⋆'Cause I know you and you know everything about me.⋆
Sophia, yarın yokmuş gibi içiyordu.
Ufak bardaklardan birini daha kafaya dikti.
"O tam bir orospu çocuğu!" diye tiz sesle bağırdı.
"Kesinlikle!" diyerek arka çıktım.
Çocuğun adını bile bilmiyordum!
Sophia'nın, onu terk eden çocuğu kiralık katile vurdurmak gibi planları vardı. Çünkü dediğine göre iki gün ve altı saat çıkmışlardı, Sophia onunla gelecek hayalleri kurmaya başlamıştı ve çocuk onun duygularıyla oynamıştı.
Nasıl onu intikam planlarından vazgeçirecektim? Yarım saattir yapabildiğim tek şey çıktıkları iki gün boyunca gezdikleri yerleri öğrenmek ve Sophia ile beraber çocuğa hakaret etmekti. Daha adını bile öğrenememiştim. Ne zaman sorsam Sophia otomatiğe bağlamış gibi sövmeye başlıyordu.
"Artık adını öğrenmek istiyorum!" diye patladım sonunda. "İnsan gece boyunca kime küfrettiğini bilmek istiyor çünkü!"
Derin bir iç çekip, "Brian," dedi uzaklara bakarak. Uzak dediğim yer karşıdaki içki şişeleri rafıydı. Hülyalı hülyalı bakmasının sebebi Brian mıydı yoksa şimdi ne içsem diye mi düşünüyordu çözememiştim.
"Bak Sophia," dedim en ikna edici sesimle. "Brian isimli şahıs bir şeref yoksunu, duygusuz bir kalp kırıcı, onursuz, haysiyetsiz herifin teki ama -"
"Onun hakkında öyle konuşma!" diye cırladı aniden.
Son bir saattir çocuğun teyzesinin kocasının iş arkadaşlarına kadar söven ben miydim Tanrı aşkına?
"Aslında içinde çok iyi biri," diyerek hıçkırınca vücudu sarsıldı. "Sadece bazen şerefsiz biri olabiliyor." Yine hıçkırdı. "Ama hepimizin kusurları var."
Senin kusurlarına ben...
"Tamam," dedim sabırlı kalmaya çalışarak. "Brian aslında içinde çok iyi ve duygusal biri-"
Kızarmış gözlerini kocaman açıp, "Hayır, o domuz beni terk etti! O bir piç kurusu!" diye bağırdı bu sefer de.
Ağzının ortasına bir tane patlatacaktım. Gerçekten ellerim kaşınmaya başlamıştı.
"Her neyse!" diye bağırdım artık dayanamayarak. Sonra sesimi tekrar sakin hale getirdim.
"Aranızda istenmeyen bir şeyler geçmiş olabilir sevgili Sophia. Dünya böyle bir yer, biz ergenler böyleyiz. İlk terk edilen insan değilsin. Üstelik şanslı olanlardansın sen. Ya Brian seninle birkaç ay daha çıkıp seni hamile bırakıp kürtaj süresi dolana kadar yalandan sözler verip sonra Papua Yeni Gine'ye kaçıp seni doğurmak zorunda olduğun babasız çocukla ve aşkın uğrunda sırtını döndüğün ailenle bir başına bıraksaydı?"
Annemin taktikleri gerçekten işe yarıyordu. Sophia beni ağzı açık dinliyordu.
"Sonra ne olurdu biliyor musun? Ailen seni reddettiği için çocuğunla bir başına sokaklara düşerdin." Ona doğru eğilip ürkütücü sesimle konuştum. "Parasızlıktan ilk önce makyaj malzemelerini satmak zorunda kalırdın. O muhteşem far paletlerini! Sonra leopar desenli kürkünü ve deri çantalarını."
Sophia bana dehşet içinde baktı.
Geri çekilip başımı salladım. "Sen gerçekten çok şanslı bir kızsın."
Bakışlarını boşluğa çevirip öylece kaldı. Sanırım sarhoş kızlara böyle senaryolar anlatmak tehlikeliydi ama işe de yarıyordu.
"Yani Sophia, diyeceğim o ki, bence bu olay ikiniz arasında kalıp tarihin tozlu sayfalarında yok olup gitsin. Düğün günün geldiğinde bu tavsiyem için bana teşekkür edeceksin." Bilmişçe göz kırptım. "Bir şey değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıkta
Novela Juvenil⭐️ Wattys 2019 "Genç Yetişkin" kategorisi kazananı! ⭐️ • "Çünkü bazı hataları unutamıyorum." Mırıltısı tenimi yalayıp geçerken tüylerim ürperdi. "Hiç olmamış gibi yapamıyorum." • Matt yakışıklıydı, zengindi, okulun beyzbol takım kaptanıydı ve popüle...