Kardeşim Umut'u ayağımda sallarken dış kapımızın çalındığını duydum. Annem hızlı hızlı gelip kapıyı açtı. Gelen Sümeyye teyzeydi. Yerdeki minderlere oturan Sümeyye teyze bana kaçamak bir bakış attı.
- Kolay gelsin güzel kızım.
"Sağ ol" der gibi başımı salladım. Sümeyye teyze anneme, başıyla hareketler yapmaya başladı. Benim yanımda konuşamayacağı bir konu olduğunu anlamıştım. Annem kısa süre sonra,
- Hadi kızım, sen Umut'u içeride uyut. Biz Sümeyye teyzenle bir şeyler konuşacağız.
Kardeşimi kucağıma aldım, odamıza götürdüm. Ayağımda kısa süre daha salladıktan sonra uyumuştu. Ne konuşacaklarını merak ettiğim için odanın kapısına kulağımı dayadım ve onları dinlemeye başladım. Sümeyye teyze; bize birkaç köy uzaktaki bir ailenin askerden yeni gelmiş oğlundan bahsediyordu. Annem de,
- Evet, tanırım o aileyi, iyi insanlardır.
- Heh, işte o aile senin kızı istemek için çimen ezmeze gideceklermiş.
- Neden o domuzun evine gidiyorlar? Hem Elvan daha 14 yaşında. Kimseye vermem kızımı!
Annem bu sözü o kadar yüksek bir sesle söylemişti ki; duymak için kulağımı kapıya dayamama gerek yoktu. Sümeyye teyze de,
- Aptallık etme kızım. Çocuğun ailesinin şehirde dükkanları var. Tarlalarında ürettikleri her şeyi o dükkanda satıyorlar. Sende, çocuklarında rahat eder. Hem elvan niye küçük olsun ki? Kocaman kız. Yoksa sen kızının evde kalmasını mı istiyorsun?
- Sümeyye teyze, ben erkenden koca gördüm de ne oldu? Bak domuzun çocuğuna ortada yok. Ben kızımı bu yaşta evlendirmem. Önüne duvar olurum, yine evlendirmem.
Annemin bu sözleri içime su serpmişti. Hem ben evlensem, kardeşlerime kim bakacaktı? Onları almadan koca evine asla gitmezdim. O zamanda annem yalnız kalırdı. Öyle ya da böyle ben kimseyle evlenmek istemiyordum. Bunları içimden geçirirken, Sümeyye teyze, derin bir "offf" çekti.
- Çimen ezmez kızı verirse ne yapacaksın?
- Elvan benim kızım, o domuzun değil. Hem onun evi ayrı benim evim ayrı. Artık kimse bize karışamaz. Aşımızı o vermiyor.
dedi kendinden emin bir şekilde. Ve ardından da,
- Sümeyye teyze, senin bana çok hakkın geçti. Allah senden razı olsun ama bu konuyu bir daha konuşmayalım.
Kısa süre sonra sessizliğin ardından Sümeyye teyze,
- Ben gideyim, adam aş bekler.
dediğinde oda kapısını açtım ve yanlarına gittim. Sümeyye teyze benim gözlerimin içine sevecen dolu bir bakış attı.
- Bana müsaade,
dedi ve ayağa kalktı. Annemde hemen arkasından ayaklandı.
- Allah'a emanet,
Sümeyye teyzeyi yolcu eden annem kapıyı kapattı, arkasını döner dönmez yüzüme uzun uzun baktı.
- Doğru söyle, duydun değil mi?
- Tabi ki duydum ama ben kimseyle evlenmem, sizi bırakıp gitmem.
Annem bana doğru yaklaştı. Omuzlarımdan tuttu.
- Daha çok erken, hiçbir yere gidemezsin.
Annemin o an boynuna sarıldım. Benim annemin diğer kadınlar gibi çocuklarını koşa koşa evlendirmek gibi bir derdi yoktu ve bu beni çok mutlu etmişti.
Aradan bir hafta geçmişti ki, kapımız çaldı. Kapıyı açtığımda nenem karşımda gülümsüyordu. Yanaklarımdan tuttu.
- Oyyyy, kocaman olmuşsun.
dedi beni uzun süredir görmüyormuş gibi. Halbuki daha iki gün önce görmüştü. Kapıyı kapattım ve arkamı döndüğümde nenem,
- Anan yok mu?
diye sorduğunda gülümsemeye devam ediyordu. Annemin, kardeşim Nevzat'la birlikte kuyudan su almaya gittiğini söyledim. Nenem, minderin üzerine bastı, ayağını altına aldı ve üzerine oturdu.
- Ayranın var mı güzel kızım?
Nenem bana hiçbir zaman güzel demezdi. Bırakın "güzel" lafını "kızım" dahi demezdi.
- Olmaz olur mu, hemen getireyim.
Odamızdaki ayran testisini getirdim. Nenemin ayaklarının dibine bıraktım. Testiden birkaç yudum aldı.
- Ohhh, ölmüşlerin canına deysin.
dedi ve testiyi yere bıraktı. Ben de karşısına oturdum. Bir süre daha beni süzdü.
- Vuvvv, kız senin memelerin kocaman olmuş ya, tam çocuk emzirecek hale gelmiş.
Nenemin benim boyuma posuma, sağımla solumla uzun uzun bakarak konuştuğu sırada annem ve kardeşim geldi. Kardeşim Nevzat içeri girmeden kapının önündeki çamurla oynarken, annem içeri girdi. Neneme,
- Hoşgelmişsin ana,
dedi ve elindeki su kovalarını odanın kenarına bıraktı. Bana doğru dönerek; "niye gelmiş bu?" der gibi ağzının kenarını seyitti. Neden geldiğini tam bilmediğim için hafif bir şekilde omzumu kaldırdım. Annem, yanımdaki mindere oturdu.
- Ana, çocuklar nasıl? Babam nasıl?
Annemin; dedemin nasıl olduğuyla ilgili zerre ilgilenmediği yüzünden ve söyleme şeklinden anlaşılıyordu. Nenem kalçasını hafifçe kaldırdıktan sonra ayağının üzerine tekrar oturdu. Uzun ve önemli bir konuşma yapmak için yerini alıyor gibiydi.
- İyiler, hepsi Allah'a şükür iyi. Sen neler yaptın? Talip çalışıyor değil mi?
Annemin yüzünde bir anda kızgınlık belirdi.
- Evet, Talip iki ay önce gitti ve hala ortada yok.
- Sen gelmeden önce bizde torunumla konuşuyorduk. Bu kız koskocaman olmuş, gelinlik çağına gelmiş,
Annem bana kısa süre baktı.
- Evet büyüdü ama gelin olmak için büyümedi.
Annenin bu son sözleri nenemin yüzünün asılmasına sebep olmuştu. Nenem anneme bir kere olsun bile dedemsiz bağırmamıştı. Sürekli annemin yüzüne güler, bir hatasında da hemen dedeme söylerdi. Nenemin bu sahte gülüşleri metrelerce uzaktan bile anlaşılıyordu. Dedemden habersiz tuvalete bile gidemeyecek kadar dedeme tapardı. Üzerine oturduğu ayağını altından çıkarttı ve diğer ayağının üzerine oturdu.
- Feride kızım. Beşikler köyünden gelen sülünoğulları Elvan'ı babandan istediler. Biliyorsun ailenin hali vakti yerin...
Annem nenemin konuşmasına izin vermeden araya girdi.
- Neden babamdan istediler ki? Elvan Talip'le benim kızım, Talip'ten istemeleri gerekmiyor mu?
Annemin keskin ve sert sözlerinden sonra nenem önce yutkundu hemen ardından da,
- Talip burada değil ya, o yüzden istediler herhalde.
Annem yine aynı sertlikte tekrar araya girdi.
- Ne yani? Talip yok diye babamdan istemekte ne oluyor. Madem istemeye gelecekler, Talip evdeyken isterler. Hem ben kızımın bu yaşta evlenmesine izin vermiyorum.
Nenem hızlı bir şekilde ayağa kalktığı sırada ayaklarının dibindeki ayran testisini devirdi. Hızlı adımlarla kapıya doğru yürüdü ve arkasını döndü.
- Benden söylemesi, baban Elvan'ı verdi. Artık gerisini sen düşün.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üstünde Ne Var? (Kitap Oldu)
Tiểu Thuyết ChungDışarı çıktım, kapının önündeki merdivenlere oturup annemi beklemeye başladım. Hemen karşımdaki ağaç dallarının esen rüzgarla eğilmelerini izliyordum. Rüzgar o kadar sert esiyordu ki; ağaçların dalları yere değiyordu. Sonra bir anda aklıma dedem ve...