Köpüklü suyun bedenimden ayrılışını ne olduğunu bilmediğim ama buraya geleli ,yani yaklaşık bir haftadır,sürekli hissettiğim o duyguyla seyrettim. Ardından,zaten en az yarım saattir soğuk suyun altında olduğum aklıma geldiği için hızlıca durulanıp duşakabinden çıktım ve beyaz bornozu giyerek;aynı şekilde beyaz renge sahip olan havluyu saçlarıma sarıp banyodan çıktım.Zaten doğrudan yattığımız odaya açılıyordu ve ben banyoya girmeden önce kapıyı kilitlemiş,giyeceğim her şeyi yatağın üzerine koymuştum.
İç çamaşırlarımı giydikten sonra havluyla saçlarımın suyunu alıp siyah eşofman ile siyah dar tişörtü giyerek uçlarını eşofmanın içine sıkıştırdım.
Tam anlamıyla berbat hissediyordum çünkü içim ve şuanki dışım gibi simsiyah bir evin içine tabiri caizse hapsedilmiştim.Dışarı çıkmam kesinlikle yasaktı,buna kalkıştığımda kapının önündeki dev gibi adamlar beni içeri sokuyorlardı.Pencereye çıktığımda bile başımda bir hizmetçi beliriyor ve ben pencereyi kapatana kadar gitmiyordu,bunların hepsini Taeyong onlara emretmişti ve artık inanıyordum,o tam bir ruh hastasıydı.
Bu ormanın içine gömülü eve geleli bir hafta olmuştu ve belki de geçiyordu ama ben Taeyong'u bir kere bile görmemiştim.Gün içinde evde değildi,gece ara sıra uykumdan uyanıp alt kata iniyordum ama yoktu.Sabah oluyordu yine yoktu,öğlen,akşam üstü derken saatlerim öylece bomboş ve sıkıcı bir şekilde geçiyordu ama en çok da onun halini ve nerede olduğunu merak ediyordum.Muhtemelen ona soracağım sorulardan ve isteyeceğim şeylerden kaçıyordu buraya geldiğimizden beri.Çünkü, Ukrayna'daydık ve benim tek isteğim annemi görmekti.Sorularımdan da kaçıyordu çünkü ben hala ondan,dünya çapında aranan J isimli katil olmasının nedenlerini duyamamıştım.Şaşkındım,çünkü bana zarar veren insanları öldürmesi:annemin 100.mektubunda verdiği bilgilere tamamen ters düşüyordu.Taeyong,bir bilmeceydi ve benim onu çözebilmem gittikçe imkansız bir hal alıyordu.
Sıkıntıyla soluyarak yatağın yorganını,her akşam saat tam 11'de olduğu gibi yavaşça kaldırıp içine girdim.Sırtımdaki yumuşak yastıklar sayesinde oturur pozisyondaydım ve battaniyeyi belime kadar çekmiş;uzanıyordum.Muhtemelen on-on beş dakika sonra uyuyacaktım.Ardından sabah uyanacak,hizmetlilerin utanmasalar ağzıma tıkacakları kahvaltıyı yiyecek ve boş boş oturacaktım.
İşin kötü tarafı,telefonum da yoktu ve ben Taeyong'la konuşmayı çok istiyordum.
''İnsan bir arar,''diye mırıldandım,gözlerimi bayarak.''Geri zekalı.''Ardından susacaktım ama yetmedi,ciddi anlamda konuşmak istiyordum çünkü,günlerdir en fazla bir iki kere ağzımdan bir laf çıkmıştı ve resmen çenem kapalı durmaktan ağrımaya başlamıştı ama kendi kendime konuşup.delirdiğimi düşünmek istemiyordum.''Anladık tehlikedeyiz.Anladık anladık,herkes beni öldürmek istiyor sende süper kahram-''Demeye yeltendim ama duraksadım,birkaç saniye beklemek zorunda kaldım.Sadece iç çekebildim.''Her şey bu kadar kötü olmak zorunda mıydı?''Diye sordum,bakışlarımı cam sayesinde görebildiğim Ay'a çevirerek.''Çok normal hayatlara sahip olup,günün birinde tesadüfen karşılaşamaz mıydık biz?Bu kadar berbat olmak zorunda mıydı,birbirimizle olan bağlantılarımız?''Ne kadar konuşursam konuşayım,içimdeki kırgınlık geçmeyecekti.Bu dünyaya çok kırgındım.
Tanrım,
Neden ben ve o?
Neden biz...Çok mu kirliyiz veya bu dünya için çok mu yetersiz kalplerimiz?
Neden çok normal bir şekilde karşılaşamadık,neden birbirimize giden yollarımız çukurlar,engeller ve dikenlerle dolu?
Oysa onu çok severdim.Şimdilerde,içimde parlayan ve benim adını aşk sandığım duygunun gerçek yüzünü öğrenirdim,onu gerçekten çok severdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mister j ❦ lee taeyong
Fanfiction❝ Han Nehri kıyılarında cansız bedeni bulunan Kang Seojun'un ,sırtında büyük bir J harfi bulunduğu adli tıptan gelen raporla onaylandı. ❞ ©callmrakiva