"Nous y sommes dans une demi-heure,bonne journée."Diyerek telefonu kapattı ve bir eli direksiyonda,diğer koltuğunun yanındaki tümsekteyken biraz eğilip dikiz aynasına göz attı ve bir yandaki şeride çok hızlı bir geçiş yaptı.
O,havaalanındaki yetkililerle görüşüp Amerika biletlerini halletmişti ve bundan hemen önce de kalacağımız oteli aramıştı.Ne konuştuğunu anlamamıştım,kafam onda değildi,sadece öylece yola bakıyordum.
Ne hissetmem gerektiği hakkında hiçbir fikrim yok veya bunca olay karşısında içimdeki boşluk bir his,ama ben anlayamıyorum.Dolu dolu hissediyorum bazen.Hatta ağzımı açsam ciğerlerime birikmiş tüm zehiri kusacağım gibi,artık ağzımı açmaktan,tek bir kelime etmekten bile çok korkuyorum.İçimdeki zehri atsam,konuşsam...Bildiklerim ve hissettiklerim hakkında çığlıklar atsam da kimsenin anlamayacağını veya anlamak istemeyeceğini
çok iyi biliyorum."Break The Stage'de birinci oldun."Dedi Taeyong,elini uzatıp kucağıma koyduğum elimi alarak parmaklarını elime kenetlerken. Başka türlü yüzüne bakmayacağımı ve tepki vermeyeceğimi biliyordu.
"Ne güzel."Diye mırıldandım.
"Ödül töreni var,kupanın teslim edileceği bir tören ve bu akşam.Ama biz bu akşam saatlerinde Amerika'ya varmış oluruz.Ten,ödülü senin yerine teslim alacak ve eğer istersen ödül törenini canlı yayın açtırarak izleyebiliri-"
"İstemiyorum."Dedim,düz ve stabil bir sesle.
Yarışmaya bu kadar emek verdikten sonra eğer normal bir anda olsaydık buna çok sevinir ve hatta biraz da zorlasam ağlayabilirdim ama,karşıma çıkan her engel beni biraz daha duygusuz ve katı bir insan olmaya itiyordu.Git gide tükeniyordu içimdeki yaşama isteği ve buna engel olamıyordum.
Yarışmanın sonlarına doğru ayağa kalkıp gizlice sahne arkasına gideceğim esnada sunucunun yaptığı anonsla Jackson'ın performansının bir aksilikten dolayı iptal olduğu duyurulmuştu.Şaşkınlıktan dilimin tutulduğu anda ise hemen arka plana geçip Jackson'ın kulisine bakınmıştım ama yoktu ve o anda karşılaştığım tek şey telefonuma gelen mesajdı.Mesajda,beni uğraştırdığı için defalarca özür diliyor ve acilen yurt dışına çıkması gerektiği için son dakikalarda gittiğini söylüyordu.Ona,her ne kadar sorun olmadığını söylesem bile sinirlenmiştim çünkü,sırf gizli olsun diye o yollarda Taeyong'dan kaçmak uğruna başıma gelmeyen şey kalmamıştı.Gün içinde yemek yemeğe bile vaktim yokken sırf onu hüsrana uğratmamak için gece onun evine gidiyor ve dansa çalışıyordum.Ama o gelmemişti.Bu partner olayından ve iptal olduğundan da kimseye bahsetmemiştim yani Taeyong ve diğerler hala Jackson diye birini tanıdığımı ve onun evine gidip stüdyosunda onunla birlikte dans çalıştığımı bilmiyordu.
Taeyong derince bir nefes çekerek hala elimi tuttuğu elini bacağına doğru götürdü ve bu durumda benim de elim bacağındaydı."Four Seasons Hotel Downtown isminde bir otele gidiyoruz,New York'da.Daha önce hiç gitmedim yani nasıl bir yer olduğu hakkında hiçbir fikrim yok."Dedi.
Başımı olumlu anlamda salladım.
"Genelde her akşam oteldeki havuzların etrafında parti verilirmiş."
Tekrardan başımı olumlu anlamda salladım.
Bazen,bazı insanlar sizi her şeye göz yummaya yorar.
Aşk mı bu?
Kaç.
Ardına bile bakmadan kaç,kızım.
Kaçamıyorum anne.
Kaçamıyorum.Yollarım dikenlerle dolu,bacaklarım paramparça;içimden çıkan sarmaşıklar beni ona sarmaktan başka hiçbir işe yaramıyor.Gidemiyorum anne ben.Kaçamıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mister j ❦ lee taeyong
Fanfiction❝ Han Nehri kıyılarında cansız bedeni bulunan Kang Seojun'un ,sırtında büyük bir J harfi bulunduğu adli tıptan gelen raporla onaylandı. ❞ ©callmrakiva