⋆I'm just a believer that things will get better.⋆
Sophia, kelimenin tam anlamıyla dağılmıştı.
Gece kulübünün yetersiz ışıklandırması altında bile gözlerinin ağlamaktan şiştiğini, maskarasının akıp yanaklarını siyaha boyadığını görebiliyordum. Sarıya boyalı fönlü saçlarının dalgaları sanki onları çekiştirip dağıtmış gibi biçimlerini yitirmişlerdi.
Korkunç görünüyordu.
Şu an onu gören bir arkadaşının tanıması mümkün değildi.
Az sonra moralini düzeltmeye çalışacağım kişinin Sophia olması beni ufak çaplı bir şoka sokmuştu. Ayrıca, ne yalan söyleyeyim, biraz hevesim de kırılmıştı açıkçası. Kızı günahım kadar sevmezdim. Farklı dünyaların insanlarıydık.
Aslında Sophia insanlıktan ayrı bir zihinsel gezegende yaşıyordu. Mesela normal bir insan için cennet sonsuz rahatlık ve çikolata şelaleleri gibi şeyleri temsil ederken Sophia öldüğünde çıplak Abercrombie modelleriyle dolu bir cennete gitmek isterdi. Normal insanlar için başarı iyi bir kimya notu veya iyi bir üniversiteyken Sophia için başarı yüksek sosyal statülü, zengin bir futbol oyuncusunu ayartabilmekti. Normal bir insan hobi olarak piyano çalıp resim yaparken Sophia hobi olarak beyzbolcuları ayartıp sevgilileriyle aralarına girerdi.
Kızın yolu yol değildi.
Şimdi düşündüm de, kızdan bayağı bayağı nefret ediyorum. Sadece ben de değil, okulun bütün kızlarının nefret etmesi gerekiyordu. Hadi biz şunu bütün insanlık yapalım.
Geçen hafta parti gecesinde Matt'e nasıl yılışık davrandığını hatırladım. Tabii ki Matt de bu ilgiden hiç rahatsız değildi. Aslında bence ikisi gayet tencere kapak olurlardı.
Yoksa onu terk eden kişi...
Yok canım. Matt o kadarını da yapmış olamazdı. Yani tamam, çocuk halka bedavaya hizmet veren bir jigoloydu ama Sophia'yla çıkmış olamazdı. Yoksa olabilir miydi?
Aceleyle telefonumu açıp locadan bizi izleyen Matt'e mesaj attım.
Ben: LÜTFEN SOPHIA'YI TERK EDEN KİŞİNİN SEN OLMADIĞINI SÖYLE
Ben: Seçim kriterlerinin çok düşük olduğunun farkındayım ama Sophia da artık magma falandır yani
Gözlerimi yukarı çevirdiğimde mesajı okuduğunu gördüm. Önce kaşları çatıldı, sonra kahkaha attı. Cevap yazdı.
Matthew: Komiksin Malefiz
Matthew: İyi tahmin
Matthew: Ama hayır, ben değilim
Matthew: Sevinebilirsin, hala boştayım ;)
Tahminim yanlış çıktığı için rahatlayarak bir nefes verdim. Cevap yazmadan telefonu kilitledim.
Bu gece Matt'in beyzbol takımını kurtarmaya değil, üzüntüsünden akan maskarasını bile görmezden gelen bir kızı avutmaya çalışacaktım. O yüzden bütün olumsuz yargılarımı bir kenara bırakmaya çalışarak gözlerimi pistteki insanların üzerinde gezdirdim. Birkaç gün önce Matt'i gözüne kestirmiş, bugün ise başkası tarafından terk edilmiş kızı teselli etmek için tüm enerjimi topladım.
Sophia beni fark etmemişti. Ya da etmiş ama umursamamıştı, emin değildim. Önündeki içkisini pipetiyle karıştırmaya devam etti. Sanırım hala ağlıyordu.
"Sophia?" Pistten uzaklaştığımız için burada duymak çok daha kolaydı.
Gözünün ucuyla bana bakıp gözyaşlarını hemen silmeye çalıştı. Bu sadece yanaklarındaki maskaranın iyice dağılmasını sağlamıştı. Parmaklarına bulaşan siyah boyaya bakıp yüzünü buruşturdu.
"Burada ne işin var?" diye huysuzca sordu.
"Eğlenmeye geldim tabii ki. Dans, bar falan, bilirsin..."
Yalan söylediğim bana bile bariz gelince sesim yavaşça söndü.
Üstümde kot pantolon, spor ayakkabılar ve Garfield baskılı tişört vardı. Beni bu halde buraya almalarına bile şaşmak gerekirdi.
