××
0545*: Görmen gerekenleri gördün bence.
Eylül: Leyla, siktir git.
0545*: Yo, yo, yo
Ben Leyla değilim.
Farkındaysan, fotoğraftaki de Leyla değil.
Eylül: Leyla değilsen kaşar arkadaşlarından birisindir.
Tanımak zor değil.
Amacınızın ne olduğunu biliyorum, ayıramayacaksınız.
Numara engellendi.
Kafayı Yemiş: Boran
Bana Aşık Değilmiş: Efendim?
Kafayı Yemiş: Neredesin
Bana Aşık Değilmiş: Kafedeyim bizimkilerle
her zamanki yerdeyiz
gelsene
Kafayı Yemiş: tamam
××
Kafeye gidip hep beraber oturmuş, birkaç saat sonra da Boran'la beraber ben kalkmıştım. Sahile doğru yürürken, elini tutup ona çevirdim bakışlarımı. "Bana bugün bir fotoğraf geldi." dediğimde bana döndü. Yüzü değişmişti. "Bilinmeyen bir numaradan."
"Ne fotoğrafı?"
"Ön yargılı yaklaşıp, dinlemeden yargılamak istemedim." Derin bir nefes aldım. "Mutlaka bir açıklaması vardır diye düşünüyorum."
Boran dudaklarını aralayıp bir şey söyleyecekken, telefonu çalmaya başladı. Durup telefonunu
cebinden çıkardığında ben de onunla birlikte durdum, telefondaki isme gözüm kaydı.
"Tuğba kim?"
"Bir arkadaş."
"Arkadaş? Ben niye tanımıyorum?"
"Ben de nedense herkesi tanımıyorum, Eylül."
"Ne?"
Derin bir nefes aldı. Elimi bıraktığında bir an boşluğa düştüm sandım. Yutkunup kaşlarımı çattığımda, bana arkasını döndü.
"Ne diyorsun Boran? Açık açık söylesene."
Telefonu tekrar çaldığında, cebinden çıkarıp sessize aldı. "Aç telefonu. Konuş."
"Gereği yok."
"Boran. Hoparlöre al. Ne diyecekmiş öğrenelim."
Telefonu açıp, "Söyle," dediğinde Boran'a diktim bakışlarımı. Boran hiçbir arkadaşıyla böyle konuşmazdı. Sinirli olmadığı sürece. Şu an sinirli gibi görünüyordu ama nedenini bir türlü anlayamamıştım.
"Nasılsın gecelerin prensi?"
Gözlerim irileştiğinde, "İyidir, sen?" diye cevapladı Boran. Ne oluyordu Allah aşkına?
"İyiyim. Akşam görüşsek olur mu? Geçen gün görüşememiştik, işin çıkmıştı. Bugün boşsan uğrasana yanıma. Hem şu işi de hallederiz." Kız telefonun diğer ucundan güldüğünde, tırnaklarımı avucuma bastırdım. Boran bana kısa bir bakış attı, "Kapat telefonu," dediğimde bakışlarını benden çekti ve telefondaki kıza hitaben, "Olur, uğrarım." dedi.
Uğrar mıydı? Telefonu kapatıp cebine attığında, biraz önceki konuyu es geçip tamamen ona döndürdüm vücudumu.
"Uğrarım mı? Kime uğruyorsun sen ya!"
Kaşlarını çattı, "Önemli bir işim var, neye sinirleniyorsun bu kadar?" dediğinde benimle dalga geçtiğini düşündüm.
"Senin neyin var? Ne bu tavırlar? Ayrıca o kız kim? Niye uğruyorsun ona sen? İş halledecekmiş!
İşin kızın evinde mi?"
Derin bir nefes aldı. "Evinde demek ki, evine gittiğime göre."
"Boran ne oluyor Allah aşkına? Ne dediğinin farkında mısın sen? Neden bahsettiğinin farkında mısın?"
"Evet."
"Sen baya baya gideceksin yani?"
"Evet."
Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Şu an ne oluyordu, neden kavga ediyorduk bilmiyordum. Ama bildiğim tek şey, Boran'ın şu an Boran olmadığıydı.
"Sakın ağlama karşımda."
Kaşlarım daha da çatıldı. Dudaklarım titrerken, "Ağlamayacağım." dediğimde gözümden bir damla yaş aktı.
"Bana neden böyle davranıyorsun?"
"Yalan söyledin çünkü."
"Ne? Ne yalanı?"
"Salağa yatma."
Bu Boran değildi. Şu an karşımda duran bu adam, kesinlikle benim sevdiğim, aylarca peşinden koştuğum o adam değildi. Bana güzel sözler söyleyen dudaklarından şu an çıkan bu cümleler, Boran'a ait değildi. Karşımdaki kesinlikle o değildi. Daha birkaç gün öncesine kadar beni ne kadar çok sevdiğini söyleyen o değilmiş gibiydi.
"Şaka falan mı bu? Ne salağa yatması?"
Dudaklarını ıslatarak derin bir nefes aldı. "Ben gidiyorum."
"Kızın yanına mı?"
"Evet."
"Gidemezsin!"
"Sebep?"
Boğazımdan kopan hıçkırığı saklamaya çalışarak elimi ağzıma kapattım. Ona doğru ilerleyip ayaklarının dibinde durdum. Ayakkabılarımızın uçları birbirine değiyordu.
"Boran... Güzelce konuşalım bak, lütfen. Sinirlendim, bağırdım özür dilerim. Şimdi doğru düzgün konuşalım, olur mu? Hadi sen anlat. Açığa kavuşturalım şu konuyu."
"Açıklanacak, dinlenecek bir şey yok. Benden bu kadar. Şimdi yolumdan çekilecek misin?"
"Hayır!" Omuzlarından ittirdim ama hareket dahi etmemişti, güçlerimiz aynı değildi ki. "Hiçbir yere gitmiyorsun!"
"Ağlasan da, çırpınsan da gideceğim. Kendini gülünç duruma düşürme daha fazla."
"Boran..."
"Eylül." Derin bir nefes aldı. "Ayrılalım."
Yutkunamadım, boğazımın kuruduğunu hissettim. Bir anda sinirlenmiş, önümde başka bir kızla konuşmuş ve ona gideceğini söylemişti. Bunu kabullenmek istemiyordum. Karşımdakinin Boran olduğunu kabullenmek istemiyordum.
"Neden?"
"Yoruldum. Bitsin artık."
Gözlerine baktım. Dudakları belki yalan söylüyordu ama doğrusunu görebileceğim tek yer gözleriydi. Gözler, her şeyi anlatırdı.
"Gözlerime bak Boran."
Bakışlarını yüzümde gezdirdi ama asla gözlerime değdirmedi. Daha bir iki saat önce, kafede gözlerimden ayrılmayan gözler şimdi yüzüme değmiyordu. Ellerimden ayrılmayan elleri cebindeydi.
"Gözlerime baksana."
"Hoşça kal."
Omzuma çarparak yanımdan geçtiğinde, yutkundum boğazımın kuruluğuna rağmen. Arkama bakıp gidişini izlerken dişlerimi sıkıyordum. Bu bir rüya olmalıydı.
Hayatımın en kötü rüyası bu olmalıydı. Kâbus olmazdı. Çünkü içinde onun olduğu hiçbir şey, kâbus olamazdı.
××
11.5.19
♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAFAYI YEMİŞSİN •texting•
Novela JuvenilSevdiceem: sama bi şwy söyliyim ni Kafayı Yemiş: Söyle Sevdiceem: sni sebiyom Kafayı Yemiş: Ne? Kafayı Yemiş: Kafan güzel o yüzden öyle diyorsun Kafayı Yemiş: Boran? (Görüldü: 02.18) (Kısaltmalar ve yanlış yazılan kelimeler bilinçli olarak yazılmış...
