TANITIM
BOZKURT AİLESİ
TURAN BOZKURT : Yüzbaşı. 26 Yaşında.
MUSTAFA BOZKURT (Baba): 50 Yaşında. Hakim.
GÜLŞAH BOZKURT (Anne) : 50 Yaşında. Tarih öğretmeni.
DİLAN BOZKURT (Kız kardeş): 22 Yaşında. Ankara üniversitesi edebiyat öğretmenliği okuyor.
Bozkurt ailesi Ankaralı.ŞAHİN AİLESİ
ÇAĞIN EMİR ŞAHİN: Yüzbaşı. 26 Yaşında.
ERDEM ŞAHİN (Baba): 57 Yaşında. Tuğgeneral.
AYTEN ŞAHİN (Üvey Anne) : 51 Yaşında. Ev hanımı.
BATUR ŞAHİN (Erkek Kardeş): 24 Yaşında. Polis.
AYÇA ŞAHİN (Yenge): 24 Yaşında. Mimar.
KÜBRA ŞAHİN (Kız Kardeş): 20 Yaşında. İstanbul Yeditepe Üniversitesi diyetisyenlik ikinci sınıf öğrencisi.
Şahin ailesi Muğlalı.EYÜBOĞLU AİLESİ
PİRAYE EYÜBOĞLU: Doktor. 25 Yaşında.
ALPARSLAN EYÜBOĞLU (Abi): 30 Yaşında. Binbaşı.
Eyüboğlu ailesi Trabzonlu.KESKİN AİLESİ
UMAY KESKİN: Savcı. 25 Yaşında.
MERYEM KESKİN (Anne): 51 Yaşında. Ev hanımı.
AKIN KESKİN (Büyük Abi): 30 Yaşında. Binbaşı.
BARAN KESKİN (Küçük Abi): 26 Yaşında. Eczacı.
Keskin ailesi Trabzonlu.PİRAYE'NİN ANLATIMINDAN;
Bu sabah abimle konuştuktan sonra direk hastaneye geçmiştim. Ailem hayatını kaybettiğinden sonra hayatımda sadece abim kalmıştı. Ben üniversiteye başladıktan sonra ayrılmıştık abimle. O Mardin'e gitmişti ben ise Ankara'ya okumaya. Asker olduğu için çok nadir görüşüyorduk. Ben bu durumdan çok sıkılmıştım artık. Hayatımda tek olan kişiden de ayrı kalmak istemiyordum. okuldan mezun olduktan sonra bir sene Ankara da çalışmış sonrasında tayin istemiştim. Tek temennim Mardin'in çıkmasıydı. Bugün de hastaneye gider gitmez başhekim yanına çağırmış tayin kağıdımı vermişti. Kağıdı aldıktan hemen sonra çıkmıştım. Aslında hemen açacaktım ama sonra vazgeçmiş akşama Umay ile beraber açma kararı almıştım. Umay benim çocukluk arkadaşımdı. Ailelerimiz de yakındı. Annem ve babamı kaybettikten sonra onlar bize destek olmuştu. Her anımda yanımda olan biriydi. Hatta tek kişiydi. Onunla birlikte Ankara'ya okumaya gelmiş ve burada kalmıştık. Şimdi ise ben ayrılıyordum. Sonradan o da peşimden gelecekti ama daha zamanı vardı bunun.Akşama kadar zamanın nasıl geçtiğini bilememiştim. Akşam olunca hızlıca eve gitmiş ve elimde zarfla Umay'a bakmaya başlamıştım. "Umay ben aşırı heyecan yaptım. Ya Mardin çıkmazsa." Dediğimde gülümsedi. "Bak şimdi sakin oluyorsun ve o kağıdı açıyorsun ben inanıyorum ki Mardin çıktı." Dedi. Yine de açamıyordum. Umay en sonunda kağıdı elimden aldı ve açtı. Bana baktı ve "Olmuş Piraye olmuş. Mardin çıkmış." Dediğinde sevinçten deli gibi zıplıyorduk. Hayatımın en mutlu günlerinden biriydi. Ankara da olmayı seviyordum ama abimin yanında olmak bana daha çok iyi geliyordu. Sevinmemizin hemen sonrasında Umay durdu ve "Ama şimdi sen gidiyorsun ben tek kalıyorum burada" dedi. Başımı salladım. "Evet ama sende geleceksin sadece 6 ay daha sabretmen gerekiyor." Dedim. Başını salladı. Biraz daha eğlendikten sonra telefonu elime aldım ve 'BİNBAŞIM...' yazan yere tıklayıp abimi aradım. Hemen açmıştı zaten. Fakat sesi korku dolu çıkmıştı "Alo Piraye, bir şey mi oldu?" diyerek açmıştı telefonu. O bunu deyince saate bakmayı akıl etmiştim ancak. Neredeyse gece yarısına geliyordu ve ben abimi aramıştım. Telaşlanmakta gayet haklıydı. "Yok abi gayet iyiyim. Sadece sana bir haber vermek istemiştim. Heyecandan saatin farkına varamamışım." Dediğimde telefondan 'oh' sesi geldi ve "Söyle bakalım neymiş o haber." Dediğinde. Direk hiç beklemeden "Mardin'e geliyorum." Dedim. Abim "Nasıl yani tayinin buraya mı çıktı?" diye sorunca onu onayladım. Gerisi ise büyük bir heyecan ve mutluluk dolu bir konuşmaydı. Bundan sonra abimin yanında olacaktım ve bu beni aşırı mutlu ediyordu.
