16) Elvan, Dedesinin Odasından Ekmek Alıyor

89 5 0
                                    

Bir gün kardeşim Nevzat'la bir plan yaptık. Dedem tuvalete gittiğinde annemin yemesi için odasından kimseye vermediği ekmeklerden çalacaktık. Ama çok önemli bir ayrıntı vardı. Dedem tuvalete girdiğinde kardeşim tuvaletin kapı aralığından içeri bakacak, dedem çömelmişse bana işaret edecekti. Bende hızlı bir şekilde somun ekmeklerden birini alıp odamıza götürecektim. Çömelmemişse avucumuzu yalayacaktık. Annemin tarlada çalıştığı buğdayla ve yine annemin ocakta yaptığı ekmeği almak için yaptığımız bu planımız tıkır tıkır işliyordu. Şimdi düşünüyorum da, kendi ekmeğimizi çalıyormuşuz. Bu şekilde annemize tamı tamına üç somun ekmek almıştık. Somun ekmeğini şimdiki bir lokma ekmeklerle karıştırmayın ama. Aldığımız her somun ekmek anneme birkaç gün yetiyordu. Annem bize sürekli olarak "yapmayın, yakalanacaksınız" diyordu ama biz kardeşimle anneminiz sözünü dinlemiyorduk. Herkesin tıkabasa yemek yediği halde annemin aç kalmasına gönlüm el vermiyordu. Bu ekmek çalma işi hem annemizi aç bırakmamak içindi hem de bana ve kardeşime oyun gibi geliyordu. O zamanlar ne kadar önemli bir şey yaptığımızı şimdi anlıyorum. Aldığım her ekmeği, odamızın kenarındaki yüklüğün (yorgan ve yastıkların üst üste istiflendiği yer) arasına sıkıştırırdım. Anneme ilk verdiğim somun ekmeğini hatırladım şimdi. İftar olmuştu ve annem önüne koyduğu armut hoşafı ve bir baş soğanı yemeğe çalıştığı sırada, yüklüğün arasına koyduğum ekmeği elime aldım. Arkasından yavaş yavaş yaklaştım. Koskoca somun ekmeği arkasına koydum ve karşısına geçtim.

- Ana, şimdi ekmeğimizde olsa ne güzel olurdu değil mi?

Annem yüzünü buruşturdu, "evet" der gibi başını hafifçe salladıktan sonra arkasına bıraktığım ekmeği aldım ve sofra bezinin üzerine bıraktım.

- Al sana ekmek.

Annem, şaşkınlıkla mutluluk arasında kalmıştı.

- Kız, nereden aldın sen bunu?

Hem kızan hem de vereceğimin cevabı merakla bekleyen bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Dedemin odasından aldığımı söylediğimde bembeyaz oldu. Alırken hiç sorun yaşamadığını söylesem de annem bir daha böyle bir şey yapmamam gerektiğini uzun uzun anlattı. Hatta durumu biraz daha abartarak; "senin kemiklerini kırarım" demişti. Annem bana ne kadar kızarsa kızsın bir kere bile vurmamıştı ama onun o keskin bakışları dövmekten beterdi. Annemin aç kalmasına göz yummayacağım için bu son söylediklerini umursamamıştım.

Ramazan ayı bitmek üzereydi. Son bir ekmek daha almamız gerektiğini düşündüm. Sürekli sıcak ocağın başında uyuklayan dedem homurdanarak uyandı, gözlerini ovuşturdu ve ayağa kalktı. Nevzat'la hemen göz göze geldik. Dedem odanın kapısını açtı ve dışarı çıktı, tabi bizde peşinden çıktık. Ben dedemin tuvalete gittiğine emin olduğumda kapının önüne geri geldim, kardeşimden gelecek işareti beklemeye başladım. Kardeşim; tuvaletin ahşap tahtalarının arasından içeri doğru baktı. Kısa süre sonra bana eliyle işaret etti. Dedem çömelmişti. Hızlı hareketlerle asılı olan ekmek dolabının altına banyo yaptığımız tabureyi koydum. Üzerine çıktım, ekmeklerden birini aldım. "Bu son ekmek" diye içimden geçirdim. 

Bu sırada tuvalet kapısının gıcırdadığını duydum, hemen ardından da dedemin "piç kurusu" lafıyla birlikte tokat sesini. Ayaklarım titremeye başlamıştı ve buna engel olamıyordum. Birkaç saniye geçti geçmedi elimdeki kocaman somun ekmekle birlikte durmakta zorlandığım tabureden aşağı düştüm. Elimdeki ekmekte odanın ortasına yuvarlandı. Ayağa kalktığımda dedemin kan çanağına dönmüş gözlerini gördüm. Resmen gözünü kan bürümüştü. O an yapacak hiçbir şeyim yoktu. Tam başımı önüme doğru eğeceğim sırada, yüzümün ortasına gelen tokatla; odanın duvarına çarptıktan sonra yere serildim. Yanağım o kadar çok acıyordu ki; dedemin küfürlerini yarım yamalak duyabiliyordum. Yerden kafamı kaldırmaya çalışırken, dedem ikinci tokatını yanağımla kulağımın birleştiği yere vurdu. Bu sefer acıdan daha fazlası vardı. Kulağım beni delirtecek kadar yüksek bir şekilde çınlıyor, kafamın içinde su motoru çalışıyor gibi sesler geliyordu. Çevrede olan biteni duyamıyordum. Bu yaşadıklarım ne kadar sürdü bilmiyorum ama dedemin ocağın yanındaki minderlerin üzerine oturduğunu gördüğümde kendime geldim. Küfürlerini de yavaş yavaş anlamaya başlamıştım.

- Bir karış boylarıyla ekmeğimi çalan piçlere bakın hele.

Başımı güçlükle kaldırdım. Ayağa kalkmaya çalıştığım sırada evdeki herkes kapının önüne çoktan gelmişti. Güçlükle kapıya doğru birkaç adım attığımda babamla göz göze geldik. Bana "hırsız" der gibi bakıyordu. Birkaç adım daha attım, odadan çıktım ve başımı sağa doğru çevirdim. Kardeşim Nevzat'ın başındaki annemle göz göze geldim. Nevzat'ı kucaklayıp odamıza götüren annem koşarak yanıma geldi. Eliyle saçıma dokunduğunda müthiş bir acı hissettim. Annemin elinde kan vardı. "Başımı duvara vurduğumda tahtanın üzerindeki çiviye denk gelmiş olmalı" diye düşündüm. Dedem oturduğu yerden sürekli bağırıyordu.

- O iki gavurun dölü, bir daha bu odaya girmeyecek!

Annem beni kucaklayıp odamıza götürdü. O günden sonra ben ve kardeşim, dedemin odasına bir daha giremedik. Suların soğuktan donduğu kış aylarında bile giremedik. Hiç giremedik..

Üstünde Ne Var? (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin