Bölüm Elli: İşte şimdi tamamız!

6.7K 453 33
                                        

İki günde üç bölüm, bleuro durdurulamıyoor :D Dördüncüsü de yolda *kıps* ;)

Yb yazmaktan yorumlarınıza cevap veremiyorum ama beni affedin, hepsini teek teek okuyorum valla :D

Oysuz yorumsuz bırakmayın beni, iyi okumalar :)

*

"Hiç havamda değilim," diye homurdandım Clara'nın makyaj yapıp hazırlanmasını izlerken. Onun yatağının üzerine tembel tembel yayılmıştım.

Tıpkı Sophia gibi, Clara'nın da ağzı rimel sürerken tuhaf bir hareketle açılıyordu.

"Sen hiçbir zaman havanda değilsin," diyerek bana döndü ve gülümsedi. Ağzı artık o tuhaf halde olmadığı için memnundum. "Bu yüzden seni sürükleyerek götürme görevimi yerine getirirken bundan büyük bir zevk alacağım Angie."

"Ona ne şüphe," dedim huysuzca.

Clara önündeki minik makyaj masasında duran saç düzleştiricisinin ısınıp ısınmadığını kontrol ederken ben de onun üstündeki beyaz ve çiçekli yazlık elbiseye baktım. Tamam, hava sıcaktı ama aylardan da ekimdi yani. Anlaşılan küresel ısınma denen şey yalan değildi.

"Elbiselerimden bir tanesini yatağının üzerine bıraktım," dedi ilk tutamını düzleştirirken. Bana değil, aynaya bakıyordu. "Düzeltiyorum. Elbiselerimden en sevdiğimi yatağının üzerine bıraktım. Onu giy. Sonra buraya geri dön. Saçını ve makyajını ben yapacağım."

Aniden dönüp düzleştiriciyi tehditkar bir tavırla bana doğru salladı.

"Ve o elbisenin başına bir şey gelirse saçını değil derini düzleştiririm, Angelina."

Yataktan fırladım ve koşarak kendi odama gittim.

Clara'nın yatağıma bıraktığı elbiseyi havaya kaldırıp gözden geçirdim. Askısı olmayan yazlık bir elbiseydi ve gül kurusu rengindeki kumaşı yumuşacıktı. İpleri sırt kısmında çapraz şekilde bağlanıyordu. Hemen üstümdekileri çıkarıp elbiseyi giydim ve Clara'nın odasındaki boy aynasının karşısına geçip kendimi süzdüm.

Bayılmıştım. Yalan yok.

Elbisenin pembemsi rengi kahverengi, düz saçlarım ve açık kahve gözlerimle zıtlık oluşturuyordu ve bunu sevmiştim. Tenimse beyazdı, bu zıtlığa iyice katkıda bulunuyordu.

Clara saçlarını düzleştirmeyi bitirmişti. Beni makyaj sandalyesine oturtup tecrübeli elleriyle bir güzel boyadı. Sonra saçlarımın uçlarını hafifçe kıvırdı.

Aynanın karşısına geçip Clara'nın eserini inceledik. Bana aynadan göz kırptı.

"Matt bayılacak."

Ona ciddi olup olmadığını sorgular gibi baktım.

"Yaptığın her şey Matt için miydi yani?" dedim ağlamaklı sesimle.

"Evet," dedi omuz silkerek. "Onunla artık çıkmaya başla ve zırlamayı kes diye. Ve, rica ederim."

Omuz silkip bunu görmezden geldim. Sonuçta çıkarımız ortaktı.

Sophia'nın kulübesinde mini parti vardı. Şaşırmadınız, değil mi? Kız kampta bile parti veriyordu. Bavulunun yarısını tekila ve bira şişeleriyle doldurmuşsa hiç şaşırmazdım.

Ama kulübeler küçük olduğu için küçük bir grup davetliydi. Clara'nın dediğine göre Sophia'yla konuşmuştu ve bizimle beraber sadece bazı ponpon kızlar ve beyzbolcular orada olacaktı. Yani Matt ve Brian da. Özellikle beyzbolcuların davetli olmasının sebebinin Brian olduğunu tahmin edebiliyordum.

Öğretmenlerin bilmesine ise gerek yoktu. Kimse okul gezisinde partilediğimiz için okuldan atılmak istemiyordu.

Başıma ne geldiyse bir parti yüzünden gelmişti. Ve ben yine bir partiye gidiyordum. Evet, alkışlar Angelina Burns için!

Ama Matt orada olacaksa, onu harika fizikli ponpon kızların ve içkinin ortasında bir başına bırakamazdım. Yani, partileyecek havamda filan değildim ama buna iki elim kanda olsa giderdim.

Clara ile son hazırlıkları da tamamladığımızdan emin olduktan sonra serin akşam havasına adım attık. Annemle beş dakika önce konuşmuş, çok yorulduğum için uyuyacağımı söylemiştim. Birazcık şansım varsa gecenin kalanı boyunca beni aramazdı. Ayrıca üstümde bir çip olmadığından emin olmak için bavulumu üç kere kontrol etmiştim.

Saat dokuza geliyordu. Sanırım biraz geç kalmıştık. Neyse ki Sophia'nın kulübesi ile bizimki arasında sadece dört kulübe vardı ve pek yürümemiz gerekmedi.

Kapıya vardığımızda pencerelerdeki perdelerin sıkı sıkıya kapalı olduğunu fark ettim. İçeriden konuşma sesleri ve kahkahalar geliyordu. Clara kapıyı kesik kesik altı defa tıklattı. Sanırım öğretmen kontrolüne karşı bir tedbirdi. Odalarımızı bir saat önce kontrol etmişlerdi ama baskın yapmayacaklarının bir garantisi yoktu sonuçta.

Kendimi gizli bir örgüt toplantısına katılıyormuş gibi hissediyordum.

Kapı açıldı ve ince aralıktan Sophia'nın yüzü göründü. Bizi karşısında görünce sırıtarak kapıyı tamamen açtı ve kollarımızdan tutup hemen içeri çekti. Kapıyı arkamızdan kapatıp kilitledi.

"İşte şimdi tamamız!" diye şakıdı gülümseyerek ve ikimize de sarıldı. Keyfi yerindeyken çok tatlı birine dönüşüyordu. Parti verirken de keyfi epey yerinde oluyordu tabii. Sarılmasına karşılık verdim.

Geri çekildiğinde başını geriye çevirip, "Theo!" diye seslendi. Salonun karşı kenarındaki tek ikili koltuğun kolçağında oturan, ponpon kızlardan biriyle işi pişirmek üzere gibi görünen bir çocuk kalkıp yanımıza geldi.

"Bu Theo, abim," diyerek çocuğu bize tanıttı Sophia. "Bunlar da Clara ve Angie. Arkadaşlarım. Onları seviyorum, o yüzden ellerini onlardan uzak tuttuğundan emin ol."

Theo kardeşine gözlerini devirdi ve bizi başıyla selamladı. Kahverengi saçlı, yapılı bir çocuktu. Sophia'nın aldığı güzellik genlerinden o da nasibini almıştı. Sophia'nın bir abisi olduğunu Matt'le onu bardan almaya gittiğimiz gece öğrenmiştim. Nihayet tanışmak güzeldi.

"Keyfinize bakın kızlar," dedi Theo gülümseyerek. Sonra da kanepeye, sanırım yarım bıraktığı işi bitirmeye gitti.

İçeriye hızlıca göz attım. Salonla birleşik olan minik mutfağın tezgahı tam da tahmin ettiğim gibi içki şişeleriyle doluydu. Bu kadar içkinin tek bir bavula sığabileceğini sanmıyordum. Ponpon kızlar takım olarak beraber çalışmışlardı herhalde.

Sophia nereye baktığımı görüp, "Bir firmayla anlaştım. Bize günlük olarak içki getirecekler," dediğinde Clara'yla gözlerimiz fal taşı gibi açıldı.

"E yok artık," diye mırıldandım.

Sophia elini önemsiz dercesine salladı. "Bir hafta boyunca hayatımızı yaşayacağız, bebeğim!" dedi sırıtarak.

Sonra bana doğru eğilip fısıldadı. "Gördün mü bilmiyorum ama Matt kanepede oturuyor." Göz kırptı. Sonra yüzüne bir heyecan dalgası yayıldı. "Brian da yanında!"

Kanepede başka kim oturuyor, biliyor musun Sophia? Abin!

Theo'nun Brian ve Sophia'dan haberi olmadığını düşünürsek Sophia biraz fazla rahat davranıyordu sanki. Yine de mutluluğunu bozmak istemedim.

Clara'yla aynı anda, "Kesinlikle çok eğleneceğiz!" diyerek sırıttık.

Sophia arkasını döndü ve hem salonda, hem de yatak odalarında oturarak veya ayakta içkilerini yudumlayan insanların duyabileceği şekilde, "Hey millet!" diye bağırdı. Bakışlar bu alımlı sarışına döndü.

"Son misafirlerimiz de geldiğine göre tamamız demektir. Parti başlasın!"


*

Parti başlasın! *sinsi gülücük*

KaranlıktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin