Fatma bölüm-3
Fatma'nın yardımı ile kurdukları sofrada neredeyse hiç konuşmadan yemeklerini yerken adam söylenecek başka bir şey bulamamış olacak ki; haftada bir gün komşuları ile birlikte yan bahçede imece usulü ile pişirdikleri ekmeğin bayatlığından şikâyet etti. Fatma ve annesine gereksiz yere söylendi. Sonra da "elinize sağlık" bile demeden sedire oturup sigarasını yakarak, odanın havasını kirletti.
Sedirde oturup sigara yakmasını ailesi ile beraber vakit geçirmek için yaptığını sanmayın, sadece kahvedeki arkadaşlarının da yemeklerini bitirerek, kahveye gelmeleri için zaman geçirmeydi bu. Hasan'la yaptığı kısa bir sohbet ve radyodaki haberler üzerine yaptığı kaba birkaç eleştiriden sonra vaktinin geldiğini düşünerek, bir şey söylemeden çıktı gitti.
Evin içinde su tesisatı olmadığı için bahçedeki çeşmeden getirdikleri su ile bulaşıkları yıkayan Fatma, annesinin yaptığı çayı annesi ve kardeşi ile sedirde sohbet ederek içip, Kaçak dizisini izlemek için Leylalara gitmek üzere kalktı:
"Anacığım, ben dizi bitince hemen gelirim"
"El fenerini almayı unutma kızım, gece sokak lambaları yanmıyor"
"Tamam anne, alırım."
Fatma, el feneri ve yabancı köpeklere önlem olarak bir sopa alarak çıkarken,
Hasan:
"Kız abla ben de geleyim"
"Kızların evi zaten sinemaya döndü, bir sen eksiktin Hasan, eksik yaptığın ev ödevlerini bitir sonra da yat" dedi Fatma, kapıdan çıkarken.
Zaten olumsuz cevap alacağını bildiği halde şansını deneyen Hasan, hiç tepki vermeden arkasını dönerek kanepeye oturdu.
Yaşamı sıradan ve basit olan Fatma, kendisinde bu şartları değiştirecek özellikler olmadığını biliyordu. Çok istemesine rağmen babası onu ilkokuldan sonra okutmayarak, bir meslek sahibi olmasını engellemiş; önce liseyi, daha sonra da üniversiteyi okumak için şehre gitme şansını yok etmişti. Sanatla ilgili okulların şehirde olması nedeniyle el sanatları ile ilgili bir eğitim alamadığından, bir şeyler yapıp satma, ufakta olsa ticaret yapma şansınıda kaybetmişti. Ev işleri ve pancar toplama dışında yapabileceği hiçbir şey yoktu. Pancar işi yaparken kendisi gibi işçi biriyle evlenme olasılığı yüksekti. Ama o, bunu hiç istemiyordu zira annesi önünde çok iyi bir örnekti.
Sevgili annesi babasına bir hasat döneminde kapılmış, evlendikten kısa bir süre sonra adamın ne mal olduğu ortaya çıktığında ise iş işten geçmişti. Zavallı annesi babasının gerçek yüzünü gördüğünde ondan boşansa boşanamazdı, zira buralarda dul kadına iyi gözle bakılmazdı. Kendi ailesi bile dul kadını ezerdi. Bu nedenle zavallı annesi on sekiz yıldır, evlendiklerinden bir ay geçtikten sonra neredeyse nefret ettiği bu adamla aynı evi ve yatağı paylaştığı yetmiyormuş gibi köle gibi çalışıyordu.
Evin bahçe işleri dâhil her işi ona aitti. Pancar zamanı çalışır, kazandığı parayla eve kışlık bulgur, un ve çorbalık malzeme alırdı. Bunları almazsa kışın yemek yeme şansları kalmazdı. Bunların dışında kocasının isteklerini yerine getirmek; getirmekte gecikirse dayak yemek olağan şeylerdi. Fatma bu hayatın on altı yılına ortak olduğu için, aynı şekilde bir hayat sürmek ona zor geliyordu ve asla böyle bir yaşamı kabullenemezdi. Bu nedenle iyi bir evlilikten başka şansı yoktu. Annesi gibi birine kapılıp evlenmek istemiyordu. Fatma da bunun için hep derli toplu olmaya özen gösteriyordu. Süslenmiyordu ama tek sermayesi olan güzelliğinin öne çıkması için yapıyordu bunu. Ayrıca televizyon ve radyoyu dikkatle dinler, konuşmalardan bir şeyler kapmaya özen gösterirdi. İyi bir evliliğin sadece güzellikle gerçekleşemeyeceğinin farkındaydı genç kız.
Bir memurun karısı olmak, ülkenin değişik yerlerine gitmek, en kötü ihtimal olan küçük bir kasabada yaşamak olasılığı bile onun için kurtuluş olacaktı. Gözü yükseklerde değildi, kendisine iyi davranan ve geçimlerini sağlayacak kadar geliri olan gerçek bir hayat arkadaşıydı istediği.
Beyaz teni, düzgün fiziği, koyu kahverengi saçları, çakır gözleri ile köyün en güzel kızlarından biri olduğu için tarlada çalışırken, ya da köyde yaşıtı birçok genç, onunla arkadaşlık kurmak istemiş; Fatma bu gençlerin kendi hayallerini gerçekleştirebileceklerine inanmadığı için onlarla arkadaşlık yapmayarak, adının kötüye çıkmasına meydan vermemişti.Sadece gençler değil, onun güzelliğinden etkilenen bazı orta yaşlı erkekler bile Fatma'nın peşindeydi.
Bunlardan en ısrarcısı da İsa adlı biriydi. Oldukça varlıklı olan İsa geniş arazilerinde pancar, ayçiçeği gibi ürünler yetiştiren evli, iki çocuklu biriydi. Yaklaşık otuz beş yaşında, iriyarı, küstah, köyde pek sevilmeyen ama biraz da korkulan bir adamdı. Pek çok kişiyle kavga etmiş bunlardan birini bıçakla yaraladığı halde bir şekilde adaletten kaçarak ceza almamıştı. Station arabasını köyde tehlikeli bir şekilde kullanır, insanları ürkütürdü. Bir gün Fatma yolda yalnız giderken arabayla önünü kesen İsa:
"Fatma, hadi gel seni gezdireyim, istersen yayla evime gidip et yiyelim" diyerek, ona ilk teklifini kaba bir şekilde yapmıştı. Fatma, kendinden oldukça büyük ve evli adamın bu fütursuz teklifine şaşırmış:
"İsa ağabey! Ne yayla evi, ne eti? Sen evli barklı adamsın. Benimle ne işin olur?" dediğinde ise İsa kızgınlıkla:
"Bana ağabey deme. Evliysem ne olmuş? İste, seni anlı şanlı düğünle ikinci karım olarak alayım ama kuma olmak istemezsen, karıyı boşarım senin için. Benim sende gözüm var, bir gün mutlaka benim olacaksın" diyerek takındığı tehditkâr ifade ile genç kızı korku içinde bırak- mıştı. Adamın korku verici bakışları ile daha fazla karşı karşıya kalmamak için Fatma hiçbir şey söylemeden hızla oradan uzaklaştı.
16
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatı Iskalayanlar-1 FATMA
AksiHAYATI ISKALAYANLAR Bu öyküdeki olayların hepsi yaşanmıştır. Kahraman- larının isimleri değiştirilmiş; Doğdukları şehir ve köy isimleri bilerek belirtilmemiş ve hikayelerine kurgu ka- tılmıştır. Hikâye kahramanlarının şu anda nerede ve...