30. BÖLÜM

2.2K 141 17
                                    

PİRAYE’NİN ANLATIMINDAN;

Bugün kollarımızın asılı olduğu ikinci gündü. Kol kaslarımız hafif hafif ağrımaya başlamıştı. Dayanacak çok daha zamanımız vardı. Dün abimin boynunu bir tık fazla ağrıtmış olmalıyız ki bizi orada bırakıp gitmişti. Döndüğünde boyunluk takılıydı. Şuan karşımızda sinirli bir şekilde duruyordu. Bana bakarak “Piraye hanım siz sanıyor musunuz ki bu yanınıza kalmayacak,” dedi. Benim yerime Umay konuşarak “Çağan abi elinden geleni ardına koyma,” dedi.

Abim gülerek “Görüşeceğiz,” dedi ve sonra diğerlerine dönerek “Vazgeçen var mı?” diye sordu. Hiç kimse yerinden kıpırdamıyordu. Yorulmuşlardı belliydi ama duruyorlardı yine de. Abim gittikten sonra akşama kadar bir daha gelmemişti. Bizde sessizce suyun damlama sesini dinliyorduk. Abim “Şunun sesi beni delirtmeye başladı,” dedi. Erkekler onay verirken Umay ve benden ses çıkmıyordu.

Emir “Sakın bize bu sesin de sizi rahatsız etmediğini söylemeyin bir şoku daha kaldıramam,” dediğinde Umay “Peki demiyorum,” dedi. Abim “Şaşırmayın artık onlar alışık biz bu şekilde eğitimde bir kere durmuşuzdur onlar ise sürekli böyleydiler,” dedi. Abime “Abi sende yani,” dedim.

O gece ilk geceye göre daha zor geçmişti. Sonraki gün abim yanında iki askerle geldi. İkisini de bir yerden tanıyordum ama çıkartamıyordum. Onları tanımaya çalışırken abime “Abi askerleri boş yere görevinden ne ediyorsun?” diye sorduğumda o iki askerden biri konuşarak “Bizim görevimiz sizi eğitmek Piraye hanım,” dediğinde tanımıştım. Umay korku dolu gözlerle bana bakarken bende ona bakıyordum.

Çağan abim “Evet kızlar dünün hesabını bu iki kişi alacak. Ben paslanmışım,” dediğinde şimdi hapı yutmuştuk. Çağan Abim “Hadi ben çıktım,” dedi ve gitti. Turan “Siz ikiniz neden korktunuz?” diye sorduğunda Umay “Çağan abinin idmansız anına denk gelmiştik ve rahatlıkla atlattık ama bunları yenmemiz bir tık zor,” dedi. Ben de bu sırada gelenleri inceliyordum. Pamir “Biraz daha adamları süzersen önce Alparslan abim peşinden Emir adamları kıtır kıtır kesecekler,” dedi.

Belki haklıydı ama benim derdim başkaydı. Bu adamlar sayesinde ellerimizi kurtarabilirdik. Abimin asıl istediği bizim boyun eğmemiz değil savaşmamızdı. Sevgimiz önünde savaşmak. İşte anahtar kelime buydu. Aklıma gelenler ile Umay’a bakarak “Umay eğitimin ilk gününü hatırlıyor musun?” diye sordum. Umay bir müddet durdu düşündü.

Sonrasında “Evet hatırlıyorum,” dedi. Tekrar durduktan sonra “İlk kuralı uygulamamızı istiyor,” dedi. Başımla onayladım onu. Diğerleri ne dediğimizi anlamak için bakarken Umay’a “O zaman ne yapıyoruz?” diye sordum. Umay kendinden emin bir şekilde “Tabi ki de uyguluyoruz,” dedi. Güldüğümde abimin getirdiği adamlar bize bakıyordu.

Umay “Hangisi senin için uygundur?” diye sordu. Bir müddet durdum ve “Sen sağdakini daha iyi halledersin, ben soldakiyle ilgilenirim,” dedim. Turan “Aklınızdan ne geçiyor sizin?” diye sordu. Cevap vermek yerine adamların bize yaklaşmasını bekledik. Adamlar bizim dediklerimizin aksine gelmişti. Güçlü askerlerdi. Yenmek zor olacaktı elleri bağlıyken tabi ki. Adam iyice yaklaştığında Umay “ŞİMDİ,” diye bağırdı.

Dün abime yaptığımız gibi ayaklarımızı boyunlarına sardık. Fakat bu sefer yere sermek yerine onlardan destek alarak yukarıda ellerimizi çözmeye çalıştık. Demir bir kelepçe ile bağlamıştı bizi. Bundan kurtulmak daha zordu bu şekildeyken ama başarabilirdik. Boyunlarını kilitlediğimiz askerler debelenirken Umay “Ne ile açmayı planlıyorsun?” diye sordu.

“Klişe yöntem olan saç tokası ile tabi ki. Sen?” diye sordum. O da “Elimde çözebileceğim bir şey yok,” dedi. Bu sırada yaptığım topuzu sağlamlaştırmak için taktığım tel tokayı almaya çalışıyordum. Asker debelenmese her şey daha kolay olacaktı. Umay’a “Adamı kaçırmamaya bak ben açarsam kurtulacaksın,” dedim. Emir “Orayı o şekilde açabileceğini mi sanıyorsun?” diye sorduğunda cevap bile vermemiştim.

DÖRT FARKLI HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin