Fatma Bölüm-28
Fatma'nın Murat'ı uyurken kafasına tek kurşun sıkarak öldürmesi haberi köye, kasabaya, hatta şehre bile bomba gibi düştü. Zira Murat, yörenin en tanınmış çiftçisiydi. Silah sesini duyup eve giden kâhya, Çiğdem'i Murat'ın başında çığlık çığlığa ağlarken, Fatma'yı da kendi odasının yatağında elinde tabanca ile Murat'ın yattığı tarafta oturur halde duvara boş boş bakarken buldu.
Hemen aşağıya indi ve telefona sarıldı:
"Jandarma mı? Komutanım, karısı Murat Bey'i vurmuş, hemen çiftliğe gelseniz iyi olur. Tamam, komutanım hiçbir şeye dokunmayız." dedi.
Telefonu kaptıktan sonra ahizeyi tekrar kaldırıp, telefon rehberinden bakarak Fatma'nın annesinin evini aradı;
"Yenge, ben Murat Bey'in kâhyası Hikmet. Uyandırdım ama çok kötü bir şey oldu..."
"N'oldu Hikmet ağabey." dedi Fatma'nın anası uyku sersemi.
"Fatma Murat Bey'i vurdu!"
"Aman Allah'ım..." Kâhya telefon ahizesinin bir yerlere çarptığını duyduktan sonra kısa bir sessizlik oldu karşıda, sonra bazı sesler karıştı birbirine. Kâhya da görevinin yaptığını düşünerek telefonu kapatıp Murat'ın cesedinin olduğu odaya giderek, izlerin silinmesine engel olmak üzere odada ağlayan Çiğdem'i karısının da yardımı ile dışarıya çıkarttı. Çiğdem kadının yardımı ile aşağıya, salona indiğinde bile tir tir titriyordu,. Kâhyanın karısı onu üçlü koltuğa oturttuktan sonra mutfaktan bir bardak su alarak içirmeye çalıştı, daha sonra da bir mendile kolonya dökerek önce Çiğdem'im burnuna tuttuktan sonra ıslak mendili kadının şakaklarında gezdirdi. Sonra da yanına oturarak Çiğdem'in sakinleşmesini bekledi.
Jandarma'nın yakın olan kasabadan gelmesi fazla sürmedi. Durum tespiti yapmak için yukarıya çıkan komutan, önce Murat'ın olduğu odaya gitti ve cesedi gördü. Dışarıya, Fatma'nın olduğu odaya doğru kâhya ile giderken de jandarma erlerinden birine:
"Necati sen kapıda bekle Savcı Bey gelene kadar kimse içeri girmesin." diye talimat verdi.
"Başüstüne Komutanım!"
Sonra Fatma'nın Murat ile iki yıl çılgınca seviştikleri ve mutlu bir şekilde yaşadıkları odaya gitti.Oda çok sessiz ve havasızdı. Zavallı Fatma hâlâ bakışları duvara sabitlenmiş bir şekilde elinde silahla hareketsiz bir şekilde duruyordu. Gözlerinin altı ağlamaktan koyulaşmış; saçları dağınıktı. Sanki on yıl yaşlanmış gibi görünüyordu. Komutan, genç kadının zarif ellerinde büyüklüğü ile çelişki yaratan tabancayı parmak izleri silinmesin diye mendili ile namlusundan tutarak nazik bir şekilde Fatma'nın elinden kurtararak alıp, kapının yanındaki küçük sehpanın üzerine bıraktı.
Sonra Fatma'ya dönerek:
"Murat Bey'i sen mi vurdun bacım?" diye sordu.
Fatma'dan cevap gelmeyince sorusunu yineledi:
"Bacım, Murat Bey'i sen mi vurdun?"
Murat Bey'i vurmak! Bu sözler Fatma'nın beyninde yankılandı. O an yaptığı şeyi daha net idrak etti. Murat'ını; namusu olduğu, uğruna her şeyleri yapabileceği, ilk ve tek erkeğini vurmuş, onu öldürmüştü. Kuruyan göz pınarlarında ki son birkaç damla döküldü yanaklarından aşağıya ve başını 'evet' anlamında yavaşça salladı. Ağlaması daha sonra hıçkırıklara, ondan sonra ise histeriye dönüştü.
