××
Doğum günleri, hayatımızın en özel anı falan mı olmalıydı? Sürpriz bir parti veya üç beş kişiyle oluşan bir grup arkadaşla yapılan eğlenceli doğum günleri... Her zaman az kişiyle olanları daha çok sevmişimdir. Daha rahat ve daha eğlenceli olan doğum günleridir benim için.
İnsanların doğum günü partilerini organize etmeyi, onlara hediyeler almayı, pastalarını seçmeyi, ev süslemeyi çok severdim. Benim için hiçbir zaman, 'O bana bunu yapmadı, ben niye yapayım?' diyenlerden olmamıştım.
Bir insana iyilik yapılıyorsa, bunun karşılığı beklenmemelidir bence. Eğer karşılık bekliyorsan zaten o iyiliği yapma, demek gelirdi içimden.
Bugün, Beren'in doğum günüydü. İki gündür iş yoğunluğundan onun yanına gidemiyordum ve onu özlemiştim. Boran asla kaçırmıyor, yarım saatliğine bile olsa onun yanına gidiyordu. Her gün, aksatmadan.
Boran işten erken çıkacaktı ve ben de bugün izinliydim. Normalde izinlerimizi aynı güne kullanmaya çalışırdık ama bu seferlik öyle olmamıştı.
Doktoruyla konuşmuştuk, odasını süslememizde veya odasına kalabalık bir şekilde girilmesinde bir sorun yoktu. Beren'in daha iyi hissetmesi için bu zaten önemliydi. Bence.
Aslı, Sezin ve ben onu ziyarete gidecektik. Ben onu bahçeye çıkardıktan sonra Aslı ve Sezin odasını süslemeye başlayacak, bitince de bana mesaj atacaklardı. Samet'i, Berk'i, Kaan'ı, Hande'yi ve Beren'in iki kız arkadaşını daha çağırmıştık. Onun mutlu olması için ne yapılacaksa yapılacaktı, gerisi önemli değildi.
Ona aldığım hediyenin kutusunu aldım ve evden çıktım.
Kızları aldıktan sonra hastanenin önünde inmiş ve onun odasının önünde durmuştuk.
"Ben hazır olduğumdan emin değilim, Eylül. Yani ne bileyim..."
Sezin'e baktığımda gözlerinin dolduğunu gördüm. "Hayır, Sezin. Sakın içeride ağlayayım deme. Ağlayacaksan da ya dışarı ya lavaboya. Konuştuk bunu bak. Bugün üzgün şeylerden bahsetmek yok. Lütfen. Ona güzel bir doğum günü yaşatalım."
Dediklerime kafa salladıktan sonra derin bir nefes alarak kapıyı çaldım ve onun sesini duyduktan sonra içeri girdim.
"İyi ki doğdun, minnoşum!" Kapının önünde, onu görmemizi engelleyen duvarı da geçip yüzüne baktığımda şaşkınlığını fark ettim. Elimdeki kutuyu bırakıp yanına gittim ve ona sıkıca sarıldım. "Çok özlemişim seni..."
"Ben de seni çok özlemişim. İyi ki geldin ya, sıkıntıdan patlıyordum."
"Doğum günün bugün senin, herhalde geleceğim."
Beren gülüp, kızlarla sarıldığında gülümseyerek onu izledim. Yüzündeki bu gülümsemeyi o kadar özlemiştim ki.
"Ee, ne yapıyorsun bakalım?"
Beren dudağını büzdü. "Ne yapayım ya, dizi, film, kitap falan derken yapacak her şeyi bitirdim. Eski fotoğraflara falan bakıyordum ben de." Susup laptopunun kapağını açtı ve kucağına koydu. "Baksana... Abimle benim küçüklük fotoğraflarımız... Çok tatlı değil mi abim?" Güldüğünde fotoğraflarda göz gezdirdim ve ikisinin haline bakarak güldüm.
"Çok tatlısınız..."
Beren hevesle diğer fotoğraf ve videoları hepimize gösterirken, dakikalar boyunca gülmüştük. İkisi o kadar tatlıydı ki...
Kızlar bir anda, "Biz kalkalım artık..." dediğinde, Beren dudaklarını büzdü. "Ya daha yeni geldiniz. Kalın biraz daha."
Hande, "Evde bebeğim bekliyor, biliyorsun." Dediğinde Beren diğerlerine baktı. Askı ve Sezin de çalışma ve aile meselelerini saçma bir şekilde harmanlayıp yalan söylediğinde Beren'le sarılıp çıktılar.
"Doğum günü hediyeni şimdi vermek için Boran'ı bekleyecektim ama dayanamıyorum..."
"Hediye mi aldın? Ya ne gerek vardı..."
"İçimden geldi." Koltuğun üzerine koyduğum büyük kutuyu alıp ona uzattım, "İyi ki doğdun." Diyerek.
Bana teşekkür edip, öptükten sonra paketi açmaya başladı. Tamamını açıp, hediyesini çıkardıktan sonra ağzı şokla açıldı. "Ciddi olamazsın..." Kutunun içerisindeki fotoğraf makinesini aldıktan sonra kısa bir şekilde inceledi ve kucağına koyup bana sarıldı. "Çok teşekkür ederim Eylül... Çok güzel bir hediye. Hadi fotoğraf çekelim!"
Gülüp onu onayladım ve fotoğraf makinesinin filmini yerleştirdikten sonra ona yaklaştım. Gülümseyerek poz verdiğimizde, Beren fotoğrafı çekti ve çıkan filmi sallamaya başladı. Kısa bir süre sonra, fotoğraf renklendiğinde ikimiz de fotoğrafımıza baktık. "Ya, çok güzel çıktık!"
"Evet, çok güzel çıkmışız."
"Çok teşekkür ederim, Eylül."
"Rica ederim bebeğim. Evet, şimdi bahçeye çıkmak ister misin? Hava alırsın biraz."
"Olur... Ama doktora sormalısın."
"Sordum ben ona. Hadi inelim aşağı."
Beren, makineyi çantasına koyup omzuna astıktan sonra birlikte aşağı indik. Bahçedeki banklara oturup önümüzdeki küçük göleti izlemeye başladığımızda, Beren durgun bir sesle, "Abim nasıl, Eylül?" diye sorduğunda ona baktım.
"İyi, gördüğün gibi. Her gün gelmiyor mu yanına?"
"Yok. Yani evet, geliyor da o anlamda sormadım. Anlarsın ya işte... Nasıl?"
"İyi. Gayet iyi. Çalışıyor, çalışıyoruz. İşten çıkınca o da gelecek, izin almaya çalıştı bugün ama alamadı, yoğunmuş biraz."
"Üzülmüyor değil mi?"
"Berenciğim, bunları konuşmamamız gerektiği konusunda abinle de anlaştığını düşünüyorum, benimle de. Boran üzülmüyor Beren. Sen de öyle. Bu konuyu kapayalım lütfen."
"Tamam o zaman. Ne zaman hala oluyorum?"
Güldüm. "Ona var ya biraz..."
"Nasıl ya? Ben artık hala olmak istiyorum. Yaşlandık be Eylül ya."
"Biraz daha abart Beren." Güldüm. "Genciz daha, çok şükür. Önümüzde uzun yıllar var."
"Ya hiç mi böyle anne olasın gelmiyor? Yani ne bileyim... Abime babalık çok yakışır."
"Ona şüphem yok zaten. Geçen gün yaptırdım. Gebelik testi. Kusmuştum birkaç kez, kızlar zorla tutuşturmuştu elime."
"Oha, abim bana anlatmadı bunu. Ne zaman? Hamile misin?"
"Bir, bir buçuk hafta olmuştur işte. Eve gelince gittim yaptım, tek çizgi çıktı. Boran görmesin diye saklayayım dedim, görmüş. Konuştuk işte biraz. İstemeyeceğini düşünmemem gerektiğini söyledi... Yani ne bileyim. Şimdiden hazırmış gibi sanki o."
"Biliyor musun, abim çok sever çocukları. Benim yanıma geldiğinde de anlatıyor bazen..."
"Anlatıyor mu? Ne diyor?"
