TURAN’IN ANLATIMINDAN:
Telefonu kapattıktan sonra yüzümü gören Umay sesi kısık bir şekilde ve korkarak “Abime bir şey mi oldu?” diye sordu. Başımı olumsuz anlamda salladım. “Hayır, abin ile ilgili bir durum yok,” diyebildim. Sesim zar zor çıkıyordu. Biz tim olarak hastaneye geldiğimizde bizim peşimizden bölgeye başka bir tim gitmişti. Sonrasında bir grup terörist gelmişti. Çatışma sırasında askerimiz şehit olmuştu. Bu kaçıncıydı artık saymayı bırakmıştım. Kaç tane daha ailenin ocağına ateş düşecekti. Kaç can daha vatanını korumak uğruna can verecekti. İçimdeki ateş o kadar yüksekti ki. Şu an o dağa gidip bütün şerefsizleri öldürmek istiyordum. Onlar yüzünden komutanım canıyla mücadele ediyor, onlar yüzünden bir ananın yüreğine ateş düşüyordu.
Bunları düşünürken hastaneye varmıştık. Herkes arabadan inmişti ki Umay sendeledi ani refleks ile tutmuştum onu. Yüzüme baktı öylece, ağlamıyordu. Yol boyunca ağlamıştı şimdi ise ağlamıyordu. Onu tutarak içeriye götürdüm. Ameliyathanenin önüne geldiğimizde herkes bir köşeye çökmüş duruyordu. Alparslan binbaşı bizi görünce yanımıza geldi. Önce Baran’a bakıp bir şeyler dedi sonrasında bizim yanımıza geldi. Umay’ı benim kolumdan alınca bir boşluk hissettim bir an. Hemen kendime gelip bir yere çöktüm. Ne kadar öylece oturdum bilmiyorum ama kapının açıldığını duyduğumda başımı kaldırdım. Bir hemşire bize bakıp “Acilen B Rh+ kana ihtiyacımız var,” dediğinde herkes birbirine bakmaya başladı. Derin bir nefes alıp “Benim ki uyuyor,” dedim. Hemşire beni bir odaya götürüp kan almaya başladı. Kan alma işleminden sonra o çıktı. Ben ise bir müddet uzandım öylece. Sonra kalkıp eski yerime gitmeye başladım. Gittiğimde önce etrafı inceledim. Alparslan binbaşı boş boş duvara bakıyor, Baran Dilan’ın omuzuna yaslanmış ağlıyor. Onları görünce bir şey demek istemedim. Çok zordu desteğe ihtiyacı vardı. Onları es geçip diğerlerine bakmaya başladım. Poyraz, Ali, Tarık ve Selçuk yan yana duvara dizilmiş kapının açılmasını bekliyordu. Melih ve Dursun ortalarda gözükmüyordu. Emir’e baktığımda ise Baran ve Dilan’a bakıyordu. Arada da Umay’a. O da benim gibi etrafı inceliyor olmalıydı. Son olarak Umay’a baktığımda oturduğu yerde öylece ağlıyordu. Yanına gittim hemen. Oturduğumda başını kaldırıp bana baktı. Daha doğrusu üzerime. Hale daha üzerimi değiştirmemiştim. Komutanımın kanı hale daha üzerimdeydi. Umay “Üzerindeki kan abimin kanı değil mi?” dediğinde başımı salladım sadece. Bir şey demedi öylece durdu. Bende bir şey demedim, diyemedim. En son dayanamayıp Umay’ın başını omuzuma yatırdım. İtiraz etmemişti. Şuan buradakilerin ne dediği hiç umurumda değildi. Sadece onu düşünüyordum.
UMAY’IN ANLATIMINDAN:
Hastaneye geldiğimden beri içeriden gelecek bir haberi bekliyordum ama gelmiyordu haber. Bir ara bir hemşire çıkıp kan lazım demişti sonrası ise aynı. Ben öylece oturuyorken yanıma biri oturdu. Başımı kaldırdığımda Turan Yüzbaşıydı. Üzerine baktım yine ve “Üzerindeki kan abimin kanı değil mi?” dedim. Beni onayladıktan sonra konuşmadım, konuşamadım. Biraz daha öyle durduktan sonra bir el başımı alıp omuzuna yatırdı. Turan’dı bunu yapan. Sesimi çıkarmadım çünkü ihtiyacım vardı buna. Neden bilmiyorum ama deli gibi ihtiyacım vardı onun desteğine. Biz o şekilde dururken ameliyathanenin kapısı açıldı. Bu sefer Piraye ve Yavuz çıktı içeriden. Hemen onların yanına gittik. Ben daha konuşamadan Alparslan abi “Piraye’m ne olur iyi de, yaşıyor de,” dedi. Piraye “Hayati tehlikeyi atlattı abi. Kalbinin hemen üzerindeydi kurşun çıkarmak uzun sürdü ama başardık. Durumu şu anlık iyi ama uyanınca daha iyi bilgi veririz. Şimdi yoğun bakıma alacağız,” diye uzun bir açıklama yaptı. Derin bir nefes aldım. Benimle birlikte oradaki herkes derin bir nefes aldı. Baran abim yanıma gelip bana sarıldı ve kulağıma “Bırakmadı abim bizi,” dedi. Bir şey demeyerek sarıldım ona. Abimden ayrıldıktan sonra Piraye’ye sarıldım. O da gülerek bana sarıldı. Yavuz bizi görünce ortamı yumuşatmak adına “Hey içeride sadece Piraye yoktu bende vardım,” dedi. Gülümseyip onunda boynuna sarıldım. Ona sarılırken Turan’ın bize bakışlarını gördüm. Kızgındı