Salı ve çarşamba günlerini tek kelimeyle özetlemem gerekirse, cehennem gibiydi.
Sophia beni hem öğle aralarında hem de okul çıkışlarında saatlerce çalıştırdı. Benim için takımın koçuyla konuşmuş, beni zorla takıma aldırmıştı. Hatta çarşamba günü okul sonrası olan antrenmanda takıma katıldım.
Sophia'nın bana çektirdiği eziyetlerin işe yaradığını görmek harikaydı. Başta takıma uymakta biraz zorlansam da kısa süre sonra herkesle beraber aynı anda aynı hareketleri yapmaya başladım.
Başta sadece planımın bir parçası olduğu için dans ediyordum. Ama sonra, bir takımın parçası olmanın çok hoşuma gittiğini fark ettim. Sanırım Matt ve diğer çocuklar da kendi takımları için aynı düşüncelere sahipti.
Perşembe okul çıkışına kadar Matt'i sadece İngilizce ve beden eğitimi derslerinde gördüm. Ki o derslerde de benden o kadar ustaca kaçındı ki göz göze bile gelmedik.
James'e karşı hala mesafeli davranıyordum. Şimdi birdenbire gidip Matt görsün diye ona cilve yapabilirdim ama çok karaktersiz bir davranış olurdu. James'e bunu yapamazdım. O yüzden perşembe okul çıkışınca oynanacak maçtan hemen önce, oyuncuların soyunma odasının önüne gidip konuşmak için onu bekledim.
Varla yok arası ponpon kız kıyafetlerimi henüz giymemiştim. Sophia dışında kimsenin ponpon kızlığa başladığımdan haberi yoktu.
Matt beni sahada gördüğünde yüzünün alacağı ifadeyi hayal edip iyice keyiflendim.
James'i çok beklemem gerekmedi. Ben duvara yaslanmış boyasını soyarken o, koridorun köşesinden dönerek bakış açıma girdi. El salladım.
Gülümseyerek bana yaklaştı.
"Maçta destek olmak için mi geldin?"
Yaslandığım duvardan doğruldum. "Evet ve şey... Seninle konuşmam lazım."
Kahverengi gözleri yüzümü dikkatle taradı. Evinden apar topar gittikten sonra mesajlarına kısacık cevaplar yazmış, adeta onu başımdan savmıştım. Şimdi onun önündeyken bu konuda azıcık utanç duyduğumu kabul ediyordum.
"Neyle ilgili?" diye sordu.
"Geçen cumartesi, biliyorsun, evinden apar topar gitmem gerekti. Çünkü, aslında Matt kapıdaydı ve..."
Bana birden üzgün bir gülümsemeyle baktı.
"Ve sen de ondan hoşlanıyorsun, değil mi?"
Yüzüm allak bullak oldu.
"Sen... Ne? Nasıl?" diye geveledim.
James'in bundan nasıl haberi olabilirdi? Benim bile yoktu yahu!
Derin bir nefes verip başını biraz öne eğdi ve bana dikkatle baktı. Açık kahve gözlerindeki ifade o kadar yumuşak ve anlayışlıydı ki buna da şaşırdım.
"Aranızda bir şeyler olduğundan daha öncesinde de şüpheleniyordum. Ama festivalde Matt bana öyle çıkışınca emin oldum." Başını iki yana salladı. "Hiç kimse bir arkadaşını öyle önemseyip sahiplenmez."
Çenem hala yerdeydi.
"Ama hiçbir şey söylemedin? Yani daha önceden şüphelenmişsen... Çünkü biz..." Bunu söylerken boynumla yanaklarımın hafiften yandığını hissettim. "Biz seninle bayağı bayağı randevuya çıkıyorduk."
Gülümsediğinde gözleri kısıldı.
"Eh, farkındayım. Ve açıkçası Angie, senden hoşlanıyorum da." Gözlerimi kaçırma ihtiyacı hissettim. "Ama birkaç kez buluştuk diye bana bir söz vermiş falan değilsin." Omuz silkti. "Ayrıca kalp eşini kendi seçer. O yüzden Matt'ten hoşlandığın için seni suçlamıyorum."
![](https://img.wattpad.com/cover/155614094-288-k837458.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıkta
Teen Fiction⭐️ Wattys 2019 "Genç Yetişkin" kategorisi kazananı! ⭐️ • "Çünkü bazı hataları unutamıyorum." Mırıltısı tenimi yalayıp geçerken tüylerim ürperdi. "Hiç olmamış gibi yapamıyorum." • Matt yakışıklıydı, zengindi, okulun beyzbol takım kaptanıydı ve popüle...