Ertesi akşam dışarı çıktım. Çevreyi kolaçan ettikten sonra tekrar içeri girdim. Dedemler yemek yerken ambarın altında olmam gerektiğini biliyordum. Annem yorgunluktan uyuya kaldığında odamızdaki boş çuvallardan birini aldım. Çok yavaş ve sessiz bir şekilde tekrar dışarı çıktım. Aynı sessizlikle dedemin ambarının altına geldim. Dedemin sesini duyabiliyordum. Neneme,
- Bir kepçe daha koysana.
diyordu. Bu adi herif; annemin çalışıp yaptığı mahsulü afiyetle yiyordu ve biz aç kalıyorduk. Sonucu ne olursa olsun hakkımızı alacaktım. Konuşmaları dinlemeye devam ettim. Nenem;
- Talip hala gelmemiş, Feride iki uşakla ne yapıyor acaba?
- Ne yaparsa yapsın. Onlar gittiğinden beri kafamı dinliyorum. Buradayken hep şikayet ederlerdi. Bensizken aç kalsınlar da akılları başlarına gelsin. Yakında gelirler aş dilenmeye!
Bu zamana kadar dedemden nefret etmemiş olsaydım bile bu sözünden sonra kesin nefret ederdim. Ambarın altındaki tahtaların arasına elimdeki bıçağı birkaç kere sokmaya çalıştım ama aralık çok dardı ve hiçbir işe yaramadı. Bir adım daha atıp kafamı kaldırdığımda geniş bir aralık buldum ve hemen üstündeki çuvala bıçağımı batırdım. Bir anda mısırlar akmaya başladığında altına çuvalımı tutmaya başladım. Mısır aktıkça çuval ağırlaşıyor, taşınamaz bir hal alıyordu. Çuvalı yere koysam, bu seferde altı çamur olacaktı ve iyice ağırlaşacaktı. Çuvalı mecburen çamurların arasına bıraktım. Akan mısırların bazıları çamurun üzerine düşüyordu. Çuvalın dolmasına birkaç karış kalmıştı ki mısırın akması durduğunda derin bir nefes aldım. Çuval çok ağır olmuştu ve sürekli ağrıyan bacağım yüzünden bu çuvalı tek başına taşımam imkansızdı. Çamuru kullanıp sürükleyerek götürebilirdim ama bu seferde dedemler çamur izinden ambara benim girdiğimi anlayacaklardı. Çuvalın ağzını sıkı sıkı kapattım, çamurda sürüklemeye başladım. Kapının önüne geldiğimde çok yorulmuştum. Her şey tamamdı ama çuvalı nereye koyacağımı hiç düşünmemiştim. Anneme göstermeden eve de sokamazdım. Dedemlerin ambarında bir çuval mısır aldığımı gören annemin, dedemden önce kafamı kıracağını biliyordum. Sonra aklıma babamın marangozluk işinden arta kalan tahtalar geldi. Babam tahtaları köpek kulübesinin arkasına dizmişti. Kulübenin içinde köpek yoktu ama çuvalları saklamak için en iyi yer burasıydı. Binbir zorlukla çuvalı tahtaların arasına sürükledim. Çuvalı öyle bir yere gizlemiştim ki evin girişinden asla gözükmüyordu. Dedemin ambarına geri döndüm. Çuvalın bıraktığı izleri karaçalıyla süpürerek kapattım.
Bir ay içinde dedemin ambarına bir kez daha girdim ve bu sefer nohut almıştım. Her girdiğimde aynı yolu izliyordum. Önce çuvalı sürüklüyor, sonra izleri kaybediyordum. Aldığım erzakları da anneme belli etmeden bakraç bakraç odamızdaki çuvalların içine koyuyorum. Annem bana ne zaman,
- Ne kadar yiyeceğimiz kaldı?
diye sorsa,
- Benim elim bereketli anne, var daha.
diyordum. Zaten annem iki kardeşimle ilgilendiği için aşımızın hesabını yapamayacak kadar meşguldü. Belki de ne yaptığımı biliyordu ama çaresiz olduğu için sesini de çıkarmıyordu, tam emin değilim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üstünde Ne Var? (Kitap Oldu)
Художественная прозаDışarı çıktım, kapının önündeki merdivenlere oturup annemi beklemeye başladım. Hemen karşımdaki ağaç dallarının esen rüzgarla eğilmelerini izliyordum. Rüzgar o kadar sert esiyordu ki; ağaçların dalları yere değiyordu. Sonra bir anda aklıma dedem ve...