Selamlar canlarım..
Bölümümüze başlamadan hepinize keyifli okumalar diliyorum.İstersen yak, savur, dağıt, beni yarala.
Al bütün varım yoğum senindir.
Ben yazdım seni diğer yarıma.İstersen yık, acıt, kanat, beni parçala.
Ölsem de kıyan senin elindir.
Sen dokun ziyan olmaz bana..Dönmedi arkasına genç kız. Daha yeni konuştuğu kelimeleri duymuş muydu bilmiyordu Zeynep. Ancak içindeki bir his duyduğunu söylüyordu. Ne yapacağını bilemez halde bir süre öylece kalakaldı. Gökalp'in arkasında dikildiğini biliyordu. Genç adamın elini omzunda hissedince daha fazla direnemedi. Yavaşça arkasını dönerken kendisini ağır çekime alınmış ve arka fonda gerilim müziği çalıyormuş gibi hissediyordu. Nihayet arkasını dönüp Gökalp ile göz göze gelince iki kez kırpıştırdı kirpiklerini.
"Ben.. Şey oldu."
"Masadaki benim telefonum mu?"
Genç adamın kaşlarını hafifçe çatarak sorduğu soruyla Zeynep gözlerini oraya çevirdi. Sertçe yutkundu. Eli ayağı titriyor ve nefesi kesiliyor gibi hissediyordu. O an anladı ki Gökalp, söylediklerini duymamıştı.
"Evet senin telefonun... Ben senin telefonunu unuttuğunu düşünüp sana getirmek istemiştim. Sonra seni bahçede göremeyince mutfağa geldim."
Gökalp kaşlarını yukarı kaldırdı. Zeynep'in şuan yalan söylediğini hissediyordu nedense. Bir süre öylece baktı genç kızın yüzüne. Her bir detayında dolaştırdı bakışlarını.
"Öyle olsun. " İnanmadım ama inanmış gibi yapıyorum der gibiydi ses tonu. Zeynep rahatça bir nefes verdi. Konuyu kendisinden başka yöne çekmek için aceleyle konuştu.
"Sen neden geldin mutfağa?"
"Su içecektim."
Zeynep hemen bir bardak suyu doldurup Gökalp'e uzattı. Bardağı alırken birbirine temas eden elleri ile küçük çaplı bir kalp spazmı geçirirken belli etmemeye çalıştı. Gökalp kafasına diktiği bir bardak suyun ardından boş bardağı tezgaha koydu.
"Teşekkür ederim."
"Öyle de denebilir."
"Ne?"
Zeynep, Gökalp'in sorusunu yanıtlarken aklına gelen Emily ve iki yıl ile atarla cevap verdi.
"Su verenlerin çok olsun denir ama teşekkür de edebilirsin tabi. Ah pardon sen bazı şeyleri unutmuş olabilirsin. Sonuçta beş yıldır Fransa'daydın."
"Ne saçmalıyorsun Zeynep?"
"Saçmalamak mı? Gökalp bence dön bir kendine bak sen!"
"Neden böyle atarlandın şimdi sen?"
"Atarlanmadım!"
Bunu söylerken ellerini beline atmış, kavgaya hazır bir pozisyondaydı. Şuan aklında o Emily denen kızın sesi yankılanıyor gibiydi. Üstüne bir de yazdığı mesajlar bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçerken sinirlerine hakim olmakta zorlandı. Bir de o kız düğüne gelecekti öyle mi? Gökalp neden onu düğüne çağırmıştı ki? Neyseki ağzının payını vermişti. Bundan sonra gelmesi sıkardı biraz. O kızı görmek dahi istemiyordu.
"Zeynep! Bence biraz sakinleş."
Gökalp elini masaya uzatıp telefonunu aldı. Cebine atarken yan gözle Zeynep'e baktı. Onun hala kaşları çatık durmasıyla kafasını iki yana salladı. Sinirlenirken bile tatlı olan bu kıza aşık olmuştu. Kaderin sillesi gibiydi bu. Zeynep ile o kadar farklı huylara sahip olmalarına rağmen gitmiş, bu deli kızın kaderine yazılmıştı. Onun da kendi kaderine yazılmasını istedi genç adam. Onun da kendisini sevmesini istedi. Zeynep'i şimdi tutup kendisine çekse ve kaderime yazılsana dese olmaz mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAMÜTENAHİ (FİNAL)
Ficción GeneralEvlilik için zorlanan iki genç.. Babasının zoruyla sevmediği bir kızla evlenmek için tamam demişti Gökalp. Ama unuttuğu bir şey vardı. Zeynep.. Genç kız liseyi yeni bitirmiş, üniversite sınavına girmek için heyecanlıyken evlilik konusu açılmıştı...