Bölüm On Sekiz: Çok beğendiysen eve götür.

7.3K 479 50
                                    

ÜÇ GÜNDE ÜÇ BÖLÜM.

Oy istiyorum, yorum istiyorum. Lütfen? :D

Multiyi acayip tavsiye ediyorum. İyi okumalar :)

⋆Something in the way she moves.⋆

Matt'in odasından çıkıp alt kata inerken merdivenlerde acı bir gerçekle yüzleştim.

Ailelerimize ne diyecektik?

"Sevgili ailem, Matt isimli insan müsveddesi gene bir işler karıştırmış. Maç mevsimi yaklaşırken takımı dağılmasın diye arkasını toplamaya gidiyorum. Nereye mi gidiyoruz? Hiç canım, bir bara işte."

Merdivenlerin ortasında durdum. Yardım etmekten vazgeçip Matt'i kendi pisliğinde boğulmaya bırakmayı düşündüm. Hatta bu fikir bir anda çok mantıklı ve yapılması gereken şey gibi göründü.

Sonra koluma bir çimdik atıp kendimi sarstım. Böyle bir macerayı kaçıramazdım. Ölmek vardı, dönmek yoktu!

Kararlı adımlara alt katın zeminine ulaşıp ailelerimizin yemek yediği salona yöneldim. Benim anne babamla Matt'inkiler yemek dolu masanın çevresinde sohbet edip gülüyor, şarap içiyorlardı.

"Merhaba," diye şakıyarak herkesi selamladım. Neşem yerine gelmişti.

Susan Teyze bardağındaki şarabı bitirdi ve bana gülümseyerek, "Angie, tatlım, acıktın mı? Tavuk ister misin?" diye sordu.

Böyle tatlı bir kadından Matt gibi bir gudubet nasıl çıkmıştı, gerçekten şaşıyordum.

"Teşekkür ederim. Matt ve ben acıktık ama arkadaşlarımızla dışarıda bir şeyler yemek istiyoruz. Çıkabilir miyiz?"

Matt'le iyi anlaştığımı düşünen annemin gözleri parladı. Birbirimize on yedi senedir nefret kusuyorduk çünkü. Yine de temkinli bir bakış atmayı ihmal etmedi. Parti gecesi rezilliğinden sonra beni bayağı azarlamıştı.

Geniş salonu sessizlik doldurdu. Ebeveynler birkaç saniye birbirleriyle bakıştı. Sonra babam elçiliği kabul ederek saatine baktı.

"Geç kalmayın."

Sırıtarak babamın yanağına bir öpücük kondurdum. "Harikasın sen. Geç kalmayacağız, söz."

Babam gülümseyerek sandalyesinin arkasındaki ceketine uzandı. Cebinden cüzdanını çıkarıp bana bir kredi kartı uzattı. Gözlerim büyüdü. Kartı havada kaptım.

"Favorimsin, biliyorsun değil mi?"

Kırkını geçmiş olmasına rağmen yirmisindeki çapkın bir oğlan gibi bana göz kırptı.

"Biliyorum."

Masadaki herkesin yanağını öpüp salon kapısına yürüdüm. Arkamdan "İyi eğlenceler!" diye seslendiler.

Böyle gecelerin sonu genelde felakettir. Ama ben de eğlenmeyi umuyordum.

Evin kapısından çıkıp Matt'in araba yolundaki arabasına gittim. Kredi kartını ve telefonu cebime atıp anahtarla arabanın kilidini açtım ve yolcu koltuğuna kuruldum.

Beklemeye devam ederken kucağımda duran telefonum titreyip beni şaşırttı.

James: Dışarı çıkmak için çok güzel bir akşam değil mi? :)

Cumartesi olan partiden sonra mesajlaşmaya devam ediyorduk ama okulda görüşme şansımız olmamıştı. İyi olup olmadığımı soran ve annemin çok sinirlenmediğini umduğunu söyleyen pek çok mesaj atmıştı. Partide beni yalnız bıraktığı için de onlarca defa özür dilemişti. Ben de biraz yufka yürekliydim tabii.

KaranlıktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin