Bölüm Otuz: Ağzını bile açayım deme.

6.6K 486 11
                                    

Heyyo! Hala istediğim hızda güncelleyemiyorum hikayeyi ama ilham perilerinin suçu :D Kısa bir bölüm çünkü sonrakinde yine olaylara dalıyoruz (sinsi gülücük)

Tatiliniz nasıl gidiyor? Umarım eğleniyorsunuzdur :)

Bir de şunu belirtmem lazım, hikayeyi yayınlayalı bir yıl olmasına rağmen bu kadar düşük okunma, oy ve yorum sayısı biraz moralimi bozuyor bebekler. Lütfen oy verin, yorum yapın, arkadaşlarınıza önerin, bana ve Karanlıkta'ya destek olun <3

Sizi seviyorum. İyi okumalar :)

She was into the stones when

I was into the roses.

"Aman Tanrım!" diye bağırdım parmak uçlarımda yükselip sahneyi görmeye çalışırken. "Bana festivale 'The Fratellis'in geleceğini söylememiştin!"

Matt omuz silkip sırıttı. "Şimdi neden geldiğimizi anlamışsındır sanırım."

Aslında gerçeği isterseniz, hemen anlamadım. Zıplamaya devam ederken ihtimalleri gözden geçirmem gerekti. İlk düşüncem o ailelerimizi zıvanadan çıkarmaktan büyük bir zevk aldığı için burada olduğumuzdu. Bunun yanında 'The Fratellis'ten hoşlanıyor da olabilirdi. İkinci düşüncem Isaac, Logan ve Brian'ın bu gruba bayılıyor olmasıydı.

Sanırım zıplamak beynimdeki birkaç çay kaşığı kanın da kafamı terk etmesine sebep olmuştu.

Aklıma son gelen ihtimal, bunun en sevdiğim grup olduğunu bilmesi ve beni bu yüzden buraya getirmiş olmasıydı. Zorla getirmiş olsa da.

Bu düşünce içimde engelleyemediğim bir mutluluk dalgasının kabarmasına sebep oldu. Dudaklarımdan dökülen kahkahayı bastıramadım.

Matt zıplarken gülen halime baktı. Dudakları kıvrıldı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan eğildi ve beni omuzlarına oturtarak tekrar doğruldu.

Bozulan dengem ve şaşkınlığımla çığlık attım.

"Manzara daha iyi mi?" dedi başını yukarı kaldırarak. Yüzünü muzip bir sırıtma kaplamıştı.

Kendime engel olamadan ellerim saçına gitti ve parmaklarımı açık kahverengi, yumuşacık saç tellerinin arasından geçirdim. Hemen elimi çekip dengemi sağlayabilmek için omuzlarına tutundum ve dokunuşumu fark etmemiş olmasını umdum.

"Harika! Teşekkür ederim," diye müziği bastırmak için bağırdım.

Sonraki bir saat şarkılara bağıra çağıra eşlik etmemizle geçti. Matt'e üç kez beni taşımaktan yorulup yorulmadığını sordum ama beni hiç indirmedi. Bazen dengem bozulur gibi olunca uzanıp beni bacaklarımdan veya belimden yakalıyordu. Bu temasların içimde yarattığı heyecan dalgasını görmezden gelemiyordum ama o kadar eğlenceli zaman geçiriyordum ki bu hiç sorun değildi.

Takımdakiler "yeni tatlar keşfetmeye", kısacası kız tavlamaya gitmişlerdi ve grup parçalarını çalmayı bitirdiğinde ve hava tamamen karardığında bile ortada görünmüyorlardı. Son şarkı da sona erdiğinde solist bize veda etti ve sahneyi terk ettiler. Güzel şeylerin sonu çabuk geliyordu.

Matt'in ellerinin bacaklarımın üst kısmından sıkıca tuttuğunu hissedince istemsizce titredim. Yavaşça eğildi ve beni yere indirdi. Bacaklarımın pelte gibi olduğunu hissederek dengemi bulmakta zorlandığımda ise beni belimden yakaladı. Bir şeye tutunma ihtiyacıyla refleks olarak omzunu tuttum.

Bunun çok yanlış bir hamle olduğunu fark etmem beş saniye sürdü. Çünkü şimdi, ince beyaz tişörtün sıkıca sardığı yapılı göğsüyle bakışıyordum ve kendine has kokusu ciğerlerime doluyordu.

Matt'ten uzak durma planım hiç de yolunda gitmiyordu.

İçimde bir yer -artık sesini bastıramadığım ve Matt'e çekilen o lanet yer- durumdan son derece memnundu.

Zihinsel bir iç çekip o yere elimin tersiyle bir tane patlattım.

Ateşe dokunmuşum gibi hızla Matt'ten uzaklaştım. Ancak bacaklarım hala uyuşuk olduğundan dengemi tamamen kazanamamıştım ve acınası bir şekilde sendeledim.

Matt afallamış yüzüme kaşlarını kaldırarak baktı. Bir alay kıvılcımının göz bebeğinde çaktığını gördüğümde hemen elimi kaldırıp onu susturdum.

"Ağzını bile açayım deme."

Dudakları gerilerek bir gülümseme şeklini aldı. Dudaklarını yalayıp omuz silkti. Bu hareket sanırım sadece onda bu kadar çekici durabilirdi. "Şimdi DJ çıkacak ama artık dönmeliyiz," dedi derinden gelen bir sesle. Gözleri yüzümü tarıyordu.

Başımı geriye yatırıp karanlık gökyüzüne baktım. Dudaklarımı büzdüm.

"Annem her türlü bizi öldürecek, değil mi?"

"Muhtemelen."

Başımı yana eğerek ona umutla baktım.

"O zaman sanırım yarım saat daha kalabiliriz?" dedim soru sorar gibi.

Alt dudağını ağzının içine yuvarlayarak benim yalvarır gibi bakan yüzümü inceledi. Bakışlarında bir değişiklik oldu ama ne olduğunu anlayamadım. Sonra başını iki yana sallayarak "Pekala," diye mırıldandı.

Sevinçle çığlık atıp ellerimi çırptım.

Matt'in beni buraya zorla getirdiğini düşünürsek durumum oldukça tuhaftı ama uzun süredir bu kadar eğlenmemiştim ve yarım saatten bir şey olmazdı.

Yani, umarım.

KaranlıktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin