Bölüm Kırk Üç: Çok pişman olacaksın.

6.2K 494 60
                                    

Öğle teneffüsü zili çalalı beş dakika kadar oluyordu.

Matematik dersinden yeni çıkmıştım ve beynimi hissetmiyordum. Sayısal derslerle aramın iyi olmadığını bir kez daha görmek gerçekten onur vericiydi. Neyse ki sonraki ders müzikti de biraz nefes alabilecektim.

Metal kapaklı dolabımın önünde çantamı karıştırıyor, hep saya söve kullandığım matematik defterimi çıkarmaya çalışıyordum. Bir yandan da sayıp sövüyordum tabii. Çantam yarım ton ağırlığıyla beni yere çekiyordu, bense yiğitçe bir çabayla ayakta durmaya çalışıyordum.

Şu anki durumum hayatımın özetiydi.

Sabrımın sonlarına doğru gelmeye başlıyordum artık. Derken, tam defteri çıkarmayı başarmıştım ki ani ve tuhaf bir ürpermenin omurgamı yalayıp geçtiğini hissettim. Kolumdaki tüyler diken diken oldu.

Onun yakınlarda olduğunu görmesem de hissettim.

Kalbim bir takla attı.

Elimdeki defteri aceleyle dolabın içine fırlattım. Dönüp bakmalıydım. Orada olduğundan emin olmalıydım.

O an hem bakmak için dayanılmaz bir istek duyuyordum, hem de onu görmekten ölesiye korkuyordum.

Daha doğrusu, gözlerinin içindekileri görmekten.

Derin bir nefes aldım, dolabın kapağını yavaşça kapattım ve başımı çevirdim.

Biri hızla yanımdan geçerken rüzgarı yüzüme vurup beni afallattı. Kokusunu aldım. İçime istemsizce derin bir nefes çekerken başımı kaldırdım.

Yanılmamıştım.

Matt hızla yürüyerek yanımdan geçiyordu, öyle yakınımdan ki yüzüne bakmak için başımı tamamen kaldırmam gerekti. Kısacık bir an için bakışlarım gözleriyle buluştu. Adımları ise öyle hızlıydı ki gözleri havadaki iki yeşil parıltıdan ibaret gibiydi.

Tanrım. Onu özlediğimi biliyordum ama bu kadar özlediğimi anlayamamıştım.

Yavaşlaması, durması için dua ettim ama gözlerini önüne sabitledi ve beni hiç görmemiş gibi yürümeye devam etti.

Arkasından bakmaya devam ettim. Ellerini iki yanında yumruk haline getirdiği gözümden kaçmadı.

Birkaç saniye sonra o köşeden dönecekti. Gözden kaybolacaktı. Belki de onu bir hafta daha göremeyecektim. Kahretsin, kahretsin, kahretsin...

Bir anda istemsizce, "Matthew!" diye bağırdım.

Kendi sesimi duymak beni şaşırttı.

Matt aniden durdu.

Sırtı hala bana dönüktü ve elleri yumruk halindeydi. Omuzlarının iyice gerildiğini, sırtının kasıldığını gördüm. Bir an beni duymamış gibi yapıp yoluna devam edecek sandım.

Ama sonra, neyse ki, yavaşça bana döndü. Başını kaldırdı. Bakışı gözlerimi bulduğunda gözleri sıkkın, yüzü ifadesizdi. Kaşlarını, "Ne var?" dercesine kaldırdı.

Maraton koşan kalbimi görmezden gelip ona doğru dikkatlice birkaç adım attım. Varlığının bu kadar büyüleyici olması büyük haksızlıktı.

"Selam," diye mırıldandım başka ne diyeceğimi bilemeyerek. Yüzüme düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

Başını yana yatırarak duygusuz ifadesini korudu. Yüzüme o kadar boş bakıyordu ki kulaklık takıp takmadığını kontrol etme ihtiyacı duydum. Tabii ki takmıyordu.

KaranlıktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin