Gözlerinden yaşlar akmaya devam ederken Aera yeni bir acıyla kasıldı. "Git buradan!" diye çığlık attı zincirlere asılarak. "Beni bu hâlde görmeni istemiyorum!" Bedeni tirtir titriyor, hançeri tutan eli kasılıyordu.
José cıkcıklayarak kafasını iki yana salladı. "Neden? Sana olan ilgim bir anda on katına çıktı." Anahtarları kullanmak yerine eliyle zinciri tek hamlede kırarak zindana adım attı. "O elindeki de ne? Yoksa iyilik meleği kan dökmek mi istiyor?" Başını yana eğerken oldukça eğleniyor gibi duruyordu.
Aera ağlamasını durdurmaya çalışarak kafasını iki yana salladı. Başını bu sefer öne eğmişti ama beyaz saçları yüzünü kapatıyordu. "Bu ben değilim," dedi hızla kafasını iki yana sallayarak. Sanki kendi kendini inandırmaya çalışır gibi defalarca tekrar etti. "Değilim! Değilim!"
"İki yüz yıl boyunca gördüğün herkesi iyileştirmen en başından beri tuhaf gelmişti zaten," dedi adam düşünceli bir sesle. "Bir bedeli olduğunu biliyordum. Demek dolunay geceleri kan dökmek zorundasın."
Zindan uzun süredir kullanılmadığı ve eski olduğu için zincirler sağlam değildi. Aera zincirlerin kopacağını biliyordu. İlk kan döküşünü dün gibi hatırlıyordu. Bir tavşanı öldürmüştü. Ondan sonraki her dolunay kendinden nefret etmiş, kendini mağarasındaki zincirlere kilitlemişti. İnsan ya da hayvan kimseyi öldürmek istemiyordu. Bu laneti taşımaktan yorulmuştu artık. Ve şu anda José hiç yardımcı olmuyordu.
"O hançer bir bedene saplanınca rahatlayacak mısın?" diye sordu başını eğerek. Gözlerini bir an olsun kıvranan kadından ayırmıyordu. "Kurbanın olabilirim."
"Tanrım hayır!" Faltaşı gibi açılan yaşlı gözlerini José'ye dikti. "Sakın yaklaşma!"
"Neden? Oldukça eğlenceli duruyor." Birkaç adım daha yaklaşınca Aera'nın bedeni ona doğru harekete geçti ancak zincirler onu kısıtlıyordu. Kadının bileklerinden kanlar akmaya başlamıştı. Ağlaması daha şiddetli hale geldi. "Uzak dur!" diye çığlık attı.
José onun ne kadar acı çektiğini görebiliyordu. Beyaz saçları ve buz mavisi gözleriyle eski Aera'sı gibi değildi. Karşısındaki kadın kan dökmek isteyen ateşli bir kadındı. Evet, José'nin kahrolası erkekliği bu manzara karşısında kendisini tutamamıştı. Şu an bile kadını delice arzuluyordu.
Birkaç sakin adımdan sonra burun buruna geldiler. "Hadi ama," diye mırıldandı boğuk bir sesle. "Şu an inanılmaz güzel görünüyorsun."
Dikkati dağılan Aera ağlamayı birden keserek başını kaldırdı. "Güzel miyim?" diye fısıldadı belli belirsiz. Sağ bileğine bağlı zincir gürültüyle koptu ve daha ne olduğunu anlayamadan bıçağı José'nin karnına sapladı.
Rüzgârın uğultusu zindandaki tek sesti birkaç dakika boyunca. Aera faltaşı gibi açılmış gözlerle kanlı eline bakarken José kadının tepkilerini izliyordu. Aera kafasını kaldırdı. Saçları diplerinden başlayarak yine altın sarısına döndü. Gözlerinin buz mavisinden gökyüzü rengine dönüşmesini José gözünü kırpmadan izledi.
Hançer José'nin karnında adeta buharlaşıp yok olduktan sonra Aera yutkundu. "Bu..." diye fısıldadı nefes almaya çalışarak. "Az önce-"
Sözleri José tarafından yutuldu. Adam, Aera'nın beline sarılıp hızla kendine yapıştırırken dudakları çoktan onunkileri esir almıştı. Bir insanın suya olan ihtiyacı gibi öpüyordu. Kadını sertçe zindanın duvarına yapıştırdığında Aera acıyla inledi. Aera nefes nefese kalana kadar öpüştüler. Bu Aera'nın hayatında aldığı ikinci öpücüktü ve birincisinide José'yle yaşamıştı. Bu sefer ilk seferine göre daha tecrübeliydi ve aynı haz duygusunu José'ye hissettirebilmek artık daha kolay geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aera
VampireDünyada minimuma inen insan sayısı beş vampir krallığını büyük bir kriz ve kuraklığa sürüklemiştir. Artık krallar daha vahşi ve kontrol edilemez durumdadırlar. Kral José ise diğerlerinin bilmediği gizli bir silaha sahiptir. Ormanda yaşayan güzeller...