O günün akşamında annemde bir durgunluk vardı. Hangi işi yapsa uzun uzun daldıktan sonra hareketsiz kalıyordu. Odunluktan odunları aldı, hayvanlarımızı ahıra bağladıktan sonra ipi alıp gitti. Ben annemin gelmesini bekliyordum ama bir türlü gelmiyordu. Aradan bir saat geçmişti ama annem hâlâ görünürde yoktu. Havanın kararmasına çok az bir vakit kaldığı için annemin peşinden de gidemiyordum. Nenem, odanın duvarındaki gaz lambasını (dedem ona idare derdi) yaktığı sırada bana baktı.
- Kız, nerde bu kör olasıca?
Nenemin annemden bahsettiğini anlamıştım. Omuzlarımı hafifçe yukarı kaldırıp, dudaklarımı büzüştürdüm.
- Bilmiyorum.
- Çık kapıyı gözle, geldiğinde haber et.
Dışarı çıktım, kapının önündeki merdivenlere oturup annemi beklemeye başladım. Hemen karşımdaki ağaç dallarının esen rüzgarla eğilmelerini izliyordum. Rüzgar o kadar sert esiyordu ki; ağaçların dalları yere değiyordu. Sonra bir anda aklıma dedem ve babam geldi. Rüzgarı dedeme, ağacı da babama benzettim. Dedem ne zaman esip gürlese, babamda aynı bu dallar gibi eğilip bükülüyordu. Sert esen rüzgar; ne ağaca ne de dallarına zarar veriyordu. Bütün zorluğu; dalından düşmemek için sıkı sıkı tutunmaya çalışan yapraklar çekiyordu. İşte o yapraklar bizdik. Ama dalın unuttuğu bir şey vardı; tüm yapraklar döküldüğünde kendisi de çıplak kalacaktı, hem de çırılçıplak.
Ben bunları düşünürken, evleri tarlamızla sınır olan komşumuz Recep abinin koştuğunu gördüm. Yanıma gelince ayağa kalktım. O kadar yorulmuştu ki nefes almakta zorlanıyordu. Besbelli bir haber getirmişti. İşte o an aklıma annem geldi. Recep abi; bana hiçbir şey söylemeden önce evin içine, oradan da dedemin odasına daldı. Bende hemen arkasındaydım. Dedem, uzandığı yerden doğruldu.
- Ne oldu be deli oğlan? Nedir bu telaşın?
Recep abi birkaç saniye soluklandıktan sonra nefes alışları normale dönmeye başladığında;
- Haydar abi, senin gelin urganla intihar ettiydi. Son anda ayaklarından tuttum da boynundan ipi çıkardım.
Bir süre dedem hiçbir şey söylemedi ama ben gözyaşlarıma engel olamıyordum. Ne Recep abinin ne de dedemin söyledikleri kulağımın içinden girmiyordu. Babaannem kolumdan tutup odadan beni çıkarırken dedem,
- Eee, gebermemiş işte, ne bu telaşın!
dedi elindeki çubuğunu yakmaya çalışırken. Kapının önünde hem ağlıyor hem de konuşmaları dinliyordum. Recep abi, annemin onların evinde olduğunu söylediğinde ok gibi fırladım. Ne karanlık, ne de dışarının ürkütücü sesi beni yavaşlatmıyordu. Koşabildiğim kadar hızlı koşuyor, avazım çıktığı kadar "anneee" diye bağırıyordum. Evin önüne geldiğimde çığlıklarımın sesini annem duymuş olacak ki kapıda karşıladı beni. Üstüne atlayıp öyle sıkı sarıldım ki, ondan sonra böyle sarılmak nasip olmadı. Annemin de gözleri benimkiler gibi ağlamaktan kıpkırmızı olmuş, iyice şişmişti. Beni kucağından indirmeden evin içine soktu. Salonun ortasında Sümeyye teyze kesme hamur yapıyordu. Annem beni köşedeki minderlerin üzerine oturturken Sümeyye teyze,
- Vah yavrum, sesin kırk arşından duyulur, nasıl bağırıyordun öyle.
Hiç bir şey söylemeden, hemen yanımdaki anneme tekrar sarıldım. Sümeyye teyze,
- Feride, bu akşam burada kalın, sabah güneş doğduğunda Çimen ezmezin evine geri dönersiniz.
Annem sessiz bir şekilde başını aşağı yukarı sallayarak onayladı. Anneme sarılmaya devam ettiğim sırada dış kapıdan Recep abi içeri girdi. Sakinleşmiş gibiydi ama annemi görünce yine yutkundu.
- Ah bacım, çoluğun var çocuğun var. Sen ölürsen kim bakar bu fakirlere, sersefil olurlar.
- Recep abi, o evde yaşadıklarımı bir ben bilirim. Ahırdaki tezek kadar değerim yok. Sadece ben değil, çocuklarımın da yok. Talip zaten eve uğramaz, sürekli başka köylerde, başka evlerde, başka kadınlarda. Bizi böyle bir başımıza sahipsiz bıraktı.
Saat geç olunca annem ve ben yer yatağına yattıktan çok kısa süre sonra annem yatağın ortasına oturdu. "Nevzat" dedi sessiz bir şekilde. Hemen ardından da,
- Kızım sen burada bekle, ben birazdan geliyorum.
Benim "gitme anne" dememe bile izin vermeden hızlı birşekilde çıkıp gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üstünde Ne Var? (Kitap Oldu)
Narrativa generaleDışarı çıktım, kapının önündeki merdivenlere oturup annemi beklemeye başladım. Hemen karşımdaki ağaç dallarının esen rüzgarla eğilmelerini izliyordum. Rüzgar o kadar sert esiyordu ki; ağaçların dalları yere değiyordu. Sonra bir anda aklıma dedem ve...