YAZARIN ANLATIMINDAN;
Kızların başına gelenlerden daha haber olmayan beyler her zamanki gibi askeriyedeki işlerini halletmekteydiler. Aralarında sadece Turan yoktu. Çünkü bugün annesi ve babası Mardin’e geliyorlardı. Uzun zaman olmuştu onlarla görüşmeyeli.
Bugün onlar için mutlu başlamıştı. Onları havaalanından alan Turan eve bırakmış peşinden askeriyeye dönmüştü. Herkesin bulunduğu yere geldiğinde Alparslan ve Akın’ın telefonuna bir mesaj gelmişti. İkisi de telefonu eline almıştı.
Toplantı odasındaydılar ve ikisi de telefonlarına gelen videoya bakıyorlardı. Akın “Sana da mı video geldi?” diye sorduğunda Alparslan başını salladı. Videonun başında uzun zamandır peşinde oldukları Kunduz denen adam vardı.
En son çıktıkları operasyonda onlar için çok önemli bir adamı almışlardı. Bunun için kudurup video attığını düşünüyorlardı. Videoda çıkacaklardan habersiz telefonu projeksiyona bağlamışlardı. Alparslan videoyu açtığında hepsinin kanı donmuştu.
Akın, Alparslan, Emir ve Turan hepsi elini öyle sıkıyorlardı ki morarmak üzereydi elleri. Bir müddet öyle durduktan sonra video bitmişti. Herkes sinirden kudurmuş şekildeydi. İlk hareket Alparslan’dan gelerek elindeki telefonu fırlatmıştı.
Hepsi bir yere saldırmak istiyorlardı ve ağızlarından bir çok küfür kaçıyordu. 2 saatleri vardı onları kurtarmak için ama onlar sinirden kudurmuş bir şekilde etrafa bağırıyorlardı. Onları kendine getiren Üsteğmen Melih olmuştu.
“Komutanım kendinize gelin yalnızca 2 saatimiz var böyle yaparak zaman kaybedemeyiz,” demişti. Onlar onu onaylarken ne yapacaklarını düşünüyorlardı. Alparslan “Tuğgeneral ile konuşmaya gidiyorum,” dedi. Akın da onunla gitmişti.
İkisi de hemen tuğgeneralin odasına gelmişti. Kapıyı tıklattıktan sonra ‘gel’ emri ile içeri girdiler. Akın olayı anlatıp videoyu izlettikten sonra plan yapmaya başladılar. Tuğgeneral Erdem Şahin “Ne yapmayı düşünüyorsunuz?” diye sordu.
Alparslan “İstediğini verelim komutanım,” dedi. Akın da onu onaylayınca Tuğgeneral “Kardeşleriniz biliyorum ama onu vermek vatanı tehlikeye atar,” dediğinde haklıydı fakat Alparslan da Akın da şuan doğru dürüst düşünecek halde değillerdi. Yürekleri yanıyordu onların.
Akın “Evet komutanım belki vatan zarar görür ama onları sağ aldıktan sonra bir şekilde adamları etkisiz hale getiririz,” dediğinde tuğgeneral başını salladı. Düşünmesi gerekiyordu başka bir yolunu bulması gerekiyordu. Bir yolu olmalıydı.
Bu sırada kızlar da öylece oturuyorlardı. İkisi de zamandan habersiz bir şekilde orada oturuyorlardı. İçeride iki tane adam vardı fakat bir şey yapamıyorlardı. Biraz zaman geçmişti ki kapı açıldı. İçeri farklı bir adam girdi.
O iki adama bir şey dedikten sonra onlar dışarı çıkmıştı. Adam tek kaldığından emin olduktan sonra hemen kızların yanına geldi. İkisine de bakarak “Şimdi ağzınızı açacağım ama ne olur bağırmayın,” dedi. İkisi de başını salladıktan sonra ağızlarını açtı.
“Benim adım Mehmet. Türk askeriyim ve bunların arasında ajan olarak görev yapıyorum fakat uzun bir süre önce onlarla iletişimim koptu,” dedi bir solukta. Sonra hemen devam etti “O iki saat dolmadan bir şekilde iletişime geçeceğim onlarla ama sizden bir ricam var lütfen onu sinirlendirmeyin,” dedi.
Umay “O adam laf demeden duramam ben,” demişti. Piraye, Umay’ın aksine sakin bir şekilde duruyordu. Mehmet “Savcı hanım lütfen yapmayın sizi buradan kurtarmam ve kendimin kurtulması için gerekli bu,” dediğinde Umay başını sallamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT FARKLI HAYAT
Teen Fiction2 Asker, Savcı ve Doktor Birbirinden farklı dört hayatın hikayesi.