UMAY’IN ANLATIMINDAN:
Dün aşırı güzel geçmişti. Bizimkilerden ayrıldıktan sonra arabada biraz sohbet edip eve geçmiştim. Güzel bir gündü gece abimlerle sohbet ettikten sonra yatmıştık. Bu sabah daha enerjik uyanmıştım. Tatil günümdü bugün. Hedefimde evde oturup davalara çalışmak vardı. Uyandığımda mutfağa gidip kahvaltı hazırladım. Piraye de yanıma geldiğinde birlikte el birliği ile hazırlamıştık. Abimler sabah erkenden kalkıp gitmişti. Kız kıza kahvaltı yapıyorduk. Kahvaltıda havadan sudan sohbet etmiştik. Piraye “Savcım masa sana kaldı benim nöbetim var acil çıkmalıyım,” dediğinde yalancı sinirle ona baktım. O da yanaklarımdan öpüp gitti. Pislikti bu kız ama seviyordum onu. Masayı topladıktan sonra yemek masasına dosyalarımı serip çalışmaya başladım. Yaklaşık üç saat çalıştıktan sonra nihayet dinlenmek için masadan kalkıyordum ki kapı çaldı. Saat daha erkendi abimler gelmezdi. Piraye de ancak akşam geç bir vakitte gelirdi. O zaman kim gelmişti? Bunu ancak kapıyı açarak öğrenebilirdim. Kapıya gittiğimde kimi göreyim benim biricik görümcem ve onun biricik arkadaşı. Onları içeri davet ettiğimde Dilan “Davetsiz geldik umarım işin yoktur,” dediğinde “Dosyalarla uğraşıyordum iyi ki geldiniz,” dedim. Gülümseyip odaya geçtik. Çok geçmeden abim aramış akşama bütün timin bize geleceğini söylemişti. Bu tim neden sürekli bizim evdeydi diye sorguluyordum şuan. Adamlar haftada bir bizim evde toplanıyorlardı. Gelmeleri sıkıntı değildi de açtı bunlar doyuramıyorduk ki. Oflayarak kızlara baktım “Geldiğinize göre kalkın yemek yapalım akşama tim buradaymış,” dediğimde Dilan “Ey yeter ha bir dursunlar nedir bu sürekli bir toplanma hali,” dediğinde hep birlikte güldük. Mutfağa geçip güle eğlene yemek yapmıştık. Akşama abimlerin gelmesine yakın masayı kurup onların gelmesini bekledik. Bugün ki gelmelerinin sebebi Oğuz kız arkadaşına evlilik teklifi etmişti bizde bunu kutlayacaktık. Dışarıda kutlamak yerine burada kutlamak istemişlerdi. Bunlar böyleydi işti. Hepsine tek tek alışmıştı ama Turan’a daha fazla. Bunları düşünürken gelmişlerdi. Onları içeri aldıktan sonra Oğuz’u tebrik ettim. Kızlarda tebrik ettikten sonra abim “Ben açım hadi yemek yiyelim,” dediğinde herkes onu onayladı. Dedim ya bunlar aç aç doyuramıyoruz bunları. Onlar masaya geçtikten sonra ben çorbaları koymaya başladım. Bu sırada Alparslan abi “Piraye nerede gelmedi mi?” diye sordu. Bende “Nöbeti vardı onun geç gelir herhalde,” dedim. O başını salladı. Yemek yemeye başladıktan bir müddet sonra kapı çalmıştı.
PİRAYE’NİN ANLATIMINDAN;
İşten çıktıktan sonra bitkin bir şekilde eve gitmiştim. Günüm yoğun geçmişti. Nöbeti devredeceğim meslektaşımda geç gelince iyice yorulmuştum. Kapıyı çaldığımda güzel giyinimli bir Umay ile karşılaştım. Bitkin gözlerle ona bakıp “Lütfen bana misafir olduğunu söyleme,” dediğimde masumca gülümsedi. Omuzlarım çökmüş bir şekilde içeriye girdim. Misafir gelmesi sorun değildi ama yorgun bir halde misafir çekilmiyordu. Masanın olduğu yere geldiğimde karşımda bütün timi görmeyi tabi ki bekliyordum. Bizim eve başka misafir gelmesi imkansız gibi bir şeydi zaten. Herkese selam verdikten sonra Umay’a “Savcım bugünlük bana da sen servis yapsan olur mu?” diye sordum masumca. Gülümseyip bana da servis açtı. Masadaki sohbete neredeyse hiç katılmamıştım. Cidden çok yorgundum ve yemek yiyip dinlenmek istiyordum. Bu ne kadar mümkün olmasa da. Yemek yeme faslı bittikten sonra hep birlikte bahçeye geçtik. Bugün bana iş yaptırmıyordu Umay. Yorgun olduğum zamanlarda bir şey yaptırmıyordu. Etrafımdakilerin konuşmasını dinlerken kızlar çayları ikram etti. Bu sırada evin önünde bir ışık belirdi. Araba geçiyordur diye çok takmamıştım. Fakat ışık uzun süre durunca dikkat kesildim. Araç bizim evin önünde duruyordu bunu anlıyordum ama kim neden gelmişti.
