Sınav haftam niihaayet bitti ve yuvama döndüüm :D Çok beklettim biliyorum ama ne zamanım ne enerjim vardı yazmaya :( Bu bölüm bir geçiş bölümü ama sonraki bölüm hem birkaç gün içinde gelecek hem de olaylı olacak (sinsi gülücük) :D
İyi okumalar!
*
Geçtiğimiz haftanın kısacık bir özeti:
Her gün okula ve Starbucks'a gittim. İki gün ponpon kız antrenmanına kaldım. Matt okuldaydı. Yüzüme bile bakmadı. Elbette. Cuma akşam yemeğinde yine bizim eve gelmedi. Hafta sonu Clara'yı evime çağırıp kendime acıma seansları gerçekleştirdim. Altı tane film izleyip on üç paket cips bitirdik. Bu sırada annem son iki haftadır hep yaptığı gibi evden kaçıp partiye falan gitmediğimden emin oldu.
Bir de, şey, Matt için deli olmaya devam ettim tabii. Onu da saymadan olmaz.
Bakın, bu konuda insan doğasına çok sinirliydim. Gerçekten. Yani, bir çocuk on yedi senedir gözünüzün önündedir ama hiç ilginizi çekmez, hatta çok itici gelir, ve sonra şans eseri bir kere onu öpersiniz ve bum... Karında kelebekler, damarlarda havai fişekler falan.
Bu yetmiyormuş gibi, on yedi senedir kurtulmaya çalıştığınız bu çocuk sizin yüzünüze bakmamaya başladığında onun için deli olduğunuzu fark edersiniz. Çocuk birden değere biner. Gözünüzü kapattığınızda onu neredeyse yanınızda hissedersiniz ama sonra gözlerinizi açarsınız ve gerçeği görünce ağlamak istersiniz.
Teşekkürler evren. Gerçekten. Çünkü kafayı yemek üzereyim.
Anlaşılan planım pek işe yaramamıştı. Matt'ten pis pis bakma haricinde bir geri dönüş alamamıştım maalesef. Onu okulda arkadaşlarıyla görüyordum. Klasik Matt Allen gibi davranıyordu. Öğle yemeğinde beyzbolcu masasında oturuyor, espriler yapıp arkadaşlarının söylediklerine gülüyordu. Ve, evet, gülerken harika görünüyordu.
Birkaç kez onu koridorda farklı kızlarla konuşurken görmüştüm. Kızlar eskiden de Matt'e karşı bu kadar ilgili olmalıydılar ama sanırım ben o zamanlar yüzümü ekşitip görmezden geliyordum.
Şimdi ise ne zaman yanında bir kız görsem içimden, aralarına bir cetvel sokup otuz santimden fazla yakınlaşmadıklarından emin olmak geliyordu.
Matt koridorda olduğumu görüyordu. Ve sonra bakışlarını konuştuğu kıza çeviriyor, yüzüne sanki daha önce orada olmayan flörtöz bir gülücük yerleştiriyordu.
Kan beynime sıçrıyordu. Ama tabii, bu konuda hiçbir şey yapamıyordum.
Hafta sonu geldiğinde hala katil olmadığıma seviniyordum.
Öteki durumlarda da bazı değişiklikler olmuştu. James'le kankalığa doğru gidiyorduk. Ona Matt'le aramızda geçenleri, karışık duygu durumumu bile anlatmaya başlamıştım. Çok iyi bir dinleyiciydi ve mızmızlanmalarımı dinlemekle bir sorunu yok gibi görünüyordu.
Luke ve Dani sanırım çıkmaya başlamışlardı. Festival gecesinden beri mesajlaştıklarını biliyordum. Kahvecide mesai sırasında Luke sürekli telefonuna bakıp sırıtıyordu. Bir keresinde kahvesi için teşekkür eden bir adama hülyalı hülyalı gülümseyerek, "Önemli değil canım," demişti.
Şimdi ise Pazar günü öğle saatleriydi. Ve Clara odamda terör estiriyordu.
Darmadağınık dolabımdan bol bir tişört çıkardı. Tişörtü havada tutup memnuniyetsizce inceledi. Sonra yüzünü buruşturarak yatakta uzanmakta olan benim suratıma fırlattı.
"Sana gerçekten inanamıyorum Angie. Matt'le birlikte son alışverişe gitmemizden beri hiçbir şey almadın mı yani?"
Tişörtü yüzümden çekip homurdandım.
"İhtiyaç duymadım."
"Palavra!" diye tiz sesle haykırdı.
İnanın bana, bu kadar sinirleneceğini bilseydim dün alışverişe giderdim. Önceki gün de. Her gün giderdim.
"Clara, sakin olur musun? Alt tarafı kıyaf-"
Saçları gibi kırmızı tırnağını bana doğru salladı.
"Sakın o cümleyi tamamlayayım deme! Üç saat sonra bir hafta sürecek ve bütün okulun, hatta başka okulların da geldiği bir kampa gidiyoruz ve senin dolabındaki giyilebilir şey sayısı iki. İki. Ve tekrar söylüyorum, üç saat sonra yola çıkacağız!"
Çalışma sandalyemde oturan Luke, "Çok ayıp," diyerek beni cık cıkladı.
Clara'yı bana tercih ettiğini fark ederek kaşlarımı çattım.
"Onu mu tercih ediyorsun yani?"
"Şey," dedi mahcup bir ifadesiyle. "Sadece ölmek için çok gencim."
"Uykunda boğazını peçeteyle tıkayacağım," diye homurdandım. "Her türlü ölüsün."
"Teşekkürler Angie. Bunu duymak harika."
Clara'nın bana fırlattığı tişörtü ben de Luke'a fırlattım. Ama o sırada telefonu mesaj bildirimiyle titredi ve Luke kafasının üstüne düşen tişörtü fark bile etmedi.
Clara tırnağını düşünceli ve stresli bir biçimde ön dişine vurarak yatakta uzanan vücuduma bir göz attı.
"Benimkiler sana olur herhalde. Zaten yanıma fazla fazla aldım. Ama ne olursa olsun bunları giymene izin vermeyeceğim. Bana daha sonra teşekkür edersin."
Saçını omzundan geriye savurup göz kırptı.
Başımı yastığıma koyup iç çektim. Stil bağımlısı bir Clara ve Dani bağımlısı bir Luke ile bir haftalık kamp beni bekliyordu.
*
Kampta neler olacak acaba :D
Oy ve yorum ponçikler, öptüm <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıkta
Ficção Adolescente⭐️ Wattys 2019 "Genç Yetişkin" kategorisi kazananı! ⭐️ • "Çünkü bazı hataları unutamıyorum." Mırıltısı tenimi yalayıp geçerken tüylerim ürperdi. "Hiç olmamış gibi yapamıyorum." • Matt yakışıklıydı, zengindi, okulun beyzbol takım kaptanıydı ve popüle...