Çaresizlik nedir bilir misin?
Kalbin kanatlanıp gittiği yere, bedenin gidememesidir..
Şems"Zeynep ya ben hala kendime elbise bulamadım. Ne yapacağım?"
Büşra'nın söylenmeleriyle gözlerimi devirdim. İki gün sonra yılbaşıydı. Yeni yıla girecektik ve Büşra kıyafet derdine düşmüş bir haftadır da beni bezdirmişti. Okulda teneffüs vaktinde onunla telefonda konuşurken daha doğrusu sadece onu dinlerken elimdeki kahvemi yudumluyordum.
"Sen bana niye cevap vermiyorsun? Beni dinlemiyor musun yoksa Zeyno?"
"Büşra ne istiyorsun kızım benden?Mağaza orada, alışveriş merkezi orada. Benim ne suçum var da bir haftadır sürekli beynimi şişiriyorsun?"
Telefonun diğer ucundan hıçkıra hıçkıra ağlayan sesi duyunca şokla gözlerimi açtım. Ağlıyor muydu? İyi de ne demiştim ki?
"Civciv, kuzum ne oldu sana? Ben sana kızmadım canım benim. Ara istediğin zaman. Bir sıkıntın mı var yoksa?"
"Zeynep ben sana bir şey söyleyeceğim ama yüz yüze konuşmamız lazım. Bir haftadır içim içimi yiyor. Görüşelim mi?""Tamam kuzum buluşalım. Sen sakın canını sıkma tamam mı? Bana konum at. Son ders zaten, sonra yanına gelirim."
"Tamam ben birazdan çıkarım yola. Bizim her zaman gittiğimiz çay bahçesinde buluşalım olur mu?
"Tamamdır görüşürüz."
Son dersi işlerken içim içimi yiyordu. Büşra benim en yakın dostumdu, birlikte büyümüştük neredeyse. Şimdi onun böyle ağlaması beni düşündürüyordu. Acaba Ömer'le mi tartışmışlardı. Düşünceler beynimi yerken aklıma okuldan sonraki girmem gereken dil dersi geldi.
Bir haftadır birbirimizi görmezden geliyorduk Gökalp'le. Kursta ben öylece dersleri dinliyor ve asla onunla göz teması kurmuyordum. Tabi bana bakmadığı zamanlarda onu izlemediğimi inkar edemem. O ise benden farksız değildi. Uzak tutuyordu gözlerini..
Derin düşüncelerle son dersi de bitirmiş ve öğrencilerimi ailelerine teslim etmiştim. Hemen ardından öğretmenler odasına girip montumu ve çantamı dolabımdan aldım. Hızlıca okuldan çıkıp taksiye bindim. Büşra'yı çok merak ediyordum. Evlendiğinden beri yüzünde güller açan kız, bugün beni arayıp ağlaması canımı sıkmıştı. Ömer onu üzmezdi biliyorum ama belki de sinirle birbirlerine bağırmış olabilirler diye düşünüyordum. Zaten Büşra'nın beni bir haftadır gereksiz meselelerle arayıp ağzındaki baklayı çıkaramamasından anlamalıydım ama düşünememiştim işte.
Gökalp aklıma gelince telefonumu çıkarıp mesaj kısmına girdim.
-Ben bugün kursa gelemeyeceğim. Çok önemli bir işim çıktı. İyi günler.
Çok mu soğuk bir mesaj attım acaba diye düşünürken çay bahçesinin önünde duran taksiyle ücreti ödeyip indim. Attığım mesaj çoktan gitmişti. O yüzden onu düşünmeyi bırakıp çay bahçesinin kapalı kısmına girdim.
İçerideki masaların sakin kısmında oturan Büşra'yı görür görmez telaşla ilerledim. Gözleri kıpkırmızıydı. Beni görünce ayağa kalktı ve bana sıkıca sarıldı. Ben de ona sarılıp,
"Ne oldu Büşra? İyi misin kuzum sen?" diye titrek sesimle sordum.
"İyi değilim Zeynep! Hiç iyi değilim. Ben çok korkuyorum. Sana söyleyeceklerim lütfen aramızda kalsın. Şimdilik kimse bilsin istemiyorum."
Omuzlarından tutup sandalyeye oturmasını işaret ettim. Neyden korkuyordu? Aklıma kötü kötü şeyler gelince yerime oturup masanın üzerindeki ellerini tuttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAMÜTENAHİ (FİNAL)
General FictionEvlilik için zorlanan iki genç.. Babasının zoruyla sevmediği bir kızla evlenmek için tamam demişti Gökalp. Ama unuttuğu bir şey vardı. Zeynep.. Genç kız liseyi yeni bitirmiş, üniversite sınavına girmek için heyecanlıyken evlilik konusu açılmıştı...