⋆I ain't gonna die tonight
You can't kill me, not my spirit.⋆
"Fırsatçı ibne," diye homurdandı Matt televizyon ekranındaki canavarları öldürmeye devam ederken. James'in benimle kahve içme teklifini yeni öğrenmişti."Çok ayıp, Matthew." Şeytani bir gülümsemeyle oturduğum yatağın altından pembe bir kutu çıkardım. "Ağda bantları hazır, peki ya sen?"
Clara ellerini çırptı. "Odaklanabilir miyiz lütfen? Yirmi dakikadır şu dolabı karıştırıyorum ve kayda değer tek bir parça bulamadım."
Matt sırıtıp ağzına bir cips attı. "Erkekler için ne giydiğin değil, ne giymediğin önemlidir, tatlım."
Clara'ya göz kırptı ve zaten kızıl saçlı olan kız anında pembeleşti. Matt'in kızlar üzerindeki genel etkisi bu olduğu için üstünde durmadım. Ağda bandı kutusunu yatağıma atıp Clara'nın yanına gittim.
Pazartesi okuldan sonra James'le olan randevum için kıyafet bulmaya çalışıyorduk. Ve kısacası, bulamıyorduk.
Clara ilk izlenim konusunda batırmış olmama rağmen hiç değilse ikinci izlenimde James'i etkilemem gerektiği konusunda ısrarcıydı. Bana göreyse, James belki de onu kısır bırakmış olmama rağmen benimle kahve içmek istediğine göre... Eh, durumum o kadar da fena sayılmazdı.
Dar veya birazcık açık giyinmekle bir sorunum yoktu ama alışveriş yaparken elim hep rahat olan kıyafetlere giderdi. Dolabım pek-çekici-olmayabilir-ama-kesinlikle-çok-rahat olan şeylerle doluydu. Dolayısıyla Clara'nın aradığı aman-Tanrım-çok-seksi-gözlerimi-alamıyorum tarzı kıyafetler bende yoktu.
Matt'in burada olmasına gelirsek...
Benim ailemle Matt'in ailesi çok yakın arkadaştı. Maalesef. Her cuma, ama her cuma bize akşam yemeğine gelirlerdi. Yemekten sonra ise Matt'le ikimiz benim odama postalanırdık.
Bütün akşam birbirimizi öldürmemek için büyük bir çaba harcamamız gerekiyordu. Çünkü Matt on yedi senedir hiç değişmeyen pisliğin tekiydi ve ben, Angelina Burns, ona pabuç bırakacak bir kız değildim.
Kısacası Matt Allen, kitlelerin -kızların- peşinde koştuğu yakışıklı beyzbol takım kaptanı benim zorunlu çocukluk arkadaşımdı.
Ailelerimiz sinema bağımlısıydı. Matt'in adı Matt Damon'dan geliyor. Ben de Angelina. Tahmin edin hangi Angelina. Böylece Matt'in neden bana Malefiz deyip durduğunu da öğrenmiş oldunuz.
Bu arada, bugün beden dersinden sonra telefonumda Matt'ten gelen mesajlar bulmuştum.
Matthew: Sarı
Matthew: Tanrı aşkına
Matthew: Kim sarı renk boxer giyer?
Matthew: Her neyse, markasını çekmeceden çalarken öğrenirsin ;)
Gidip aynısından alamayayım diye markasını söylememişti. Pislik.
Karman çorman olmuş dolabıma bakıp dudaklarımı büktüm. "Eminim aradığımız şeyi bulacağız."
"Hayır, bulamayacağız!" Clara kumaş yığınından Mickey Mouse'lu bir tişörtü alıp gösterdi. "Aradığımız bu değil!" Elindekini omuzundan geriye, Matt'ın kafasına atıp başka bir Green Day baskılı tişört çıkardı. "Bu da değil!" Fosforlu pembe bir sütyen çıkarıp yüzümün önünde salladı. "Bu hiç değil!"
Matt gür bir kahkaha patlattı. "Bak aslında o olabilir."
Sütyeni Clara'nın elinden kapıp arkama sakladım.
Clara ellerini sinirle saçlarına daldırdı. Açık mavi gözlerini odamın zeminine dikti ve ciddi bir tavırla düşündü.
Sonunda derin bir nefes alıp bize sırıttı.
"Pekala. Hazır olun millet, küçük Angie'miz için alışverişe çıkıyoruz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıkta
Novela Juvenil⭐️ Wattys 2019 "Genç Yetişkin" kategorisi kazananı! ⭐️ • "Çünkü bazı hataları unutamıyorum." Mırıltısı tenimi yalayıp geçerken tüylerim ürperdi. "Hiç olmamış gibi yapamıyorum." • Matt yakışıklıydı, zengindi, okulun beyzbol takım kaptanıydı ve popüle...