⋆You so fuckin' precious when you smile.⋆
Starbucks'ın havası nemliydi ve kahve kokuyordu. Doğal olarak.
Üstümdeki kırmızı bluzun askılarını gergince çekiştirip etrafa bakındım. Altımda siyah, kısa bir şort vardı. Clara'nın yarım saatini harcadığı, hafif sayılan makyajımla normal bir güne göre bayağı iyi görünüyordum. Zaten bu da normal bir gün değildi.
Arka cebimdeki telefonum aniden titreyip beni yerimden sıçrattı. Mesajı açtım.
Harika görünüyorsun.
Kalp atışlarım saniyenin yarısı kadar bir sürede iki katına çıktı. Kesilen nefesimle dönüp arkama baktım. Cam kenarındaki masalardan birinde James ayağa kalkmış, gözlerini üzerime dikmişti.
Üstündeki kırmızı tişört geniş göğsünde gerilip kaslı omuzlarını sıkıca sarmıştı. Saçları onu ilk gördüğümde olduğu gibi dağınıktı ve yüzünde geniş bir gülümseme vardı. Öbür masada oturan birkaç genç kızın onu gösterip kıkırdadıklarını görebiliyordum.
James sağ eliyle ensesini ovup bana kirpiklerinin arasından baktı. "Selam."
Tanrım.
Biraz pembeleşerek, "Selam," diye mırıldandım. Rahat koltuklara karşılıklı oturduk.
"James, ben yaptığım şey için tekrar özür dile-"
"Hayır, hayır," diyerek kesti lafımı. "Unuttum gitti. Bundan bahsetmek için burada değiliz." Göz kırpıp masadaki bardağı işaret etti. "İstediğin gibi Caramel Macchiato, tall boy ve yumuşak içim. Ama alalı biraz oldu, istersen yenisini alabilirim."
"Ah, hayır. Teşekkür ederim," diye mırıldanıp bluzumun önünü biraz yukarı çektim. Ama bu yanlış bir hareketti çünkü James'in gözleri göğüslerime takıldı. Yüzüm pembeden bluzumun kırmızısına doğru ilerliyordu. Elimi hemen kumaştan çektim.
Bana çekici bir gülümseme gönderdi. "Kızarınca çok tatlı görünüyorsun."
Ellerimi koyacak bir yer bulamayınca masada duran kahvemi kavrayıp koca bir yudum aldım. Ve bu da ikinci yanlış hareketti. Ağzım ve boğazım kavrulunca acıyla yüzümü buruşturdum.
"İyi misin?"
James'in endişeli yüzüne bakıp buruşuk suratımla başparmağımı onaylarcasına kaldırdım.
"Hep böyle misin?"
Yutkundum. "Nasıl?"
"Böyle..." Sol elini koyu kahve saçlarından geçirip iyice dağıttı. "Düşünmeden hareket eden biri demek istiyorum."
"Sadece heyecanlandığımda."
Ne? Bir saniye... Biraz geri sarabilir miyiz? Az önce ne dedim ben?
Kahverenginin sıcak bir tonundaki gözlerine memnun, hatta heyecanlı bir parıltı yerleşti. Ağzını açtı. Konuşmasına izin vermeden söze atladım.
"Her neyse. Bana kendi hayatından bahset."
Heyecanlı sesime güldü ve kahvesinden bir yudum alıp başıyla onayladı.
Sonraki iki saatin nasıl akıp gittiğini anlamadım. James bana buraya taşınmadan önceki hayatını, beyzbol sevgisini ve eski okulundaki spor kariyerini, okulumuzla ilgili ilk izlenimlerini anlattı. Çocukluk anılarının pek çoğunda beraber kahkahalara boğulduk.
Ben de ona ailemin sinema merakından ve adımın kökeninden bahsettim. Birbirimizin favori filmleri hakkında tartıştık. Bir erkekle böyle uzun bir süre geçirmek ve hiç sıkılmamak ilginçti. Gerçi Matt'le de her hafta aralıksız birkaç saat geçiriyordum ama James benim hayatımda kesinlikle bir yenilikti.
Kafeden ayrıldığımızda beni eve bıraktı. Evimin önünde arabayı durdurduğunda birkaç saniyelik bir sessizlik oldu. Gözlerim ön camdaydı ama bana baktığını hissedebiliyordum.
"Bir iyi geceler öpücüğü beklesem çok şey mi istemiş olurum?"
Dudağımı dişleyip ona baktım. Araba camından süzülen ay ışığı yakışıklı yüzüne vuruyor, saçlarını parıltıya boğuyordu. Emniyet kemerimi çıkarıp ona doğru uzandım.
Dudağının yanına bir öpücük kondurup, "İyi geceler," diye fısıldadım.
Çantamı aldığım gibi kapıyı açıp arabadan dışarı çıktım. Apartmanın merdivenlerine yöneldim.
Arkamdan, "Ama bu haksızlık!" diye seslendiğini duyduğumda gülümsedim.
*
Oy vermeden geçmeyin :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıkta
Novela Juvenil⭐️ Wattys 2019 "Genç Yetişkin" kategorisi kazananı! ⭐️ • "Çünkü bazı hataları unutamıyorum." Mırıltısı tenimi yalayıp geçerken tüylerim ürperdi. "Hiç olmamış gibi yapamıyorum." • Matt yakışıklıydı, zengindi, okulun beyzbol takım kaptanıydı ve popüle...