Biraz daha baktıktan sonra arka bahçeye doğru bir gölge gelmeye başladı. Abime “Abi galiba birisi geliyor,” dediğimde o da oraya bakmaya başladı. “Kim lan bu saatte?” diye sorduğu onda karartı kendini gösterdi. Onu görmemle birlikte gözlerimi şaşkınca açmam bir olmuştu. Şaşkınlığı üzerimden hızlıca atıp ayağa kalkıp ona doğru koştum. O da elindeki bavulu bırakıp bana doğru koşunca sıkıca sarıldık. Şuan eminim ki herkes bize şaşkınca bakıyordu. Ben sarılmaya devam ederken Pamir “Şuri biraz daha sıkmaya devam edersen ben hayatta olmaya bilirim,” dedi. Hemen ondan ayrıldığımda Umay koştu sarıldı. Umay koşarken Pamir “Loresima,” dedi. Lazca kelimeler kullanmayı seven kardeşim hepimize birer lakap bulmuştu. Benden uzun sarılması üzerine ben “Çoraşk’imi hemen bırak yoksa seni gebertirim,” dedim. Umay “Ansaeri benimdir,” dediğinde Pamir “Aaa ama kızlar benim için kavga etmeyin,” demişti. Biz gülerken abimler gelip sarıldı. Bu sırada gözüm Turan’a takılmıştı. Pamir’e öldürücü bakışlar gönderiyordu resmen. Emir’in de kaşları çatılmıştı ama onu çok takmıyordum. Abim tam timini tanıtacakken “Abim sence ben onları tanımıyor olabilir miyim?” dedi beni göstererek. Abim “Tabi nasıl unuttum ben onu,” dediğinde ikisine de ters bir bakış attım. Pamir gelip anlımdan öptü hemen öyle yapınca yumuşayacağımı iyi biliyordu çünkü. Bu hareketi üzerine Umay bakış atınca “Loresima kıskanma gel buraya,” dedi. Tam yaklaşmıştı ki bir yumruk darbesi ile yere yapıştı. Evet Turan ilk yumruğu atmıştı. İkisi de birbirine vuruyordu. Pamir tekvando biliyordu ve bunların kavgası hiç iyi sonuçlanmazdı. Herkes onları ayırmaya çalışırken ben duruyordum. Benimle birlikte abimde duruyordu çünkü onu o şekilde durdurmayacağımızı ikimizde biliyorduk. En son ben “PAMİR, TURAN HEMEN KAVGA ETMEYİ KESİN,” diye cırladım. Etrafımdakiler bana bakarken ben gülümsedim. Çünkü benden çıkmasını ümit etmedikleri bir ses çıkmıştı benden. İkisi de durmuştu. Ben Pamir’i alırken Umay da Turan’ı almıştı. Uzak oturmuşlardı ama benim pek sevgili Pamir’im durur mu hemen laf sokacaktı. “Lan sen kim bana yumruk atmak kim?” dediğinde baygın bakış atıp Turan’ın konuşmasına izin vermeden “Umay’ın sevgilisi olarak atma hakkına sahip,” dedim. Pamir “Lan bu çocuk o mu?” diye sorunca başımla onu onayladım. Sonra Turan’a dönerek “Kıskanacağın bir durum yok ortada bu gördüğün Pamir Eyüboğlu. Yani benim bugüne bugün ikizim,” dedim. Herkes şaşkındı çünkü ikizim olduğunu bilmiyorlardı. Gerçi biraz daha görmeseydim bende unutacaktım ya. Turan “Senin ikizin olması Umay’a sarılabileceği anlamına gelmez,” dediğinde haklıydı. Pamir “Bak kardeşim Umay’ı herkesten kıskan ama benden kıskanma çünkü biz üçümüz resmen üçüz gibi büyüdük,” dediğinde Akın abi “Evet hepimiz kardeş gibi büyüdük kimse kimseye yanlış gözle bakmaz burada,” dediğinde Turan rahatlamıştı. Biz onların yüzüne pansuman yaparken Tarık “Ya ben bir şeyi merak ettim. O birbirinize söylediğiniz kelimelerin anlamı ne?” diye sordu. Biz tam konuşacakken Emir “Ansaeri asi, Loresima papatya, Çoraşk’imi ışığım, Şuri nefesim demek,” dediğinde Pamir “Sen Karadenizli misin?” diye sordu. Emir sanırım kimsenin bilmediği bir şeyi söyledi o an. “Annem Trabzonluydu ondan biliyorum,” dediğinde herkes şaşkınca bakmıştı çünkü. Abim “Neden hiç söylemedin?” diye sorunca “Annemden bahsetmeyi sevmem biliyorsunuz komutanım,” dediğinde abim başını salladı. Sonra Turan “Madem öyle tam anlamıyla tanıtsın kendini Pamir de bizde onu tanıyalım,” dedi. Bunun üzerine Pamir “Neyi tanıtıyım bilmiyorum ama şey diyebilirim. Hakimim yani Loresima’nın üstüyüm,” dediğinde Umay “Ay haspam,” dediğinde gülümsedim. Melih “Hangi üniversiteden mezunsun?” diye sordu. Pamir “İstanbul Üniversite,” dedi. Sonrası ise genel sohbetten geçti. Saat iyice ilerleyince tim hazırlanıp bir bir evlerine gitti. Geriye bizim ev ahali kalınca kafalarda tek bir soru vardı. Pamir nerede yatacak? Abim direk “Asla odama almam onu koltukta yatsın,” dedi. Bende abime bakıp “Cık cık ne kadarda hain bir abisin sen öyle ben alırım ikizimi odama,” dediğimde abim “Lan hain ben mi oldum yine saçmalama,” dedi. Biraz atıştıktan sonra Pamir ile ben benim odama gitmiştik. Evde dört oda vardı ve Pamir gelince işler karışmıştı. Bugünlük burada kalacaktı sonrasında ya ben Umay ile odayı birleştirecektim ya da Pamir ile aynı odada yaşam sürecektim ona karar verecektik artık. Pijamaları giyinip yatağa geçtiğimiz gibi kapı açıldı. İçeri Umay girdiğinde bu gece uyku olmadığını anlamıştım. Pamir’i görünce yorgunluk gitmişti zaten uykusuz kalsam da bir sorun olmayacaktı. Bu gece burada ne dedikodular dönecekti Allah bilir. Gece geç saatlere kadar oturmuştuk ama sabah erkenden uyanmıştık. Alışkanlık olmuştu artık. Aynı şekilde Pamir de uyanmıştı. Evde henüz kimse uyanmadığı için sessizce kahvaltı hazırlıyorduk ki Pamir “Ay ben sıkıldım bu sessizlikten azcık hareket katalım şu eve ya,” dediğinde ona emin misin bakışları atıyordum. Çünkü en ufak gürültüye abim ve Akın abi uyanırsa kıyamet alameti demektir. Pamir’e “Çonaşk’imi emin misin abim bizi öldürebilir,” dediğinde bana ne yaptı. O zaman katacaktık hareket başka çaresi yoktu. Pamir “Şu ses sistemine bağlasana benim telefonu,” dediğinde bütün evi başımıza yıkmak istediğini anladım. Telefonu bağladıktan sonra en son ses seviyesini açtı ve şarkıyı başlattı. Çalan şarkı Salih Yılmaz’dan Şelale’ydi ve çok geçmeden şarkıya bizde uymuştuk. Çok geçmeden abimler yukarıdan bağırmaya başladı. Önce benim abim “Lan kısın şunun sesini aşağı gelirsem gebertirim hepinizi,” dedi peşinden Akın abi “LAN BU SES NE?” diye cırladı. Hemen ardından Umay “O ŞARKIYI AÇANIN BEN,” dedi ve hemen ardından üçüde karşımızda sinirle bize bakıyorlardı. Pamir sakince şarkıyı kapattı ve bana döndü. “Hakkını helal eyle kardeşim,” dedi bende “Sende helal eyle kardeşim,” dediğimizde abim sabır diliyordu. Umay ise “Lan bari beni uyandıraydınız hayvanlar nasıl korktum biliyor musunuz?” dedi. Şarkıdan önce lisede yaptığımız bir cırlama ses kaydı vardı onu açmış olabiliriz. Yani biraz sinir bozucu ve uyuyan için travma oluşturabilir ama o da bizim gıcıklığımız olsun öyle değil mi? Biz kahkaha atarken abim “Pamir sen şu tayin işini iptal etsen mi çekilmezsiniz,” dediğinde hepimiz kahkaha attık. Gerçekten bir araya gelince çekilmez olabiliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT FARKLI HAYAT
Teen Fiction2 Asker, Savcı ve Doktor Birbirinden farklı dört hayatın hikayesi.