Dün o haberden sonra bugün benim için veda vaktiydi. Yani hastaneye veda ediyordum. Bir hafta sonra Mardin'deki hastanede çalışmaya başlayacaktım ve bu hafta gitmem gerekiyordu. Hastanedeki işleri hallettikten sonra eve geçtim ve eşyalarımı toplamaya başladım. Yarın sabah erkenden yola çıkacaktım. Havalimanından abim alacaktı beni. Bu kadar erken gitmem Umay'ı üzmüş olsa da bir şey demiyordu. O gün de öylece geçmişti. Sonraki bir hafta eve yerleşme ve işe başlama haftasıydı zaten.
UMAY'IN ANLATIMINDAN:
Piraye gideli bir hafta oluyordu ve ben onu şimdiden özlemiştim. Ama daha uzunca bir süre buradaydım ne yazık ki. Ancak altı ay sonra gidebilirdim yanına. O da orası çıkarsa gidebilecektim yoksa çok zordu. Elimden geldiğince erkene almaya çalışıyordum ama pek olmuyordu. Bir şekilde halledecektim artık. Piraye gittikten sonra evde kahvaltı yapmıyordum. Zaten tek başıma ne kahvaltısı yapacaktım yolda yiyordum bir şeyler. Ama artık o baymıştı acilen tekrar evde yemek yapmaya başlamam gerekiyordu. Yoksa bu işin sonu son değildi. Bunları düşünerek hazırlandım ve markete gittim. Eve bir şeyler almam gerekiyordu. İzin günümde halledeyim demiştim fakat aniden bir telefon gelmişti. Normalde cumartesi ve Pazar günleri acil olay olmuyordu ama sanırım bugün olmuş ve adliyeye çağırılmıştım. Adliyeye gittiğimde bana "Acilen Mardin Adalet Sarayına tayinini gönderiyoruz." Dediler. Ben daha nedenini sormadan açıklamaya başlamışlardı zaten, "Savcı eksiklği varmış ve sende tayin istettiğin için seni gönderiyoruz." Dedi heyecanla başımı salladım. Bugün eşyalarımı toplamalı ve bu hafta içinde gitmeliymişim. Bu acelecilik ne kadar hoşuma gitmese de Mardin'e gideceğim için mutluydum. Hem Piraye ve Alpaslan abi ile olmak benim için çok daha iyiydi. Eve gelir gelmez önce aileme sonra da Piraye'ye haber vermiştim. Şimdi ise hazırlanmaya başlama vaktiydi. Sonrasında nakliye ile eşyalarımı gönderecektim. Bunları kısa sürede ayarlamam gerekiyordu. En geç bir hafta içinde orada olmam gerekiyordu.
TURAN'IN ANLATIMINDAN:
Askerlik yapmaya başladığımdan beri ailemin yanına çok nadir gidip geliyordum. Bu da o nadir gidişlerimden biriydi işte. İki üç günlüğüne annemleri görecek sonra geri dönecektim. Aslında gelmeyecektim ama komutan emir verince mecburen gelmiştim. Ailemi görmek istemememle alakası yoktu sadece mesleğimi bırakmak işime gelmiyordu. Çok seviyordum ve izin kullanmak istemiyordum. Sanırım beni bıraksalar ömrümün sonuna kadar mesleğimi hiç izin kullanmadan yapabilirdim. Ama işte emirler ile mecburen izin kullanıyordum. Bugün de Ankara'ya ailemin yanına gitmiştim. Annemler beni gördüğüne aşırı sevinmişti. Sarılmış öpmüş koklamıştı. Bu eve girene kadar onları özlediğimi farkına varamıyordum. Ne zaman buraya gelsem anlıyordum bu evi ve annemleri özlediğimi. Ben geldikten bir müddet sonra babam gelmişti. En son ise evimizin prensesi gelmişti. Onunla da sarıldıktan sonra annemin o çok özlediğim yemeklerine saldırmıştım. Tabi bu sırada annemin sitemlerini duymamak elde değildi. "Gelme gelme sonra gelince de kimseye bırakmadan ye bütün yemekleri zaten." Diyordu bütün ev gülüyordu. Annemin bu sitemlerine karşı bende gidip yanaklarından öptüm "Anam bu yemekleri kimseye bırakmam hepsi benim," dedim. Annem güldü ve sofraya geçti. Herkes oturduktan sonra şen şakrak bir şekilde yemeklerimizi yemiştik. İki günde bolca özlem gidermiş ve vakit geçirmiştik. Şimdi ise dönme vaktiydi artık. Sanırım gelmeme sebeplerimden biri de buydu. Ayrılık...
ÇAĞIN EMİR'İN ANLATIMINDAN:
Görev sonrası eve gitmek benim için tam bir ölümdü. O eve girmek istemiyordum. Kardeşlerim olmasa gitmezdim de zaten ama işte onlar için gidiyordum. Sırf Kübra için katlanıyordum o kadına. O kadın dediğim kişi babamın eşiydi. Babam ile annem ben küçükken boşanmışlardı. Babam hemen peşinden o kadınla evlendi. Annem çok üzüldü, ağladı. Sonunda ise hayata gözlerini yumdu. Babam beni kendi yanına aldı. Batur vardı o zaman. Ayten denilen kadın beni hep küçük görürdü. Babam olmadığı zamanlar onların yanında olamazdım. Gerçi babamda aynı şekildeydi ya bana karşı o da beni istemiyordu. Mecburiyetten bakıyordu bana. Ya da bana öyle geliyordu ciddiyetinden dolayı bana sevgisini göstermiyordu. Büyüyene kadar onlarla birlikte kalmak tamamıyla işkenceydi. Bir şekilde katlanmıştım. Sonrasında asker olmak istemiş ve ayrılmıştım evden şimdi ise tekrar o evde yaşıyordum neden mi? Babam benim Mardin de görev yapacağımı duyunca bütün ailesini toplayıp buraya geldi. Şuan ise Kübra için onlarla kalıyordum. Kübra benim kız kardeşimdi. Ben bu aileye geldiğimde o da vardı ama diğerleri gibi davranmıyordu bana. Her daim yakındı bu evde tek konuştuğum kişiydi o. Şuan bunları düşünürken ne mi yapıyorum. Evin kapısının önünde öylece duruyorum. Öylece duruyorum içeri girmek istemeyerek. Biraz daha öylece bekledikten sonra kapıyı açıp içeri girdim. Babamla Ayten beni görünce yüzleri hemen düştü. Beni hal ve hareketleri ile açıkça istemediklerini belirtiyorlardı ama aynı zamanda da ne yapsam, nereye gitsem peşimden geliyorlardı. Sebebini bir türlü anlayamamıştım. Onlara daha fazla bakmadan direk odama geçtim ve yatağıma uzandım. Sabaha kadar buradan çıkmayı düşünmüyordum. Sabaha kadar bu şekilde yatıp sabah da erkenden evden çıkmayı hedefliyordum. Dediğimi de yaptım sabaha kadar yattım sabahta erkenden çıktım evden. Hiçbir zaman mutluluk göremediğim o evden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT FARKLI HAYAT
Teen Fiction2 Asker, Savcı ve Doktor Birbirinden farklı dört hayatın hikayesi.