2. BÖLÜM

8K 332 9
                                    

2 HAFTA SONRA
PİRAYE’NİN ANLATIMINDAN:

Mardin’e geleli neredeyse üç hafta oluyordu. İşime ve şehre alışmıştım. Zaten Umay da geldikten sonra her şey çok daha güzel olmuştu. O da bizimle birlikte kalıyordu. Bu hepimiz için en iyisiydi. Son birkaç gündür hastane çok sakindi. Her şey sıradan ilerliyordu. Abim de üç gündür görevdeydi. Bu sabah her zamankinden daha enerjik uyandım. Kalkıp kahvaltı hazırladım. Kahvaltıdan sonra masayı toplamayı Umay’a kitleyip evden çıktım. Bugün acilde nöbeti bendeydi ve yorucu bir gün olacağa benziyordu. Öğleye kadar bir çok hasta gelmişti. tam öğle paydosuna çıkacakken hemşire gelip “Piraye hocam, yaralı askerler geliyormuş ambulansla.” Dedi. Kalbim sıkışmaya başlamıştı. Ne zaman yaralı asker olduğunu duysam hep bu oluyordu sanırım abimden dolayıydı. Dışarı çıkıp ambulansı beklemeye başladım. Benimle birlikte bir çok doktor da bekliyordu. İçlerinden ağır olanlar direk ameliyathaneye götürülüyor diğerleri ise benim olduğum bölüme getiriliyordu. Bana gelen askerlerin çoğunda ufak tefek hasarlar vardı. Allah’a şükür çok ağır askerimiz yoktu. Bir çok askeri tedavi ettikten sonra sona bir tane asker kalmıştı.

Onun yanına gittiğimde yüzüme dahi bakmamıştı. Çok takmayarak yarasına bakmaya başladım. Omuzunda bir kurşun vardı. Onu çıkarmak için bayıltmam gerekiyordu. Hemşireyi çağırdığımda bana bakıp “Neden çağırdın onu şimdi?” diye sordu. “Kolunuzdaki mermiyi çıkarmam için sizi bayıltmam gerekiyor,” dediğimde asker “Gerek yok ben dayanırım,” dedi tam ağzımı açıyorken sert bir şekilde “Dediğimi yap,” dedi sabır çekip dediğini yapmaya başladım. Hemşire geldiğinde askere adını soyadını sormaya başladı. Anladığım kadarıyla bilgisayara geçmek için istiyordu  bu bilgileri. Ben işime bakarken bir yandan da onları dinliyordum. Askerin adı Çağın Emir’di. Çağın ismini ilk defa duyuyordum. Ama kulağa çok güzel geliyordu. Bunu düşünmeyerek  askerin kolundaki mermiyi çıkarmaya devam ettim. Normalde aşırı acı veren işleme adam resmen tepkisiz kalıyordu. Onun bu haline şaşırsam da pek üstünde durmamıştım. Kurşunu çıkardıktan sonra geri kalan işlerimi hallettim. İşim bittikten sonra adama dönüp “Birkaç gün dinlenmeniz lazım,” dediğimde adam direk “Gerek yok,” dedi. Ben “Çağın bey durumunuz …” demeye kalmadan eliyle kolumu sıkıp “Ne dedin sen bana?” diye bağırmaya başladı. Ne demiştim ki ben şimdi. Kolum aşırı acıyordu. Adam tekrardan bağırınca gözümden yaş düşmüştü. Bağırmasından dolayı değildi bu yaş canımın yanmasından dolayıydı. Ben tam cevap verecekken abim içeri girip “NAPIYORSUN LAN SEN?” diye bağırdı. Abimi duymamış gibi sinirli bir şekilde bana bakıyordu. Abim bunu fark edince adamı çekip yüzüne bir yumruk attı. Sonrasında bağırarak “SEN KİMİN KARDEŞİNİN KOLUNU SIKIYON LAN,” deyince askerin yüzünde büyük bir şaşkınlık oluştu. “Kardeşiniz mi?” diye sorunca abim başını salladı sinirli bir şekilde. Abimi bir an önce durdurmam lazımdı. Yaralıydı ve biraz daha dövmeye devam ederse daha da yaralı hale gelecekti. Abime “ Abi dur artık ne yapıyorsun?” dediğimde bana sinirle bakıp “Sen karışma,” dedi. Tabi onu dinleyen kimdi. “Abi dur, ben yanlış bir şey söyledim o da sinirlendi büyütme zaten yaralı,” dedim. Aslında yanlış ne söylediğimi bilmiyordum ama böyle davrandığına göre kötü bir şey demiştim. Abim ben öyle söyleyince bırakmıştı. Sonrasında onun sıktığı yerden tutarak beni dışarı sürükledi. Canımın acıdığını belirtmeden çıkmıştım odadan. Abim bana bakıp “Ne dedin ona da bu kadar sinirlenip sana zarar verdi,” dedi. Hale daha burnundan soluyordu ama bana karşı sakin kalmaya çalışıyordu. Abime bakıp “Sadece ismi ile seslendim,” dediğimde abim durdu bir müddet. Sonra ise “Çağın ismiyle mi seslendin” dedi başımı olumlu anlamda salladım. Bir şey demedi ve odaya geri girdi. Peşinden girecektim ki kapıyı kilitledi. Hay ama ya. Ben de o öyle yapınca kapıyı dinlemeye başladım. Abim bağırarak “Lan nereden bilsin hangi ismini kullandığını geri zekalı. Ne suçu var?” diye söyleniyordu. Çağın  bir şeyler diyordu ama anlamıyordum. Ben kapıyı dinlerken abim kapının kilidini açtı. Onun açması ile geri çekilmem bir olmuştu. Abimle biraz daha konuştuktan sonra abim askeriyeye bende işimin başına döndüm. Günün sonrası ise sakin bir şekilde geçmişti. Eve döndüğümde kapının önünde Umay ile karşılaştım. Birlikte içeri girdik. Bugün olanları ona anlatacaktım ama önce üzerimi değiştirmeye gittim. Hava sıcak olduğu için kısa kol giyinmiştim. Odadan çıktığımda anda Umay “Piraye o kolunun hali ne?” diye cırladı resmen cırladı. Kulak sağlığımı düşünmüyordu bu kız. Ona dönüp “Az sakin ol anlatacağım,” dedim. “Önce bir uzun kollu giyineyim abim görmesin,” dedim odama girip hemen üzerimi değiştim. Kolumu unutup kısa kol giyinmiştim. Üzeri değiştirir değiştirmez Umay’ın yanına gittim.

