17;

224 41 104
                                    

Garip bir sarsıntıyla gözlerimi açtığımda,üzerine yattığım yanağımın acıdığını hissedince huzursuzca mırıldandım.Kocaman yatağın ortasında yatıyordum ve en son Taeyong'un bana Fransa'ya gittiğimizi söylediğini hatırıyordum,sonrası ise yoktu.Bomboş.

Ellerimi yatağa bastırarak doğrulduğumda sırtımı yatağın başlığına yaslayıp saçımı geriye doğru attım,hem yıpranmış hem de kabarmışlardı.Üzerimde Taeyong'un yasemin kokulu kıyafetleri vardı ve onları çıkartıp,üstüne benzin döküp yakmak istiyordum.Bir erkek parfümü olması imkansızdı,Taeyong böyle bir parfüm kullanmazdı ve en önemlisi;Irene hastanedeki odaya girdiğinde etrafta bu koku dolanmaya başlamıştı.

Taeyong'la sürekli dip dibeydiler ve bunların hepsini Taeyong gözümün önünde yapmıştı.

Aldanmış hissediyordum aldatılmış değil.Çünkü aldatılmam için aramızda adı konulmuş bir ilişki olmalıydı ama buna sahip değildik.Arkadaş olamazdık,sevgili de.Çünkü,aramızda bir ilişki olmazsa buna arkadaşlık diyemeyecek kadar küskün;eğer olursa da sevgililik diyemeyeceğimiz kadar yoğun olurdu hissettiklerimiz.Ortası olamazdı ve biz ne başta,ne sonda,ne de ortadaydık.Boşluğun içinde süzülüyor gibiydik ve ben her ne kadar hissettiklerimden emin olup,Taeyong'un nabzını ölçmeye çalışsam da onun bir yaptığı diğerine uymuyordu.

Önce beni öpmeye kalkıp,bakışlarıyla bile olumlu duygular yöneltirken;Irene ile konuştuğu anlarda parlayan gözleri şu zamana kadar yaptığı her şeyi tek celsede siliyordu.Eksi artıyı her zaman götürürdü sonuçta,benim kalbim bu döngüye dayanamasa da.

''Günaydın.''Dedi,banyodan çıkan Taeyong.Üzerindekiler değiştirmişti, siyah bir pantolon ve siyah bir kazak vardı;saçları uzun süre önce kırmızıdan sıyrılıp siyaha bürünmüştü.Bu neyi temsil edebilirdi?

Bu bir kalbin,tüm benliğini yitirip üzerine gölge düşürülmesine izin vermesi anlamına gelebilirdi ancak.Kırmızıdan siyaha.

"İçtiğin ilaç uyku yapıyormuş."Dedi,yanımdaki komodine kadar gelip telefonunu eline alırken.Yüzüme bile bakmamıştı ama benim tüm bakışlarım ona isabet ediyordu.

"Neredeyiz?"Diye mırıldandım çatallaşmış bir sesle.

"Uçakta."

Şaşkınlıktan açılan gözlerim ve bir anda kalbimin içine doluşup,onun atış hızını arttıran korkuyla ona baktım."N-ne, nasıl uçaktayız?"

Burası resmen bir yatak odasıydı."Uçağın yatak odasındayız,Fransa'ya gidiyoruz.Sanırım inmemize on beş dakika kaldı."

"T-Taeyong nasıl uçaktayız?"

"Uçaktayız işte Yura,"Dedi yine yüzüme bakmadan,telefonla ilgilenirken."Korkuyor musun?"

"Yükseklik k-korkum var benim."Diye kekeledim.Kendimden tam olarak nefret ediyordum."Ayrıca u-uçakları sevmiyorum."

"Sorun değil,"Dedi ve o esnada telefonu kapatıp cebine attı.Sonunda bakışlarını bana çevirebilmişti."Tüm camları kapattırdım,uçakta değilmişiz gibi varsay."

Gözlerimi devirerek altımdaki yorganı sıkı sıkı tuttum ve doğrulduğum yatakta tekrar yatar pozisyon alıp başımı yastığa gömdüm.Kalbim çok hızlı atıyordu,midem bulanmaya başlamıştı,o kadar kötü hissediyordum ki ağlamak istiyordum.

Hayatımın hangi evresinde böyle berbat hissetmiştim?Annem bana işkence yaparken mi,babamın yangında öldüğünü(!) öğrendiğimde mi,taciz edildiğimde mi,zorbalığa uğrayıp bununla başa çıkamadığımda mı,hem okuyup hemde birden fazla işle çalışırken mi,hangisinde?

mister j ❦ lee taeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin