Aklıma gelmişken size unutamadığım bir anımı anlatayım. Ocak ayının son günleriydi. Dört bilemedin beş yaşındayım. Kapımızın önünde dizlerimize kadar kar vardı. Babam marangozluk yapmaya şehir merkezine gitmişti. Dedemler de büyük amcamın evine oturmaya gittikleri için evde annem ve benden başka kimse yoktu. Annem; sabah erkenden kuru odunlarla ocağı tutuşturdu ve ahıra indi. Bende tuvalete gidip titreye titreye tuvaletimi yaptım. Tuvaletten tam çıkacağım sırada bakır leğenin içindeki berrak su ve bakraç gözüme çarptı. Şalvarımı dizlerimin üzerine çektim. Bakracı elime aldım, ayaklarıma döktüm. Suyun ayaklarımdan süzülmesi o kadar hoşuma gitmişti ki; soğuk olması umurumda değildi. Suyu bir süre sonra dizlerimden aşağı dökmeye başladım. Bakracı suya daldırıyor, bacaklarıma dökerken kıkır kıkır gülüyordum. Bakır leğenin içinde su bitene kadar o kadar çok eğlenmiştim ki, yaşadığım o mutluluğu hâlâ hissederim. Dış kapının gıcırdayan sesini duyduğumda kendime geldim. Bakracı boş leğenin içine bıraktım, tuvaletin kapısını tam açacağım sırada annem kapıyı açtı. Önce yüzüme, sonra da şalvarıma baktı.
- Kız sen üstünü mü ıslattın?!
Kolumdan tuttuğu gibi odamıza götürdü. Sadece şalvarımı değil, entarimi de ıslattığımı annem üzerimdekileri çıkartmaya başladığında anladım. Hem çıkarıyor hem de homurdanıyordu. Entarimi ve şalvarımı, ocağın önündeki ipin üzerine astı. Bana kuru şalvar ve entari giydirdikten sonra kendi yatağının üzerine oturttu. Gözlerime sinirli sinirli baktı.
- Bir daha üstünü ıslatma, başka giyecek bir şeyin yok!
dedi ve odadan çıktı. Bende hemen annemin peşinden çıktım. Tuvaletten boş bakır leğeni eline aldı ve dışarı çıktı. Leğeni kapımızın önündeki kar birikintisine daldırdı. İçini, tepeleme karla doldurduktan sonra arkasını döndüğünde bende çarçabuk odamıza geri döndüm. Annem elindeki leğeni ocağın yanına bıraktı.
- Burada kalsın, sakın elleme!
dedi ve yine odadan çıktı. Olduğum yerden fırladım, leğenin içindeki karın erimesini izlemeye başladım. Kar; o kadar güzel eriyordu ki bakmaya doyamıyordum. Elimi leğenin içine soktum. Karları parmaklarımın arasına alıyor, elimin sıcaklığıyla daha hızlı erimelerini izliyordum. Ellerim üşüdüğünde de leğenin içinden çıkarıp ateşin üzerine tutuyordum. Aradan 10 dakika geçti geçmedi, annem odadan içeri tekrar girdi. Bu sefer çok daha fazla kızdığı anlaşılıyordu. Elimi kazanın içinden çıkarttı.
- Kör olmayasıca! Sen yine mi üstünü ıslattın?
Kazanın içindeki karla oynarken, kucağıma düşen kar tanelerini görmemiştim ve yine üzerimi ıslatmıştım. Annem yine bileğimden tuttu, bu sefer çok sert bir şekilde altımdaki şalvarı çıkarttı. Entarim ıslanmamıştı ama onu da çıkarttı. Annemin bana kuru kıyafetler giydirmesini beklerken, bir anda kendimi çıplak bir şekilde evin önündeki merdivende buldum. Annem beni resmen dışarı atmıştı.
İlk önceleri havanın soğukluğunu hissetmedim. Biraz zaman geçtikten sonra dişlerim birbirine vurmaya başladı. Ellerimi bacaklarımın arasına sokup ısınmaya çalışıyordum ama ellerimin soğukluğu bacaklarımı da büsbütün üşütüyordu. Annemin beni affedip içeri almasını beklemekten başka yapacak bir şeyim kalmamıştı. Kapıya vurup "anne aç kapıyı, çok üşüdüm" diyecek cesaretim de yoktu. Şimdiki aileler, çocukları yaramazlık yaptığında onları oda hapsine gönderiyor. Düşünüyorum da; bizim zamanımızda cezalar bu şekilde oluyormuş demek ki. O zamanlar annemin beni neden dışarı attığını ya da "böyle ceza mı olur? Bir lokma çocuk bu soğukta dışarı atılır mı?" diye sorgulayacak yaşta değildim. Annemin bunu neden yaptığını sonradan anlamıştım. O da kendi annesinden ve çevresinden böyle öğrenmişti. Hiç suçlamıyorum onu..
Beni dışarı atalı daha birkaç dakika olmuştu ki; ayak parmaklarımı hissetmemeye başladım. Elimle ovuşturmaya çalıştım ama titremelerim buna izin vermiyordu. Kısa süre sonra önümde bir karartı belirdi. Kafamı kaldırdığımda çeşmenin hemen dibinde oturan ortanca amcamın karısı Behiye teyzenin başımda beklediğini gördüm.
- Vuvv, sen ne yapıyorsun kız burada?
Mosmor olmuş dudaklarımı açmakta zorlanıyordum. Titrek bir sesle,
- Annem beni dışarı attı.
dedim. Beni kolumdan tuttuğu gibi ayağa kaldırdı.. Diğer eliyle de kapıyı delirmiş gibi yumrukluyordu. Annem kapıyı açtığında Behiye teyze;
- Kız Feride, bu çocuk niye çıplak?
diye anneme bağırdı ve beni içeri ittikten sonra kendisi de girdi. Annem,
- Tembihlediğim halde iki kere üstünü ıslattı. Zaten iki giyimliği var. Ne yapaydım?!
dedi ve bana doğru döndü.
- Geç içeri geç! Geberemeyesice!
Koşar adımlarda odamızdaki ocağın başına gittim. Ocağa o kadar yakın duruyordum ki; neredeyse içine düşecektim. Annem ve Behiye teyze de peşimden odaya geldiler. Behiye teyze beni gözleriyle süzdü.
- Feride, bu artık çocuk değil. Baksana şunun memelerine, kocaman olmuş.
Behiye teyzenin bu sözlerinden sonra içimden "demek ki büyümek için önce memelerin büyümesi gerekiyormuş. Ama benim memelerim daha büyümedi ki; hatta hiç yok. Ya erkeklerin büyüdüğü nasıl anlaşılıyor? Onların memeleri hiç büyümüyor ki.." diye geçirdiğimde kafam allak bullak olmuştu. Behiye teyzenin; annemin beni dışarı atmasına değil de, çıplak atmasına kızdığını anlamıştım. Annem o an Behiye teyzeye hiçbir şey söylemedi. Behiye teyze;
- Giydir şunun üstünü, gören ne der?!
Bende içimden "Gören ne der?" diye düşünmeye başladım. Ne diyeceklerdi ki? Kendime sorduğum bu sorunun cevabını asla bulamadım. Şimdi bende sizlere sorayım; gören ne der?
Başta da söylediğim gibi ben bu yaşadıklarıma anı diyorum ama siz ne dersiniz bilemem..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üstünde Ne Var? (Kitap Oldu)
Tiểu Thuyết ChungDışarı çıktım, kapının önündeki merdivenlere oturup annemi beklemeye başladım. Hemen karşımdaki ağaç dallarının esen rüzgarla eğilmelerini izliyordum. Rüzgar o kadar sert esiyordu ki; ağaçların dalları yere değiyordu. Sonra bir anda aklıma dedem ve...