Mayıs ayının ilk haftasıydı. Sabah kalktığımda yüzümün kıllarla dolu olduğunu gördüm. İlk başlarda önemsemedim ama aradan birkaç hafta geçince yüzümün ve vücudumun kıllarla kaplandığını tüm köy duymuştu. Dedem de "zaten ne olduğu belli de değildi, kız mıdır, oğlan mıdır?" demiş arkamdan. Babam, yatağını başka kadınlarla paylaştığı için uzun süredir eve gelmiyordu. Annem iki kardeşimi anneanneme bıraktıktan sonra beni Sinop'taki hastaneye götürdü. Doktor; neyimin olduğunu anlamamış olacak ki; anneme "bu çocuğu Samsun'daki hastaneye götür" demiş. Annemle hastaneden çıkıp eve geldik. Birkaç gün sonra da Samsun'daki hastaneye gitmek için otobüse bindik. Bu benim ilk otobüs yolculuğumdu ama elimi her yüzüme attım da kendimden nefret ettiğim için başımı bir kere olsun kaldırmıyor, kaldıramıyordum. Birkaç saat içinde Samsun'a geldik.
Samsun'daki doktorlarda, Ankara'daki araştırma hastanesine gitmem gerektiğini söylediler. Annemle çaresiz bir şekilde geri döndüğümüzde babam nihayet eve gelmişti. Annemle uzun uzun kavga ettikten sonra babam yanıma geldi.
- Kız, senin sakalların çıkmış ya.
dedi dalga geçen bir ses tonuyla. O zamana kadar babasız yaşamıştım ama artık babasız olmaya da alışmam gerektiğini anladım. Hiçbir şey söylemeden babamın yüzüne baktığımda, içten içe güldüğünü görebiliyordum.
Evde durmayı sevmeyen babam için Ankara seyahati kısa süreli bir kurtuluş gibiydi. Tüm hazırlıkları yaptık ve babamla evden ayrıldık. Sinop'taki otobüslerin kalktığı yere geldik, iki tane bilet aldıktan sonra beklemeye başladık. Birkaç saat sonra otobüs geldi. Benden birkaç yaş büyük bir çocuğun "Ankara yolcusu kalmasın" demesiyle yolcular otobüse saldırır gibi binmeye başladılar. Babamın hiç acelesi yok gibi oturduğu yerden kımıldamıyordu. En son biz binmiştik. Yan yana iki kişinin oturabileceği koltuklar olmadığını gören babam önlerdeki koltuklardan birine oturdu.
- Sende boş bir koltuk bulup otur.
dediğinde babamın yüzüne "beni yalnız bırakma, yan yana oturalım" der gibi baktım ama babam oralı olmadı. Başında bir süre daha beklediğimde,
- Arkalar çok sallıyor.
dedi ve başını otobüsün camına doğru çevirdi. Sakalları olan bir kız çocuğuyla oturmak istemediğini anlamıştım. Zaten otobüsü beklerken de benden iki sıra uzaktaki oturakta oturmuştu. Yalnız oturan yolculardan birine "kızı olduğumu ve ikimizin yanyana oturmak istediğini" söyleseydi, insanlar buna itiraz etmeyecekti ama babam bunu yapmadı. Otobüsün arkasına doğru birkaç adım attım. Kırkların üzerinde kilolu bir kadının yanındaki koltuğun boş olduğunu gördüm. Annemin, yolda yememiz için verdiği içi yağlı hamurun olduğu azığımı kucağıma aldıktan sonra kadının yanına oturdum. Kadının bana bakışları, babamınkinden daha merhametli olduğunu hemen anlamıştım.
Fiziği ile varlığı belli olan ama ruhu gözükmeyen babamla yaptığım bu Ankara yolculuğu ne kadar sürdü bilmiyorum. Çevredeki insanların, ara ara yüzüme bakarak yanındakilerle göz göze geldikleri anları hiç unutmadım. Nihayet Ankara'ya geldik ve kısa sürede hastaneyi de bulduk. Babam beni doktorun odasından içeri soktuktan sonra kapıda beklemeye başladı. Odanın içinde, uzun boylu ve üzerinde beyaz önlüklü doktorun yüzü pencereye dönüktü. Doktor bana doğru döndüğünde önce kocaman açtığı gözlerini gördüm. Yuvalarından çıkmak isteyen gözleri ile bana bakıyordu. Birkaç adım attı.
- Kızım, ne oldu sana?
Doktor sanki böyle bir şeyi ilk defa görmüş gibi şaşkınlıkla bana bakıyordu. O an çok utanmıştım. Ellerimle yüzümü kapattığımda doktor bana doğru iyice yaklaştı. Yüzümü kapattığım ellerimden tutup aşağı indirdi. Hemen ardından eliyle çenemi kavradı. Başımı bir sağa bir sola doğru çevirdi. Sinop ve Samsundaki doktorlar yüzüme dokunmamıştı ama bu doktor yüzümün her ayrıntısını inceliyordu.
- Kimle geldin sen?
dedi yüzüme bakmaya devam ederek. Elimi kaldırıp kapıyı işaret ettim.
- Babamla geldim.
Doktor kapıyı açtı, bekleyen babama,
- İçerideki kız senin mi?
Diye sorduktan saniyeler içinde babam da odadan içeri girdi. Doktor kapıyı kapattı ve babama birkaç soru sordu. Babam Önce Sinop, sonra Samsun ve en sonunda da buraya geldiğimizi tek solukta anlattı. Babam doktorla o kadar sakin ve şefkatle konuşuyordu ki görenler onun; kızı için canını verecek bir baba olduğunu düşünecekti. Doktor beni biraz daha muayene ettikten sonra,
- Ne olduğunu anlamadım ama mutlaka bulacağız. Kızın bir süre hastanede kalması gerekiyor.
Babamın yüzündeki gerginlik biran da yumuşadı. Bu yumuşamanın sebebini asla anlayamadım. Doktorun talimatıyla hemşireler beni hastanenin üst katındaki odalardan birine götürdüğünde babam çoktan yola koyulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üstünde Ne Var? (Kitap Oldu)
Ficción GeneralDışarı çıktım, kapının önündeki merdivenlere oturup annemi beklemeye başladım. Hemen karşımdaki ağaç dallarının esen rüzgarla eğilmelerini izliyordum. Rüzgar o kadar sert esiyordu ki; ağaçların dalları yere değiyordu. Sonra bir anda aklıma dedem ve...