"Seni çok sevdiğinden bahsetmeyi bırakınca, baba olmak için sabırsızlandığını anlatmaya başlıyor." Güldü. "Seni hamile halinle düşününce delirecekmiş gibi hissettiğini... Sana çok yakışacağını... Onunla yapmak istediklerini, onu çok seveceğini... O kadar güzel anlatıyor ki Eylül. Senin o bebeği, gerçekten sizin bebeğinizmiş gibi büyütmek istediğinden, yani şu bakıcı mevzusu... Ya, ne bileyim. Sanki bunu bekliyormuş gibi. Hemen baba olmak istiyormuş gibi... Bunlardan o kadar güzel bahsediyor ve konuşuyor ki benimle. Şaşıp kaşıyorum Eylül. Abim böyle değildi. Gerçekten. Babamı biliyorsun, abime doğru dürüst sevgi göstermedi, bana da öyle. Annem hep, onun bizi çok sevdiğinden bahseder de neyse... Konudan sapmasın. Abim çocukları severdi evet, ama evlenip çocuk yapmak istediğini söylediğini hiç hatırlamıyorum. Hatta korktuğunu söylerdi. Nasıl babalık yapacağını bilmediğini anlatırdı. Ama seninle tanıştıktan sonra mı bilmiyorum, bunlardan bahseder oldu. Ay çok konuştum... Kısacası yap bi çocuk işte be."
Kahkaha attım. "Şu an gidip çocuk yapasım geldi."
Beren bana baktı ve gülümsedi. "Onu çok seviyorsun, değil mi?"
"Çok. Fazlasıyla."
"Hep sev, Eylül. Abimin kalbi sevilmeye muhtaç ve bunu yapacak tek kişi sensin. Onu hep sev."
××
Upuzun konuşmamızı, telefonuma gelen bildirim bölmüştü. Artık yukarı çıkma vaktiydi.
"Çıkalım mı odaya?"
"Gidecek misin?"
"Hayır bebeğim, çıkalım artık diye dedim."
"Peki..."
Beren'le birlikte odaya çıktığımızda onun önden gitmesini sağladım. Beren kapıyı açtıktan sonra, ilerledi ve arkasından ben girip kapıyı kapattım.
"İyi ki doğdun, Beren!"
Beren, şaşkınlıkla odadakilere bakarken, bana döndü ve gülümsedi. Ben de ona gülümsediğimde, Boran elindeki pastayla kardeşine yaklaştı. Beren dileğini tutup, mumu üflediğinde hepimiz alkışladık. Boran pastayı bana verip kardeşiyle sarıldığında ben de pastayı masanın üzerine koyup dilimledim ve tabaklara koydum.
Beren herkese sarılıp teşekkür ettikten sonra, Samet'e de sarıldı ve yatağına oturdu. Tabakları teker teker dağıttıktan sonra herkes oturdu.
"Çok teşekkür ederim... Hepinize. Sizi çok seviyorum, unutmayın olur mu?"
"Uçan tekme mi istiyorsun bana mı öyle geliyor?" Berk'in yaptığı şakaya hepimiz gülerken, Beren pastasını kenara koydu ve hediyesini kutudan çıkararak makineyi açtı. "Hadi yaklaşın, fotoğraf zamanı."
Beren fotoğraflarımızı çektikten sonra filmleri kenara koyarak beklemeye başladı.
Pastayı yemeyi bitirip, hediye merasimine geçildiğinde, Beren tek tek kutuları açıp gelen hediyelere bakmaya başladı. Tekrar herkese teker teker sarıldığında, onu gülümseyerek izleyen Boran'a döndüm.
Resmen onu görememiştim. Yavaşça yanına gidip sokulduğumda bana döndü. "Nasılsın hayatım?"
Alnımı öpüp, kolunu belime sardı. "İyiyim, sen nasılsın?"
"İyiyim ben de. Çok yoruldun mu?"
"Azcık. Yorgunluk değil de, boynum ağrıyor artık ya. Bitiriyor çizimler beni."
"Oyy, kıyamam sana ben. Çok mu yükleniyorlar sana?"
Yanağını okşayıp, küçük bir öpücük bıraktığımda, Boran bu sefer burnumu öptü. Güldüğümde, Berk'in, "Aile var aile," deyişini duyarak daha çok gülmeye başladım.
Boran ona göz ucuyla bakıp, bana daha sıkı sarıldığında, "Çok da umurumuzda sanki. Sanane oğlum." diyerek Berk'i kışkırttı.
"Hayır kardeşim, gidin evinizde yiyişin, görmek zorunda mıyız?"
"Yiyeceğim ben seni şimdi Berk."
"Aa, ne dedi. Terbiyesiz. Babayım lan ben, saygılı ol."
