UMAY’IN ANLATIMINDAN:
Masayı hazırlarken kapı tekrardan çaldı. Piraye bana bakıp “Yine kim geldi? Sen baksana şu kapıya,” dedi. Başımı sallayıp kapıyı açmaya gittim. Açtığımda karşımda hiç tanımadığım çok güzel bir kız duruyordu. “Buyurun kime bakmıştınız,” diye sordum. Başta Alparslan abiyi soracak sanmıştım ama kız beni şaşırtarak “Yüzbaşı Turan, burada mı?” diye sordu. Başımı olumlu anlamda sallayınca “Şey çağırabilir misiniz?” dedi. Başımı yine sallayınca içeri gidip “Turan Yüzbaşı kapıda bir kız sizi soruyor,” dedim. Kaşlarını çatıp kafasını salladı. Kalkıp kapıya yöneldi bende mutfağa geri döndüm. Oturma odasına döndüğümde Yüzbaşı ve o kız içeri gelmişti. Herkes kızı çok sevecen karşılamıştı. Bir tek Emir Yüzbaşı kıza değişik bakıyordu. Sebebini bilmiyordum. Bu neydi böyle geldiklerinden beri herkes birbirine tuhaf bakışlar atıyordu. Fazla düşünmeyerek mutfağa döndüm. Ben kapıyı açarken Piraye her şeyi hazırlamıştı. Oturma odasına dönüp herkesi masaya davet etmiştim.
Herkes masaya oturduğu zaman Piraye ile birbirimize baktık. İkimizin aklında tek soru vardı bu kadar kişiye kim yemek dağıtacak. Ben mercimek çorbasını, Piraye de karalahana çorbasını alıp geldi. Herkese bakıp “Kimler karalahana çorbası yemek ister?” diye sorunca Teğmen Dursun atlayıp “Ben isterim,” deyince herkes gülmeye başladı. Piraye tabağı alıp koyarken diğerlerine bakmaya başladı. Benim abim hiçbir şey demeden direk tabağı uzatmıştı. Ona da koyduktan sonra Alparslan abi de almıştı. Diğerleri sanırım yemeği bilmediği için mercimek çorbası yiyeceklerdi. Biz de oturunca oturma düzeni aynen şöyleydi; Alparslan abi ile abim masanın birer köşesinde, ben abimin sağ yanında benim yanımda Turan, o kız, Emir, Oğuz ve Selçuk yan yanaydı. Abimin sol tarafında Melih, Dursun, Tarık, Poyraz, Ali ve Piraye sıralanmıştı. Tam yemeği yerken tabaklar bitmeye başlamıştı. Herkese bir şey vermekten yemek yiyememiştik. Yemek bittikten sonra ilk konuşan Turan Yüzbaşı olmuştu. “Ellerinize sağlık,” dedi. Biz cevap veremeden diğerleri de ona katıldı. “Afiyet olsun,” dedik. Piraye ile el birliği ile masayı toplamıştık. Yemek yerken adının Dilan olduğunu öğrendiğim kız da bize yardımcı olmuştu. Mutfağa geçip bulaşıkları yıkarken o kızda bize yardıma gelmişti. Her ne kadar sen misafirsin otur desek de oturmamış yardım etmişti. Piraye kolunu yukarı çekince Dilan “Piraye abla koluna ne oldu?” diye sordu. “Hiç önemsiz bir şey ,” demesine rağmen üstelemişti o da “Bir öküz sıktı önemli bir şey yok,” dediğinde Dilan şaşkınca “Alparslan abi mi sıktı?” diye sorunca “O benim abim bana asla zarar vermez,” dediğinde gülümsedi ve “Peki ya kim yaptı?” diye sorunca “Emir Yüzbaşı,” dedi bıkkınca. Dilan şaşkınca “Emir abi bir kıza zarar mı verdi yok