Ertesi gün sabah erkenden José tarafından sarsılarak uyandırıldı Aera. Daha gözünü açamadan tanımadığı üç kız tarafından birkaç dakika içinde giydirilmişti. Son olarak kızlar saçına dokunacağı sırada kendine geldi ve gözleri faltaşı gibi açıldı.
"Saçlarıma sakın dokunmayın! Kendim yaparım." Tam aynanın karşısına geçmişti ki kızların şaşkınlık ve üzüntü dolu bakışlarla aynadan kendisini izlediklerini gördü. Üçü de esmer, birbirinin tıpatıp aynısı kızlardı. Kıyafetlerine bakılırsa kalenin temizlik işlerine falan bakıyor olmalıydılar. Aera bir an çok kaba davrandığını fark etti. Elleri saçlarında öylece arkasına dönerek dudaklarını ısırdı. "Ah size bağırmamalıydım. Özür dilerim. Saçlarım benim için çok değerli."
"Bağırmak mı?" Ortadaki ve uzun boylu kızdı konuşan. "Siz az önce bağırdınız mı?"
"Surat ifadeniz bağırdığım için böyle değil mi?" Yüzü allak bullak olmuştu güzel kadının. Uzun boylu kız daha da şaşırırken yanındakiler iç geçirdi.
"Çok güzel saçlarınız var. Dokunamadığımız için üzüldük sadece."
Odaya aniden José'nin dalmasıyla dördü de şaşkınlıkla kapıya döndüler. Adamın dümdüz ve her zamanki somurtkan yüzünü görmek bile Aera'nın gülümsemesine yol açıyordu.
"José! Güzel olmuş muyum?" Salınık sarı saçları ve aynı renk düz elbisesinin savrulmasına yol açacak şekilde kendi etrafında döndü. Parlak, gülümseyen yüzü tekrar José'ye bakarken elleri belinin iki yanındaydı. "Beğendin mi?"
"Aynısın." Soğuk ses tonu ve aynı bakan gözleri kızları odadan çıkartmaya yetmişti. Kapı ikisinin ardından kapandı ve odada yalnız kaldılar. Genç kadının gözleri adamın elindeki siyah pelerine takıldı.
"Zaten bir pelerinim var," diye söze başlamıştı ancak kralın sert ifadesi yüzünden devam edemedi.
José dudaklarını büzerek kumaşı güzel kadının önüne attı. "Bu daha güzel."
İkiside siyah, düz, sıradan pelerinlerdi. Aynıydı hatta. Peri yüzünü buruşturarak William'ın hediye ettiği pelerine uzandı. "Bunu giymek istiyorum."
José elini havaya kaldırarak savurunca pelerin odanın diğer köşesine uçtu. Aera gözlerini faltaşı gibi açarak karşısındaki adama döndü. "Bunu nasıl yaptın?"
Ancak José ona cevap vermedi. Kaşlarını kaldırarak kendi verdiği pelerini gösterdi. Bunun anlamını öğrenmişti kadın. Somurtarak José'nin verdiği pelerini alarak üzerine geçirdi.
José aynı düz ses tonuyla, "Somurtma," dedi. "Manzaramı bozuyorsun."
Onun sözleriyle birlikte güzel perinin yüzünde ışıl ışıl bir gülümseme oluştu. "Gülümsemem manzaranı güzelleştiriyor yani! Ah José, sen gerçek bir aşıksın!"
Kendi çapında bir kahkaha attıktan sonra cilveli bir tavırla adamın koluna dolandı. "Gidelim mi?" dedi yan yan bakıp gülmeye devam ederek. José kolunu birkaç kez çekmeye çalıştı ardından isteksiz görünmeye çalışarak, "Tam bir bitsin," dedi. Ama Aera'nın fark etmediği bir şey vardı ki José istese kolunu tek hamlede ondan kurtarabilirdi!
İkisi birlikte sarayın dışına çıkarken aynı anda başlıklarını geçirdiler. Yinede Aera adamın koluna yapışmaya devam ediyordu. Geniş merdivenleri inmeleri on dakikalarını almıştı. Aşağı indiklerinde Aera kafasını kaldırarak görkemli saraya baktı. Böyle bakınca oldukça ürkütücü görünüyordu. Dört kulenin çevrelediği, devasa bir yapıydı. Bembeyazdı. Onlarca, belkide yüzlerce pencere vardı. Çok güzeldi ancak korkutucuydu da. Belki büyüklüğünden, belki gösterişindendi, bilemiyordu kadın. José'nin onu çekiştirmesiyle önüne dönerek yola koyuldu. Merdivenlerin bittiği yerden itibaren sarmaşıkların oluşturduğu geniş ve yüksek bir tünel vardı. Tünelin içinde yürürken kendini nedense çok özel hissetti. Etrafına şaşkın bakışlar atarken tünelin tahminindende uzun olduğunu fark etti. Nihayet tekrar dışarı çıktıklarında güzel kadın ne hissedeceğini bilemedi.
İnsanlar toplanmıştı. Birbirinden değişik, gülümseyen suratlar. İlk defa bu kadar çok insan görüyordu. Yüzlerce? Hayır, daha fazla olmalıydı. Ortamdaki sessizlik bir anda bozuldu. Herkes hep bir ağızdan bağırmaya ve neşeyle haykırmaya başladılar. Kral ve gelecekteki kraliçelerinin geçmesi için ortadan ikiye ayrıldılar. Aera, kendisi ve José için açılan yolda yürürken heyecandan nefes alamadığını hissediyordu. Yanındaki mükemmel varlığa yan bir bakış attı ancak José yüzünde düz bir ifadeyle karşıya bakıyordu. Bu kalabalığa karşı nasıl bu kadar kayıtsız kalabiliyordu? Bu kadar insan sırf ikisi için işini gücünü bırakıp toplanmışken José nasıl hiçbirinin yüzüne bakmadan ilerleyebiliyordu? Aera kızgınlıkla kaşlarını çatacakken kalabalıktan birinin "Çok güzelsin!" diye bağırdığını duydu. Bunu ona söyleyen kişiyi görmek istiyordu ama José aniden bileğini tutup çekiştirince mecburen yürümeye devam etmek zorunda kaldı.
Kalabalıktan iyice uzaklaşınca kaşlarını çatarak hâlâ bileğini tutmakta olan adama döndü. "Ne yapıyorsun?"
José ise bileğini bırakırken adeta savurmuştu. Başlığını kafasından indirerek kaşlarını çattı. "Senin saçmalıklarına zamanım yok."
"Saçmalık mı?" Sözleri Aera'yı çıldırtmaya yetmişti. "Sadece dönüp kibarca teşekkür edecektim!"
"İnsanlar kibarlıktan anlamaz Aera."
Sözleri havada asılı kalmıştı. Çünkü Aera'nın konuşmasına izin vermeden kadını tekrar bileğinden tuttuğu gibi ormana sürüklemişti. Güzel kadının mavi yeşil gözleri tamamen yeşildi artık. Ormana uyum sağlıyordu. Tanımadığı ağaçlar ve ormanın kokusu ona kendi ormanında olmadığını anlatıyordu. Burası biraz daha karanlık ve serindi. Ağaçlar sık ve uzundu. Görünürde hiç hayvan yoktu.
"Burası çok ürkütücü," diye fısıldadı José'ye yapışarak. Aera'nın kalp atışlarının hızlandığını fark eden José tek bir hamlede kızı kucağına aldı. "Ne yapıyorsun?" dedi Aera şaşkınlıkla adamın yüzüne bakarken. Şimdi yakından bakınca fark etmişti ki José'nin çenesinin altında küçük bir yara izi vardı. Sağ elini ize uzatarak hafifçe okşadığında içgüdüsel olarak dudaklarını ısırmıştı.
"Kes şunu," dedi José kafasını çevirerek. Ancak Aera tekrar elini yara izinin üstünde gezdirdi.
"Bu nasıl oldu?" Kocaman gözlerini José'ye dikerek sorduğu soruya ancak yutkunarak cevap verebildi adam. Kucağında böylesine güzel bir kadın ona bakarken konuşması çok zordu.
"Sana ne?"
Aera'nın eli yavaşça çenesinden yanağına çıktı. "Çok güzelsin," dedi nefesi kesilerek. José'ye öyle nazik dokunuyordu ki adamın içi titredi.
"Kendini hazırlamaya başla," dedi José boğuk bir sesle. "Bu hızla gidersek yetişemeyiz."
Kadın ormanı seyreden gözlerini hızla adama çevirdi. "Neye hazırlanayım?"
José'nin kahverengiden yavaşça kırmızıya dönüşen gözleri gerçeklerin yüzüne bir tokat gibi çarpmasını sağlamıştı! José onu sadece yemek için yanında götürüyordu!
Biliyorum 2 günde bir paylaşmayı düşünüyodum ama hikayeye ilgi aniden çok düştü, ilhamda gelmiyor durum böyle olunca :S Umarım sonraki bölümü daha hızlı yazabilirim :D Yorumlarınızı esirgemeyin lütfennn, iyi geceleer

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aera
VampireDünyada minimuma inen insan sayısı beş vampir krallığını büyük bir kriz ve kuraklığa sürüklemiştir. Artık krallar daha vahşi ve kontrol edilemez durumdadırlar. Kral José ise diğerlerinin bilmediği gizli bir silaha sahiptir. Ormanda yaşayan güzeller...