sesi az öncekine göre daha sakindi. "İlk geldiğimde kurallar koymuştun ama şimdi hiçbirini umursamıyorsun."
"Çünkü sen metresim olmaktan hoşlanmıyorsun." José geri çekilerek yüzüne baktı. "Çünkü yüzyıllardır vicdan azabı çekiyorum. Çünkü artık Francis'ten kurtulmak istiyorum."
Bunlar Aera için yeterli değildi. Çünkü seni seviyorum, demesini beklemişti aslında. Çünkü sen önemlisin ya da ona benzer bir şeyler. Ama kesinlikle eski nişanlısının adını duymak istememişti. Bununla yetinmeye çalışarak kendini gülümsemeye zorladı. Şimdi José'nin bu kadar derdi varken bir de onu kendi saçma sorunlarıyla boğmak istemiyordu. Boynunu eğerek narin tenini ortaya çıkarırken elleriyle adamın omuzlarına tutundu. "Aç mısın?" diye sordu kirpiklerinin arasından. Başını biraz daha eğdi. "İstersen..."
José başını eğerken nefesini tuttu ancak sivri dişler yerine yumuşak, serin dudaklar hissetti. José boynuna nazik bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekildi ve Aera'nın doğrulması için ona alan verdi. "Başlarsam duramam ve bunlar üzerinde düşünmem lazım." Elini masaya doğru salladı.
Aera ona anlayışla gülümserken ellerini uzattı ve adamın gömleğinin yakalarını düzeltti. "Çalışırken ayrı bir yakışıklı oluyorsun."
Sonraki dakikalar José'nin çalışması ve Aera'nın izlememeye çalıştığı halde onu izlemesiyle geçti. José halkının sorunlarıyla o kadar ilgili görünüyordu ki Aera ona yeniden, yeniden ve yeniden hayran kaldı. Yazılan şikayetleri okurken alnının kırışması, hatırladıkça içtiği şarabı ve ara ara Aera'ya attığı mahremiyet dolu bakışlar Aera'nın bir an önce gece olmasını istemesini sağlıyordu.
Odada öylesine dolaşıp her şeye dokunup incelemeye devam ederken bir ses duydu. Hemen ardından kulağında ince bir sızı hissederken José bir anda yanında belirerek Aera'yı kenara çekti. Yinede yetişememişti. Pencereden odaya dalan ok Aera'nın kulağını kanatmış ve dolaba saplanmıştı. José ne hissettiğini belli etmeyen sesiyle Aera'nın çenesini tutarak kafasını kaldırdı ve kanlı saçlarını kenara çekti. Aera'nın eli içgüdüsel olarak kulağına gidince eline bir ıslaklık bulaştı. Kendi kanı olduğunu anlamasıysa birkaç saniyesini aldı.
İrileşen gözlerle José'nin koluna tutundu. "Bu neydi?" diye fısıldadı tedirgin gözlerle etrafa bakarak. "José, korkuyorum." İşte yine zayıflığı kendini gösteriyordu. Sesi titremişti.
José onu boşlukta bırakarak pencereye gitti ve kafasını eğerek bahçeye baktı. Askerler koşturuyordu ama ortada oku atan kişiyi göremiyordu. Bir asker kafasını kaldırarak, "İyi misiniz?" diye bağırdı ancak José'nin öfkeden kaskatı kesilen yüzünü görünce diğer askerlerin arasına kaynadı.
Kral tekrar odaya dönünce Aera'yı oku saplandığı yerden çıkarırken gördü. Kan kulağından itibaren boynuna doğru akmış ve göğüslerinin arasında kaybolmuştu. José'nin gözleri Aera'nın tutmakta olduğu minik parşömene kaydı. Aera bir süre nefesi kesilmiş hâlde satırları okumaya çalıştı ama başaramadı. José vampir hızıyla yanına giderek hızla çekip aldı.
Küçük mağarana geri dön, peri. Asıl hainlik başkasının yerine göz dikmektir.
José büyük bir öfkeyle satırları okurken parşömen elinde buruştu. Tekrar Aera'ya baktı. Asıl hainlik... Francis'in astırılma sebebi krala ihanetti.
İçinde patlayan onlarca duyguyla Aera'yı hızla çekip sarıldı. Onu korumak istiyordu. Francis geri dönmüştü ve tek ihtimal vampir olmasıydı. Ancak José Francis'i istemiyordu. Bu masum, saf, kendini tamamen José'ye adamış kadını istiyordu. Francis birçok yönden Aera'dan iyi olabilirdi ama José sadece Aera'yı görmek istiyordu. Onu ne olursa olsun koruyacak, Francis'in aralarına girmesine izin vermeyecekti. Hatta eski nişanlısı farkında olmadan ikisini yakınlaştırmıştı. Çünkü José Aera'yı kaybetmek istemediğini artık biliyordu.
Yorumlarınızı esirgemeyin lütfeen :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aera
VampirosDünyada minimuma inen insan sayısı beş vampir krallığını büyük bir kriz ve kuraklığa sürüklemiştir. Artık krallar daha vahşi ve kontrol edilemez durumdadırlar. Kral José ise diğerlerinin bilmediği gizli bir silaha sahiptir. Ormanda yaşayan güzeller...