UMAY’IN ANLATIMINDAN:

Bugün girdiğim davalardan sonra eve yorgun argın gelmiştim. Üzerimi değiştirdikten sonra Piraye’nin kolunu görmüştüm. Cırlamıştım ne oldu diye. Uzun kollu giyip geleceğini söylemişti. Geldiğinde  olayları bir bir anlatmıştı. Bugün ki davalarda zaten sinir kat sayım artmıştı bir de bunu duyunca iyice sinirlenmiştim. Bir güzel sövüyordum ki kapı çaldı kalkıp açtığımda Alparslan abiyi karşımda gördüm. “Hoş geldin abi,” deyip kapıyı kapattım. Baş selamı vererek içeriye geçti. O içeri geçerken bende peşinden içeri girdim. Alparslan abi bize bakıp “Kızlar yarın bizim tim yemeğe gelecek ona göre bir şeyler hazırlarsınız,” dedi. Gözlerimi belerterek Piraye’ye baktım. O da aynı şekilde bana bakıyordu.

2 SAAT ÖNCE ASKERİYE:
TURAN’IN ANLATIMINDAN;
Tim ile beraber gazinoda otururken Alparslan Binbaşı gelip yanımıza oturdu. Hep birlikte sohbet ederken ben “Komutanım bu aralar eskisi gibi yemeğe çıkmıyoruz. Yarın hep birlikte bir yemeğe gidelim mi?” diye sordum. Komutan “Hiç gidip de dışarıdan yemek yiyemem evde güzelim yemekler dururken,” dediğinde anlamaz bakışla ona bakıyordum. “Evde ki yemekler derken komutanım yemek yapmayı mı öğrendiniz?” diye sordum. Gülümsedi ve “Yok be nerde, kız kardeşim ve arkadaşının buraya tayini çıktı bana yerleştiler yemek yapıyorlar ondan bahsediyorum,” dediğinde aklıma bir fikir geldi. “Komutanım o zaman bizi de davet edersiniz artık. Uzun zamandır ev yemeği yemiyoruz,” dedim. Komutan gülümsedi ve “Olur aslında siz ne dersiniz beyler?” dediğinde herkes onay verdi. Emir hariç. O “Size afiyet olsun komutanım ben gelmesem iyi olur,” dedi. Bu çocuk evden kaçmaya uğraşmıyor muydu neden gelmiyor diye düşünürken komutan “Olmaz öyle şey geliyorsun. Bunu bir emir olarak algıla,” demişti. Emir başını sallayıp önüne döndü. Ne olmuştu bu çocuğa. Neyse sorar öğrenirdik artık.