Genç kadının başında bekleyen başçavuş ağlama krizi sona erince, şefkatle:
"Kusura bakma bacım, bunu yapmam gerekiyor" diyerek, belinden çıkarttığı kelepçeyi Fatma'nın ince bileklerine geçirdi."
"Hayrettin, zanlının başında dur ben Savcı Bey'e haber vereyim."
"Başüstüne Komutanım."
Sonra kâhyaya telefonun yerini sorup, öğrendi ve savcıyı arayarak durumu bildirerek onun gelmesini olay mahallini emniyet içine alarak beklemeye başladılar..
Fatma, başında bir jandarma eri olduğu halde hiçbir tepki vermeden öylece oturuyordu. Kâhya'nın bulduğu pozisyonunu aynen muhafaza ediyordu. Yaklaşık bir saat sonra savcı ve doktor geldiklerinde jandarmanın kapısını tutup, içeriye kimseyi bırakmadığı çiftliğin kapısı kasabadan ve köyden gelenlerle dolmuştu. Fatma'nın annesi tüm yakarmalarına karşın, jandarmalarca içeriye sokulmamış, o ve diğerleri de Kâhya'nın etrafında toplanmışlar ona olayı defalarca anlattırıyorlardı.
Fatma'nın annesi perişan haldeydi. Ayakta durmakta zorlanıyordu neyse ki Hasan annesinin yanından ayrılmayarak ona destek oluyordu. Leyla da canı kadar sevdiği arkadaşının bu işi nasıl yaptığına inanamıyor, sürekli ağlayarak Fatma'nın annesinin yanından ayrılmıyordu. Babası ise çiftliğin duvarına dayanarak çömelmiş vaziyette oturuyordu. Onu gören üzüntü içinde olduğunu sanırdı, doğruydu! Üzülüyordu ama kızının kaderine değil, para kaynağını kaybettiğine üzülüyordu. Herkes kendine göre bir yorum yapıyordu, genellikle ortak karar Fatma'nın üzerine kuma getirilmesini sindirememiş olduğuydu.
Doktor, Murat'ı muayene ederek ölü raporunu yazdıktan sonra savcıyla otopsiye gerek olmadığına karar verdiler. Savcı, Fatma'yı kısa bir sorgudan geçirdikten sonra asıl ifadesini ertesi gün almaya karar vererek, karakoldaki nezarethaneye konulması talimatını verdi. Jandarmalar elleri kelepçeli Fatma'nın iki yanına geçip aşağıya indirdiler. Fatma'nın dışarıya çıkışı çok hüzünlü oldu. İki tarafındaki iri jandarmalar arasında küçücük kalan Fatma, sararmış yüzü, dağınık saçları, çökmüş omuzlarıyla çok perişan ve zavallı görünüyordu. Dünyadaki en değerli varlığı olan gül gibi yetiştirdiği iyi kalpli, biricik kızını bu halde gören annesi ve arkadaşı Leyla:
"Fatma seni böyle de mi görecektik?" diyerek bayılıp yere yığıldılar. Kadınlar onlara hamle yaparak onları ayıltmaya çalışırken, Kâhya'nın karısı su ve kolonya getirerek, ayılmalarına yardımcı oldular.
Fatma askeri araca binerken babası:
"Salak! Hem kendi hayatını, hem bizim hayatımızı kararttın. İyi bok yedin" diye bağırdı. Yeni ayılan annesinin, Kâhya'nın karısının getirdiği bakraçla babasının üzerine saldırışı Fatma'nın gördüğü son şeyler oldu. İçi çekildi, gözleri karardı ve kendini kaybederek, bayıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatı Iskalayanlar-1 FATMA
AcciónHAYATI ISKALAYANLAR Bu öyküdeki olayların hepsi yaşanmıştır. Kahraman- larının isimleri değiştirilmiş; Doğdukları şehir ve köy isimleri bilerek belirtilmemiş ve hikayelerine kurgu ka- tılmıştır. Hikâye kahramanlarının şu anda nerede ve...