bakışları ama bana karşı değil Yavuzaydı bu bakışlar ama neden? Bunu sonra düşünecektim. Yavuz’a sarılmamın ardından abimi içeriden çıkarmaya başladılar. Onu yoğun bakıma alırken bende peşinden gidiyordum. Yoğun bakımın önüne gelince Piraye içeri girdi. Biz ise dışarıda kaldık. Bir müddet sonra Piraye çıkıp yanıma geldi “Hadi gel abinin yanına gir,” dedi. Tanıyordu beni, bunu isteyeceğimi tahmin ediyordu. Gülümseyip içeri girdim hemşire bana kıyafetleri verdi. Çıkarken “Sadece beş dakika hanımefendi,” dedi. Başımı salladım ve abimin baş ucuna gidip oturdum. Önce öptüm yanaklarından sonra konuşmaya başladım. “Çok korktum abi sana bir şey olacak diye çok korktum. Kalbim yerinden çıkıyordu vurulduğun haberini aldığımda,” dedikten sonra nefes aldım. “Abi sakın beni bırakma olur mu? Ben senin beni bırakmanı kaldıramam abi. Canım çok yanar,” dedim gözlerimdeki yaşlar ile. Ben daha konuşacakken Yavuz gelip “Hadi Umay çık artık,” dedi. Başımı salladıktan hemen sonra abimi öpüp çıktım odadan. Yavuz beni kolunun altına alıp dışarı çıkardı. Çıkar çıkmaz herkesin gözü bize döndü. Yavuz, Piraye ile benim öz olmayan kardeşimiz olduğu için abimler herhangi bir şey demiyordu onunla sarılmamıza onun bize olan tavırlarına ama diğerleri bu durumu bilmediği için değişik bakıyorlardı bize. Hele ki Turan Yüzbaşı. Yüzünde sinir vardı yine. Bu adamın yüzünde sinir olmadığı bir gün var mıydı merak etmeye başladım. Herkese tek tek bakıp bir yere oturdum. Eksik vardı aramızda, Piraye ve Emir Yüzbaşı yoktu. Piraye’nin hastası vardır belki ama Emir Yüzbaşı neredeydi. Aklımı başka yerlere vermek için bunları düşünmeye başladım. Yaklaşık bir yarım saat sonra Piraye geldi yanıma. Ona baktığımda hem yorgun hem de üzgündü. Abim için değildi bu mutsuzluk farklı bir şey olmuştu belli. “Ay yüzlüm iyi misin ne oldu?” diye sordum bana baktı. “Bir şey yok savcım sadece çok yoruldum,” dedi. Başımla onayladım onu, üzerine gitmek istemedim. Eninde sonunda anlatacaktı nasıl olsa. Piraye ile konuştuktan sonra da Emir Yüzbaşı gelmişti. Piraye onu gördüğü anda ayağa kalkıp “Benim işim var savcım gelirim birazdan,” dedi ve gitti. Emir Yüzbaşı ise sadece arkasından öylece baktı. Bunların arasında bir şey olmuştu ama ne? Bunu sonra Piraye’ye soracaktım. Biraz daha öyle durduktan sonra Alparslan Abi “Meteler timi hadi artık evlerinize gidip dinlenin,” dediği anda Turan Yüzbaşı “Olmaz komutanım Akın Binbaşı uyanmadan hiçbir yere gitmeyiz,” dedi. Herkes de onu onaylayınca Alparslan abi “Oğlum yoruldunuz iyice hadi diyorum gidin dinlenin,” dedi ama kimse oralı olmadı. Herkes bir köşede duruyordu. Baran abim yanıma gelip “Umay artık anneme haber vermemiz gerekiyor,” dedi haklıydı ama elim gitmiyordu onu aramaya. Abime de bunu söyleyince “Benim de gitmiyor ama aramalıyız,” dedi. Bende “Abim uyandıktan sonra arayalım,” dedim beni onayladı. Sonrasında başımı omuzuna koyup oturmaya devam ettim. Aynı bir saat önce Turan Yüzbaşının omuzuna yattığım gibi. Abim başını saçlarımın arasına gömdü ve öylece durmaya başladı. Bende etrafı incelemeye. Dilan abisinin yanında bize bakıyordu. Ona gülümsediğimde o da bana gülümsedi. Timin diğer kalanı ise bir yerlere oturmuş uyuyordu. Emir Yüzbaşıya baktığımda Dilan’a bakıyordu. Piraye dediklerinde haklıydı. Bu çocuk Dilan’a aşıktı. Dilan’dan gözünü çekip Baran abime baktı. Biliyordu onları bakışlarından anlamıştım. Bakışıyla ‘Umarım onu üzmezsin’ diyordu. Benim ona baktığımı fark edince bana baktı sonra ise önüne dönüp zemini izlemeye başladı. Biraz sonra Piraye gelmiş yoğun bakıma girmişti. Girdikten bir on beş dakika sonra çıkıp bize baktı. “Gözünüz aydın uyandı,” dedi gülerek. Nasıl mutlu olmuştum anlatamam. O verdiği haber ile herkes rahatlamıştı. Bir müddet sonra abimi normal odaya almışlardı. Bütün tim geçmiş olsun dedikten sonra evlere dağılmıştı. Abimin yanında biz kalmıştık sadece. Beni her ne kadar eve göndermek için uğraşsalar da inat etmiş gitmemiştim. Abimin yanında kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT FARKLI HAYAT
Teen Fiction2 Asker, Savcı ve Doktor Birbirinden farklı dört hayatın hikayesi.