Keyifli okumalar güzellerim :)
Yaptığımız hatalardan kimi zaman ders çıkarsak da çoğu zaman yenilerini yapıyorduk. Tekrar tekrar aynılarını yapıp, pişman olduğumuzu dile getiriyorduk. Pişmanlık, bir kurşun olup Korhanın kalbine saplanmıştı. O gerçekten pişmandı. Ama yüzündeki ifadeyi sabit tutmaya çalışıyordu. Korkuyordu ama bunu belli edemiyordu.
Bir insan neden duygularından kaçar ki?
Korhan kaçıyordu. Şuan kendiyle savaş halindeydi. Fark etmiyordu ama kendine işkence çektiriyordu. Ona uzattığım yardım elini sıkı sıkıya tutmuştu.
Haberi aldığımız gibi apar topar arabaya binip hastaneye doğru yola çıkmıştık. Trafik de aşırı sinirliydi, herkese bağırıyor küfürler ediyordu. Onu sakinleştirmek istesem de pek etkili olmamıştı. Gözü hiçbir şey görmüyordu. Bir saatin sonunda hastanenin önünde durmuştu araba. Korhan beklemeden indi arabadan. Onun hızına ayak uydurup hızla indim ve yanından yürüdüm.
Kaldığı odayı öğrenip adımlarını merdivenlere yöneltti. İkişer ikişer hızla çıkıyordu merdivenleri. Sonunda odanın olduğu kata gelmiştik. Kat da sadece bir odanın başında bekleyen dört beş tane takım elbiseli adamlar vardı. İçlerinden biri Korhanı fark ettiğinde önünü ilikleyip bize doğru yürüdü.
" Ağabey hoş geldin." Korhan onun sorusunu es geçip sert bir dille konuştu.
" Hoşu beşi geç. Babaannem nasıl? Doktorlar ne diyor?" Endişeli ve sert sesi ile karşısında ki adam bir irkildi.
" Ağabey, şuan durumu iyi. Doktorlar sürekli başında. Zaten kriz geçirdiği anda hastanedeydi. Erken müdahale sayesinde doktorlar hayatını kurtardığını söylediler." Korhanın çatık olan kaşları sanki mümkünmüş gibi daha da çatıldı.
" Hastaneye neden gelmiş peki? " dedi sorgulayarak.
" Yardım yaptığı hasta çocukları ziyaret etmek için ağabey. " adam açıklamasını yaparken.
Korhan başını sallayıp kapının önüne geldi. Kapıda bekleyen adamlar kenara çekilip yol verdiler. Korhan bana döndü. Geri de kalmıştım, peşinden gitme gereği duymamıştım." Gelsene. " Dedi.
" Sen tek ziyaret et. Ben sonra görürüm. " Gözlerini devirip yanıma geldi ve bileğimi tuttu.
" Ne saçmalıyorsun?"
Ona sadece dik dik baktım. Ardından odaya girdik. Babaanne uzanıyordu. Şu işe bak, kadının adını bile bilmiyordum. İki de bir babaanne aşağı, babaanne yukarı.
" Uyuyor çıkalım mı?" Diye sordum. Eli hala bileğimdeydi. Gözleri babaannesinin üzerindeydi. Bana bakmadan başını iki yana salladı.
" Hayır burada başında bekleyelim." Dedi tok sesiyle. Sessiz kalmayı tercih ederek onu dinledim. İkili koltuğa oturdu. Üzerimde ki çeketi indirip koltuğun kenarına koydum ardından onun yanında ki yerimi aldım. Ne o konuşuyordu ne de ben. O sessizce boşluğu izlerken, benim gözlerim onun üzerinde gölgeydi.
Saliseler, saniyeler, dakikalar geçti. İkimizin arasında ki sessizlik koca bir çığ olup üzerimize devrildi.
" Lavaboya gideceğim. Kantine de uğrarım bir şey istiyor musun?" Ayağa kalkıp çeketimi aldım. Oturmaktan üst bacaklarım uyuşmaya başlamıştı. Korhan başını kaldırıp bana baktı.
" Geleyim mi?" Başımı olumsuz anlamda salladım.
" Yok, gerek yok." Dedim.
Odadan dışarı çıktığımda adamlar olduğu yerde dikiliyorlardı. Beni gördüklerinde başlarını hafif aşağı eğip geçmem için yol açmışlardı. Kibarca gülümseyip aralarından geçtim. Bu katta lavabo yoktu bir üst kattaydı. Merdivenleri çıkıp sağdan döndüm ve kadınlar tuvaletine girdim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARE
Roman pour AdolescentsEn dibe battığını düşünen genç bir kız, nefes almak istiyordu ama boğazında hep bir el vardı. Görünmez bir el, geçmişin kanlı gölgesi. İçinde ki küçük kızı korkutan ve yaralayan eller. Genç kız bir mucize istedi,ilk defa kendine inanmak ve güvenmek...