Ancak Sophia'nın kendi dertleri daha ağır basmış olacak ki, pazara gider gibi gece kulübüne gelmeme hiç takılmadı. Beni başından savmak ister gibi başını sallayıp yine içkisine döndü.
Onun beyzbol takımından birinin kardeşi olması beni şaşırtmıştı. Böyle bir şeyden haberim yoktu.
"Lavaboya gidiyorum," dedim. "Gelmek ister misin?"
Sophia kafasını yine isteksizce kaldırıp yüzüme baktı. Sonra parmaklarındaki siyah boyaya bakıp başını salladı.
Barın sağ arkasında kalan koridordan geçip lavaboya girdiğimizde Sophia aynadaki yansımasına baktı.
Ve çığlık attı.
Yüzümü buruşturdum. "O kadar da kötü görünmüyorsun."
Aslında kabuslardan fırlamış gibi görünüyordu.
"Kabuslardan fırlamış gibi görünüyorum!" diye haykırdı.
İnsanın kendini bilmesi güzel şeydi.
Hınçla sabun makinesinden bir avuç dolusu sabun aldı ve lavaboya eğilip yüzünü ovmaya başladı. Tedirgince arkasından yaklaşıp tek elimle saçlarını toparladım ve ensesinde tuttum. Dönüp beni ısırmasından korkuyordum.
"Şey," dedim kararsızca. "Ne olduğunu anlatmak istersen, bilirsin..." Boynumu kaşıdım. "Dinlerim yani. Belki bir çözüm yolu -"
"Terk edildim!" diye tısladı gözleri kapalı halde yüzünden köpükler akarken. "Beyzbolcu bir orospu çocuğu tarafından terk edildim!" Hırsla yüzüne su çarptı. "Ben, Sophia, okulun en güzel kızı! Terk edildim!"
Ego konusunda biraz çalışmamız gerekiyordu sanırım.
Öfkesini yüzüne su çarparak atmaya çalışırken sular lavabonun dışına sıçrıyordu. Ama hırsını alamıyordu bir türlü. Ellerini mermer lavaboya vurup inledi. Neyse ki yanakları ve gözleri temizlenmişti.
Sonunda doğruldu ve saçlarını bıraktım. Duvardaki makineden sinirle peçete parçaları koparmaya başladı.
"Biraz detaya inebilir miyiz?" diye çekinerek sordum. "Neden terk etti seni mesela?"
Peçetelerle hunharca yüzünü kurularken, "Bilmiyorum!" diye bağırdı. "Çünkü bencil bir piç. Çünkü duygusuzun teki. Çünkü..."
Lafını bitirmek yerine yine sinirle inleyip ıslak peçeteleri tüm gücüyle çöpe fırlattı. Zavallı çöp kovası.
Tuvaleti yıkmaya devam edecek sandım ama aniden duraksayıp düşünceli düşünceli yerdeki karoları inceledi. İncecik alınmış kaşları çatıldı ve dudaklarını büktü. Neden terk edildiğini hiç gerçekten düşünmediği ortadaydı.
Benim birkaç tahminim vardı gerçi.
"Aslında," diye mırıldandı. "Şımarık olduğumu söyledi."
Bingo!
"Ama..." diye ekledi ağlamaklı sesiyle. "Ben şımarık değilim ki."
Çenesinden tutup yüzünü aynaya çevirecektim neredeyse.
Tuvaleti yakıp yıkacak diye korkmaya devam ediyordum. Barda önünde duran içkiyi hatırladım ama şimdi son derece ayık ve aptal görünüyordu. İçmek yerine durmadan ağlamıştı herhalde. Ayık ve aptal olmak yerine sarhoş ve aptal olursa her şey daha kolay olur diye düşündüm.
"Ne yapacağız, biliyor musun?" dedim en kararlı sesimle. Şişmiş gözleriyle bana baktı. "Şimdi sen makyajını tazeleyeceksin, bara döneceğiz, sana şöyle sert bir şeyler ısmarlayacağız ve senin moralini düzelteceğiz. Bir saat içinde o pisliğin üstesinden gelmiş olacaksın!"
Coşkulu halime ikimiz de şaşkın şaşkın baktık. Sonra dudakları hafifçe kıvrıldı ve başını salladı.
Ve işte, o gece olan her şey aslında böyle başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıkta
Novela Juvenil⭐️ Wattys 2019 "Genç Yetişkin" kategorisi kazananı! ⭐️ • "Çünkü bazı hataları unutamıyorum." Mırıltısı tenimi yalayıp geçerken tüylerim ürperdi. "Hiç olmamış gibi yapamıyorum." • Matt yakışıklıydı, zengindi, okulun beyzbol takım kaptanıydı ve popüle...