Annem; o yazın sonlarına doğru bana sürekli olarak İstanbul'da yaşayan abisinin evinden bahsediyor, açık açık evlerini tarif ediyordu. Bende anneme,
- Anne, İstanbul'a gidelim. Dayımlar bize yardım eder.
diyordum ama annem hemen konuyu değiştiriyordu. Sonraki akşamları annem; Sinop otobüs terminalinden, otobüs biletlerinin alındığı yerlerden bahsetmeye de başladı. Annemin kafasında bir şeyler vardı ama ben bir türlü anlayamıyordum. Bir gün annemin; iki kardeşimin elbiselerini kahverengi bavula koyduğunu gördüm. Kahverengi bavul uzun yolculuk demekti. Ne yaptığını sorduğumda,
- Kızım, Remzi dayınlara gidiyoruz.
Remzi dayım İstanbul'da yaşıyordu ve orayı deli gibi merak ediyordum. Hemen hazırlıklara başladım. Bende birkaç kıyafetimi bavulun içine atıyordum ki, annem bavulu elimden aldı. Benim ve iki kardeşimin bütün kıyafetlerini bavula doldurdu ama kendisine bir parça bile kıyafet almadı. Küçük kardeşimi kucakladıktan sonra,
- Gidiyoruz kızım.
dedi ve yavaş adımlarla dışarı çıktı. Havanın kararmasına çok az vakit vardı. Kardeşim Nevzat'ın elinden tuttum, annemin arkasından yürümeye başladım. Birkaç adımdan sonra annem arkasına döndü, evimize uzun uzun baktı. Sonra bana doğru dönerek,
- Hızlı gidelim, karanlığa kalmayalım.
Adımlarını giderek hızlandıran annemin arkasından yürümeye başladım. Bir saat kadar sonra otobüslerin kalktı yere gelmiştik. İki bilet aldık ve beklemeye başladık. Annem; sürekli uzaklara bakıyor, dalıp dalıp gidiyordu. Otobüsün kapıları açıldı ve şoförün arkasındaki ikili koltuğa oturduk. Ben küçük kardeşim Umut'u, annemde Nevzat'ı kucağına aldı. Annem; İstanbul'un Ankara'dan daha uzun süreceğini söylemişti ama bu umurumda değildi, çünkü kucağımda kardeşim, yanımda da annem vardı. Otobüs iki kere mola verdikten sonra İstanbul'a geldik. Ağzım bir karış açık bir şekilde İstanbul'u izliyordum. İnsanların hiçbirinin altında şalvar, kadınlarınsa kafalarında yazmaları yoktu. Sinop merkez de böyleydi ama buradaki insanlar daha farklıydı. Yürüyüşleri, başlarına taktıkları şapkalar bile bana çok farklı ve büyüleyici gelmişti. Sadece İstanbul'un denizi güzel değildi. Bizim denizimiz daha güzel ve daha büyüktü. Kış aylarında, Sinop'un incekum sahilinde öyle dalgalar olurdu ki, koskoca köyü yutabilirdi.
Çevreye hayran hayran baktığım sırada annemle başka bir otobüse daha bindik ama bu otobüs çok küçüktü. Büyük otobüse göre çok daha az ses çıkarıyordu. Otobüsün içinde çok güzel kokular burnuma geldi. Şimdi düşünüyorum da, parfüm kokusu bile insanın burnuna yerleşebiliyormuş. Kısa süre sonra otobüsten indik. Yarım saat kadar yürüdük ve bir sokağın kenarında durduk. Annem kucağındaki gözleri görmeyen kardeşimi uzun uzun öpmeye başladı. Sonra kardeşimi benim kucağıma verdi ve Nevzat'ın önünde dizlerinin üzerine çömeldi. Onu da uzun uzun öptükten sonra bana, eliyle mavi kapılı bir evi gösterdi.
- Kızım, beni iyi dinle. Şu ev Remzi dayının evi. Kardeşlerini de al oraya git.
Şalvarına sıkıştırdığı kağıdı bana doğru uzattı ve devam etti.
- Bu kağıdı dayına ver. Bende sizin arkanızdan geleceğim.
Uzattığı kağıdı aldım. Annemin gözlerinden yaşlar aktığını gördüğümde kardeşimi sağ elime aldım, anneme sarıldım.
- Anne, neden birlikte gitmiyoruz? Sende gel.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üstünde Ne Var? (Kitap Oldu)
General FictionDışarı çıktım, kapının önündeki merdivenlere oturup annemi beklemeye başladım. Hemen karşımdaki ağaç dallarının esen rüzgarla eğilmelerini izliyordum. Rüzgar o kadar sert esiyordu ki; ağaçların dalları yere değiyordu. Sonra bir anda aklıma dedem ve...