Aera gününün geri kalanını geceyi bekleyerek geçirdi. Heyecandan doğru dürüst bir şeyde yapamamıştı zaten. Aklı ya José'nin yıllardır sakladığı saçına ya da gece olacakları düşünmeye kayıyordu. Kadın, kralın sürprizini gerçekten merak ediyordu.
Ve nihayet güneş tepelerin ardında batarken Aera heyecanla nefesini tuttu. Jane ve Jace yorgun düşüp çoktan uyumaya gitseler de, Aera gün batımını izlemeyi tercih etmişti. José'nin onu gelip alıp almayacağını bilmiyordu. Ama manzara o kadar güzeldi ki o an oradan ayrılmak istememişti.
Karanlığın çökmesini beklemek istiyordu ama bu çok geç olurdu. Hem dolunay gecesi dışarda dolaşmamalıydı. Yinede kendini zindana hapsetmek için birkaç saati daha vardı. En sonunda José'yi bulmaya karar vererek çıktığı yeşil tepeden inmeye başladı. Bir yandan da sürprizin ne olacağını düşünmeye devam etti. José ona düğüne kadar dokunmayacağını söylediğine göre böyle bir şey olamazdı. Dolunayla ilgili bir şeyse... Ne olabilirdi ki? José'nin bir şekilde üzerindeki büyüyü kaldırmış olması mümkün müydü? Ama hayır, Aera şimdiden kendini tuhaf hissetmeye başlamıştı. Büyüyü hâlâ taşıyordu.
Düşüncelerinin arasında kaybolmuşken kendini zindanda buluverdi birden. Ayakları onu resmen buraya sürüklemişti. Titrek bir nefes çekti içine. Bunun için erkendi. Daha en az iki saati vardı.
Geri dönüp vakit öldürmek için arkasını döndüğünde José'yle çarpışmak, kesinlikle beklediği şeyler listesinde değildi.
Gözlerini kırpıştırarak, "Burada ne arıyorsun?" diye sordu şaşkınca. José'nin dudağının köşesi havaya kalktı.
"Kendini mi zincirleyecektin?" diye sordu sıradan bir sesle. Aera eteklerini sıkarak, "Evet," diye tek solukta cevapladı. Hafif ama serin rüzgâr kadını titretti.
José kollarını göğsünün üzerinde kavuşturarak başını yana eğdi. "Bu gece bunu yapmayacaksın."
"Ne?"
Aera yanlış anlamıştı muhtemelen. Aera'nın dolunay gecesini bir yerde zincirlenmiş olarak geçirmesi gerekiyordu. Evet, kesinlikle onu yanlış anlamıştı.
"Doğru duydun," diye neredeyse neşeli sayılabilecek bir sesle konuştu adam. "Bu gece kendini zincirlemene izin vermeyeceğim."
"Ama-"
"Gel benimle."
Sadece bir saniye sonra, Aera zindanın koridorunda sürükleniyordu. José'nin sıkıca tuttuğu bileğine baktı yürümeye çalışırken. Doğrusu onun bu erkeksi ve haşin tavırlarına bayılıyordu. Aptal bir sırıtma yüzüne yerleşse de bu kısa sürdü. Çünkü José onu dolu bir zindanın önüne getirmişti.
Aera zindanın içindeki mahkuma baktı. Karanlıkta görünmüyordu. Koridorda meşaleler olsa da zindan sadece küçük penceresinden sızan ay ışığına sahipti.
Mahkum zindanın ortasında duruyordu. Kolları ve bacakları çapraz olacak şekilde tavana ve yere zincirlenmişti. Uzun saçlarına bakılırsa ya uzun zamandır buradaydı, ya da mahkum bir kadındı.
José'ye yan bir bakış atsa da adam yüzünde eğlenen bir ifadeyle mahkuma bakıyordu. Birden konuşmaya başlayınca Aera ürperdi. "Bak, sana gerçek karımı getirdim," derken José'nin sesi alaycı ve eğlendiğini belli eder gibiydi.
Mahkum hırladı ancak bir şey söylemedi. José sözlerine devam etti. "Kraliçene karşı saygılı ol," diye uyardı.
Mahkum tısladı. "Kendime yeterince saygım var." Aera bu fısıltıyı bir yerden tanıyordu ama çıkaramadı.
José başını parmaklıklara yaslayarak gözlerini içerdeki kişiye dikti. Bir yandan işaret parmağıyla kendi şakağını işaret ediyordu. "Anlama sorunun mu var? Kaltak demedim, kraliçe dedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aera
مصاص دماءDünyada minimuma inen insan sayısı beş vampir krallığını büyük bir kriz ve kuraklığa sürüklemiştir. Artık krallar daha vahşi ve kontrol edilemez durumdadırlar. Kral José ise diğerlerinin bilmediği gizli bir silaha sahiptir. Ormanda yaşayan güzeller...