artık,” dedi. Piraye başını salladı ve işine devam etti. Dilan da bana döndü “Ya Umay abla sana bir şey sorabilir miyim?” deyince başımı olumluca salladım. “Akın Binbaşı senin sevgilin mi?” dediğinde Piraye ile birbirimize bakıp güldük. Sonra ben ona bakıp “Hayır abim,” dediğimde kız “Sizin de abiniz var ne güzel,” dedi. Ben ona bakıp “Bir abi az kalır bende iki tane var,” dediğimde Dilan “Allah kolaylık versin,” dedi. Gülümsedim. Piraye, Dilan’a bakıp “Senin abinde sinirli mi bizim öküzler gibi,” sorunca Dilan, “Turan Yüzbaşı benim abim ve evet aşırı sinirli,” dediğinde benim gözlerim şokla açıldı. Piraye’ye baktığımda bana bakıp gülüyordu. Yemekleri hazırlarken birkaç varsayımdan bahsetmiştim. O yüzden gülüyordu. Ben de ona gülünce Dilan anlamış gibi “Sakın bana bizi sevgili sandığınızı söylemeyin,” dediğinde güldük. O da gülümsedi. Mutfağı toplayıp oturma odasına döndüğümüzde tam oturuyorduk ki benim pek sevgili abim “Umay hadi canımın içi kalk da bir çay koy,” dediğinde sinirle abime bakıyordum. Ben tam ağzımı açacakken Piraye “Ben koyarım abi Umay biraz dinlensin,” dedi ona sevgi dolu bakışlarımı yolladım. O da bana gülümseyip mutfağa doğru yol aldı.
PİRAYE’NİN ANLATIMINDAN:
Misafirleri ağırlarken gerçekten yorulmuştum. Tam mutfaktaki işleri bitirmiş oturma odasına geçmiştik ki Akın Abi, Umay’a çay yapmasını söyleyince ben ortaya atıldım. Nedense oturma odasında oturmak istemiyordum. mutfakta oyalanmak hoşuma gidiyordu. Mutfağa girip çay suyunu koyuyordum ki arkamda birinin olduğunu hissettim. Ani bir hareketle arkama dönünce Çağın’ın olduğunu gördüm. Ona bakıp “Buyurun bir şey mi istemiştiniz?” diye sorunca kem küm etmeye başladı. Bende ciddi bir şekilde onu dinliyordum. En sonunda konuşmayı başarıp “Ben dün ki olay için özür dilemek istemiştim,” deyince “Sorun değil,” deyip yanından ayrıldım. Oturma odasına geçtikten hemen sonra o da gelmişti. abim peş peşe gelmemizden dolayı bana hayırdır bakışları atıyordu. Onu takmayarak konuşulanları dinlemeye başladım. Astçavuş Ali, Umay’a bakıp “Umay hanım mesleğiniz nedir?” diye sorunca Akın abinin kaşı direk havaya kalktı. Umay “Öncelikle hanım demenize gerek yok Umay demeniz yeterli. Savcıyım,” dediğinde Ali başını salladı. Sonra bana döndüğünde ağzını açmasına izin vermeden “Doktorum,” diyerek kısa kestim. Bugün ne biri bana bir soru sorsundu ne de ben konuşayım. Herkes sohbet ederken bende etrafı izlemeye başladım. Gözüm Emir de takılı kaldı. Kaçamak gözler ile Dilan’a bakıyordu. Uzun uzun hiç bakmıyordu. Sanırım aşıktı ona. Bakışlarından onu anlamıştım. Peki ya ben neden buna takılmıştım. Neyse diyerek çaya bakmaya gittim. Kızlarda peşimden gelmişti. Hep birlikte çayları hazırlayıp servis etmiştik. O gün o şekilde bitmişti.
Dün akşamın yorgunluğu ile sabah öğlene kadar uyumuştuk. Bugün de Umay ile araba bakmaya gidecektik. İkimizin de ehliyeti vardı ama arabamız yoktu. Bugün gidip bir tane alacaktık. İkimiz ortak kullanacaktık. Abilerimiz sabah erkenden çıkmıştı bizde uyandığımız gibi evden çıkmıştık. Araba almaya gittiğimizde bir çok renkte ve markada araba vardı. Renk olarak aklımızda siyah vardı. Markalara bakarken ikimizin de gözü Range Rover marka araba da takılı kaldı. Birbirimize baktığımızda ikimizde onay verdikten sonra arabayı satın almıştık. İkimizde para biriktiriyorduk mesleğe başladığımızdan beri o yüzden rahatlıkla alabilmiştik arabayı. İşlemleri hallettikten sonra binip abimlerin yanına gitme kararı aldık daha doğrusu abim arayıp oraya gelmemizi istemişti. Araba alacağımızdan haberleri vardı. Görmek istiyorlarmış. Askeriyeye gittiğimizde abimin adını verdiğimde çağırmaya gitmişti kapıdaki asker. Çok geçmeden abimler gelmişti. Abim “Vayy güzel araba,” dedi direk. Akın abi de onu onaylayınca abim “Piraye bence siz benim arabayı alın bunu bana verin,” dediğinde Umay “Oldu başka,” dediğinde gülmüştük. Abim “İyi öyle olsun.” Dedikten sonra hayırlı olsun dileklerini iletti ve görevinin başına döndü. Bizde Umay ile alışverişe çıktık. Bir çok şey almıştık ve doyasıya gezmiştik. Eve dönerken yolda Dilan’ı görmüştük. Biraz sohbet ettikten sonra bize davet ettim. Başta itiraz etse de sonunda kabul etmişti. Toplaşıp eve gittiğimizde kapıda Çağın Emir’i görmeyi beklemiyorduk. Üçümüzde anlamaz bakışlarla ona bakarken bana bakarak “Bunu getirmiştim,” dedi. Tek kaşımı kaldırıp ona bakarken o bana değil de Dilan’a bakıyordu. Dün yaptığım var sayımda haklıydım sanırım. Ama bu varsayım neden moralimi bozuyordu ki benim. Sanırım bazı şeylerin üstünde çok fazla durmamak gerekiyordu. Durunca olay farklı yerlere kayıyordu. Ona bakıp “O ne ki?” diye sorunca aklı ancak başına gelmişti. “Alparslan Binbaşı yolladı,” dediğinde başımı sallayıp elime aldım. Sonrasında direk eve girdim. Kızlarda peşimden geliyordu zaten. Bana verdiği bir kutuydu. İçeri girdikten hemen sonra abimi aradım. “Abi bu gönderdiğin kutu ne?” diye sorduğumda abim “Trabzon’dan gönderildi. İçinde annemle babamın bize yazdığı mektup ve birkaç fotoğraf var. Amcam gönderdi.” Dediğinde sadece yutkundum. Telefonu kapatıp kutu elimde yere çöktüm. Öylece boş boş kutuya baktım bir müddet ve öylece durdum.TURAN’IN ANLATIMDAN:
Dün o yemekte gördüğüm güzel kızı bir türlü unutamıyordum ama unutmalıydım. Ben aşık olamazdım hele ilk görüşte asla. Ben bu yaşıma kadar arkamda iki tane gözü yaşlı kadın bırakıyordum üçüncüsüne hiç gerek yoktu. Ben bunu hiç kimseye yapamazdım. Ben kimseyi sevemezdim.
ÇAĞIN EMİR’İN ANLATIMINDAN:
Dün o yemekte Dilan’ın gelmesini hiç beklemiyordum. Onu görmek bana hiç iyi gelmiyordu. Aşıktım ona hem de yıllardan beri. Ama bunu söyleyemezdim. Bu bana yakışmazdı. En yakın arkadaşımın kardeşine yan gözle bakmak bana yakışmazdı. Her şeyi içimde yaşamalıydım yıllardan beri olduğu gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT FARKLI HAYAT
Jugendliteratur2 Asker, Savcı ve Doktor Birbirinden farklı dört hayatın hikayesi.