"Her şey babalıksa sıçtık oğlum biz o zaman. Babaymış..."
"Kalbimi kırıyorsun Oreolu Milkshake pipetim benim."
Boran yüzünü buruşturup, bana döndüğünde, "Ne var lan? Eylül yapsa bir şey demezsin ama." diyerek sızlandı Berk. Beren kahkahalarla gülerken, Boran olayı asla bitiren taraf olmadan, "Lan Eylül dese yine güzel söyler," Susup bana döndü. "De bakayım bir."
Gülüp, "Oreolu Milkshake pipetim." dediğimde Boran Berk'e dönerek, "Bak kız tonlamalı söylüyor, senin sesine mi kalmış lan iltifat etmek?" dediğinde güldüm.
Hande, "Aa, susun be. Sizi dinlemek zorunda mıyız biz?" dediğinde Boran kaşlarını kaldırdı. "Genç anne de konuştu."
"Tamam hayatım artık..."
"Resmen karşı koyamıyoruz ya buna biz. Yenge, ne yaptın sen buna ya?"
Başımı, Boran'ın omzuna düşürerek kahkaha attığımda, Boran bir şey demedi. Aklıma, Beren'in anlattıkları gelince bakışlarım ona kaydı. Yanında oturan erkek arkadaşının omzuna yanağını koymuş, baygın gözleriyle bizi izliyordu.
"Yoruldun mu Beren?" diye sorduğumda, başını iki yana salladı.
"Çevirme hiç, gidiyor gözlerin. Evet, parti bitti. Evlere dağılıyoruz."
Boran'ın kolundan çıkıp pislikleri topladım ve çöpe attım. Herkes çıktığında, geriye Boran ve ben kalmıştık.
Boran, Beren'i yatağına yatırmış, yastığının ve yatağının rahat olup olmadığını soruyordu. Beren, yorgun sesiyle, "Abi, fotoğraf çekelim mi?" diye sorduğunda, bakışlarım ona döndü.
"Fotoğraftan sonra uyuyacaksın ama?"
"Tamam." Beren doğrulup makineye uzanınca, "Ben çekeyim mi?" diye sordum. Onayı alınca makineyi alıp yatağın ucuna oturdum, birbirlerine sarılıp güzel bir poz verdiklerinde çektim. Fotoğraf yukardan çıkarken, alıp Boran'a verdim. Boran filmi sallarken, ben de makineyi kapattım ve komodinin üzerine koydum.
"Çok güzel olmuş."
Boran dönüp Beren'in alnını öptükten sonra, fotoğrafı komodinin üzerine koydu. Beren uzandıktan sonra, "Hepinize çok teşekkür ederim..." diye mırıldanarak gözlerini kapattı. Anında uykuya dalmıştı.
Boran yanından kalkıp bana dönünce elimi uzattım ona. El ele odadan çıkıp aşağı indik ve arabaya binerek eve doğru yol almaya başladık.
Bugün, Beren'in çok mutlu olduğuna emindim. Kendisine bir sürü güzel anı bıraktığından... Keşke ona yeni bir kalp verebilseydik, ne yazık ki elimizden bir şey gelmiyordu.
Ama ne olursa olsun, mutlu olduğunu biliyordum. Onun mutlu olmaya hakkı vardı.
××
18.8.19Selamselamselam
Dün gece bölümü yazdım, şimdi de atayım dedim. Nasıl, beğendiniz mi?
Aslında, bu bölüm finali bağlayan bölümlerden biri olacaktı fakat bu kadar kısa sürmesini istemedim, onlardan bir türlü ayrılamıyorum. Böyle bir bölüm asla aklımda yoktu, dün ortaya çıktı, yazayım dedim.
Umarım beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı mahrum bırakmayın lütfen, teşekkürler.
Seviliyor ve öpülüyorsunuz🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAFAYI YEMİŞSİN •texting•
Genç KurguSevdiceem: sama bi şwy söyliyim ni Kafayı Yemiş: Söyle Sevdiceem: sni sebiyom Kafayı Yemiş: Ne? Kafayı Yemiş: Kafan güzel o yüzden öyle diyorsun Kafayı Yemiş: Boran? (Görüldü: 02.18) (Kısaltmalar ve yanlış yazılan kelimeler bilinçli olarak yazılmış...