ŞİMDİ:
UMAY’IN ANLATIMINDAN:
Alparslan abinin dediklerinden sonra Piraye ile doğrudan mutfağa gitmiş hazırlıklara başlamıştık. Mutfağa gittiğimizde ilk ne hazırlayacağımızı konuşmaya ve eksik malzemeleri yazmaya başladık. Yemekler şu şekildeydi; Köfte , patates, pilav, karalahana çorbası, mercimek çorbası, zeytinyağlı sarma, su böreği, mantı, patlıcan kebabı ve salata. Tatlı olarak da sütlaç yapacaktık. Önce sarma içini hazırlayıp onu sarmaya başladık. Yarın ben yarım gün çalışacaktım Piraye ise izinliydi bu da bizim işimize geliyordu. Sarma işlemi bittikten sonra oturma odasından Alparslan abiyi kovarak su böreği açmaya başladık. Gece yarısına kadar ancak bitmişti açma işleri. İşler bittikten sonra direk yatmıştık. Ben sabah erkenden uyanıp işe gitmiş öğleye kadar olan davalara girip evime dönmüştüm. Eve döndüğümde Piraye sütlacı yapmıştı. Diğer yemekleri yapmaya koyulmuştu. Üzerimi değiştirip yanına gittim. El birliği ile üç saatte yemekleri halletmiştik ve duşa girdik. Üzerimizi giyindikten sonra tam oturuyorduk ki kapı çaldı. Piraye ile yorgunca birbirimize bakıp söylenerek kapıyı açmaya gittik. Piraye kapıyı açtığında en önde Alparslan abim duruyordu. O içeri geldikten sonra tek tek gelenleri tanıtmaya başladı. “Bu Yüzbaşı Turan” deyip esmer olan adamı gösterdi. Baş selamı verdikten sonra içeri girdi. Peşinden diğerlerini tanıttı “Üsteğmen Melih, Teğmen Dursun, Kıdemli Başçavuş Oğuz, Başçavuş Selçuk, Üstçavuş Tarık, Üstçavuş Poyraz ve Astçavuş Ali” dedi sırayla. En sona kolu sargılı, uzun boylu bir adam kalmıştı. Alparslan abi o adama bakıp “Bu da Yüzbaşı Emir,” dedi. O sırada Piraye’ye baktığımda adama sinirli bakıyordu. hepsi içeri girdikten sonra kapıyı kapattım. Tam içeri girerken kapı tekrar çaldı. Bıkkın bir şekilde kapıyı açtığım da karşımda Akın abim duruyordu. Özlemle boynuna sarıldım. O da bana sarılıp “Kız sanki haberin yoktu az sakin öldüreceksin beni,” dedi. Haberim vardı ama bugün geleceğinden yoktu. Elini belime atarak içeri doğru ilerlemeye başladı. Odaya girdiğimizde bütün gözler bize döndü. Herkes meraklı bir şekilde bakıyordu ama Yüzbaşı Turan bir garip bakıyordu. Sebebini anlamamıştım çok da umursamadım açıkçası. Alparslan abi hemen ayağa kalktı ve abime sarıldı. “Hoş geldin kardeşim,” dedi. Ve time dönerek “Aslında yarın tanışacaktınız ama böyle denk geldi. Bu bizim timin yeni üyesi Binbaşı Akın Keskin,” dedi. Herkes kendini tanıttıktan sonra oturmuştuk. Ben Piraye ile masayı hazırlamaya geçmiştim.

DÖRT FARKLI HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin