19;

231 43 84
                                    

"Açsanıza şu kapıyı !"Taeyong ayağının ucuyla,önümüzde duran siyah,el işçiliğiyle yapılmış kapıya sert bir tekme geçirdiğinde şaşkın bakışlarımı yüzüne çevirdim ve sarsıntının etkisiyle biraz daha sıkı tutundum boynuna.

"Kapıyı çalalı on saniye olmadı,sakin olur musun?"Dedim sakin bir şekilde ama bir o kadar da şaşkınlıkla.

"Zaten sakinim bebeğim."Dedi,sanki çok normal bir şey söyler gibi.Bunu söyledikten sonra gülmedi de,kendini normal bir şey söylüyormuş gibi hissediyordu fakat benim aptal ve donakalmış bakışlarım hala yüzünde duruyordu.

Muhtemelen ben her şeyi çok abartıyordum.

Kapı,hızlıca açıldığında çekik gözlü,biçimli burunlu ve siyah dağınık saçlı bir çocuk,elinde tuttuğu pepsi şişesini dudaklarına götürdü."Bu kapıya 100.000 lira verdin,niye vuruyorsun öyle?"Dedi ve ardından şişeden bir yudum alıp dudaklarından uzaklaştırdı."Özür dile kapıdan,hemen!"

Taeyong bıkkın bir nefesi vererek içeriye girdiğinde kapıyı açan kişi bana bir baş selamı verdi.

O kadar büyük bir malikaneye gelmiştik ki,arabadan indikten sonra bahçede uzun bir süre yürümüştük eve ulaşmak için.Bahçede,küçük şelaleler,havuzlar,çardaklar ve oturma alanları vardı.Jeju Adası'ndaki müstakil evinden sonra böyle bir malikaneye gelmek beni şaşırtmıştı.Her yer fazlasıyla ışıklandırma doluydu ve evin içi,aynı dışı gibi oldukça büyük ve lükstü.

İçeride kimse yoktu.Büyük televizyonun önündeki sehpanın üzeri abur cubur doluydu,oyun konsolları ise geniş ve iki duvarı boydan boya kaplayan koltukta duruyordu.

Salonun sol kısmında bahsettiğim büyük koltuk takımı,televizyon ve televizyon ünitesi varken duvarın kenarında büyük bir vitrin vardı ve içi tamamen içki,şarapla doluydu.

Amerikan tarzı mutfak ise kelimenin tam anlamıyla Jeju Adası'ndakinin 2 katıydı.

Büyük,mermer merdivenlerden çıkmaya başladığında arkamızda kalan çocuğa seslendi."Doe'ya söyle,vazlizleri getirsin.Sonra da git Mélis'e söyle valizleri odama yerleştirsin."

"Dilin yok mu,kendin söylesene."Arkamızdaki çocuk bağırdığında ise Taeyong homurdanarak:

"Dediğimi yap Ten."Diye mırıldandı.

Birkaç basamak daha çıktıktan sonra salon büyüklüğünde bir kata ulaştık.Burası alt kata göre daha şık ve görkemliydi,daha çok açık tonlardaydı tüm eşyalar.Bir duvarın köşesinde,boydan boya silindir bir akvaryum vardı ve içi renk renk balıklarla doluydu.

Bir kat daha çıktık.Yine aynı büyüklükte fakat bu sefer çok sadeydi,duvarların oyulmuş küçük kısımlarında içinde resim bulunan çerçeveler vardı.

Hemen merdivenlerin önündeki beyaz ve sonuna kadar açık olan kapılı odadan içeriye girdi.Beyaz ve gri tonlarının ağır bastığı odanın içi çok ferahtı ve soğuk olmasından da anlaşıldığı üzere yeni havalandırılmıştı.

Beyaz örtülü,siyah başlıklı yatağın üzerine beni bıraktıktan sonra dikleşti.Yatak o kadar rahattı ki beni içine çekiyor gibi hissettim veyahut o kadar zayıftım ki böyle garip bir hisse kapılıyordum fakat söylemeliyim ki,beni bıraktığında yatakta en ufak bir
çökme bile yaşanmamıştı.Kaç kilo olduğumu
çok merak ediyordum.

"Haşlanmış havuç suyu...Sütsüz ,kremasız brokoli çorbası...Haşlanmış tavuk suy-ıy ne ?"Telefonundaki ekrandan okuduğu şeylerden sonra yüzünü buruşturduğunda kaşlarımı çattım:

"Onlar ne?"

"Bunlar senin yemek listendeki yemekler,"Diyerek başını kaldırdı,yüzü hala buruşuk bir
şekildeydi."Her şeyi anlarım ama haşlanmış tavuğun ,sossuz,baharatsız sade suyunu niye yazmış bu listeye koymuşlar?"Başını olumsuz anlamda salladı."Olmaz,onu içemezsin onun yerine-...Neyse,"Dedi.Yine söylemek istediği şeyi söylemiyordu ve bu hangi durumda olursa olsun beni çok sinirlendiriyordu."Ben gidip aşçılara söyleyim yemeğini hazırlasınlar,"Ardından telefonu cebine atıp sol bileğindeki saatine baktı."İlaç vaktin yaklaşıyor."Ardından bir şey söylemeden arkasını döndü.

mister j ❦ lee taeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin