8. BÖLÜM

4.5K 211 2
                                    

                                                                                                                                                                                                    PİRAYE’NİN ANLATIMINDAN:

Trabzon’a geleli iki saat olmuştu. Gelir gelmez eve geçmeden mezarlığa gitmiş annemle dertleşmiştim şimdi ise eve gelip temizliğe başlamıştım. Herkese iki günlüğüne geldim demiştim ama daha uzun bir iki haftalığına gelmiştim buraya. Senelik iznimi geçen yıl kullanmadığım için Mardin’e geldiğim gibi kullanmak istemiştim. Şimdi de buradaydım. Evi temizlemem bitmişti tam markete gitmek için evden çıkıyordum ki telefonum çaldı. Cenk Bey arıyordu. Trabzon’a geldiğim haberi çok çabuk yayılmıştı demek ki. Cenk Bey bizim oteli işleten biriydi. Abim ve benim hayallerimiz olduğu için aileden kalan oteli başkası işletiyordu. Trabzon’a geldikçe ilgileniyorduk orayla. Daha fazla bekletmeyerek telefonu açtım. Birkaç şeyden bahsettikten sonra telefonu kapattık. Kapatır kapatmaz abim aramaya başladı. “Efendim binbaşım,” dediğimde abimin bana cevap vermesini beklerken birine emir verdiğini duydum. O askerleriyle konuşurken bekledim. Çok sürmeden bana cevap vermişti. “Güzelim nasılsın?” diye sorunca derin bir nefes aldım ve “Nasıl olayım işte abi her zamanki gibi,” dediğimde abim “Piraye durma orada gittin gördün gel hemen buraya,” dediğinde haklıydı ama ben burada kalmak istiyordum. Abimin içi rahat etmeyecekti bunun farkındaydım. Ne yapsam, ne desem de abimi ikna etsem diye düşünürken aklıma yayla evi gelmişti. Annemle babamın bize bıraktığı yayla evi. Abime “Abi bak aklıma ne geldi. Sizin tim ile izin alıp buraya gelsenize. Hem yayla evine gideriz neresiymiş görürüz orayı,” dediğimde abim “Hepimiz izin alabilir miyiz bilmiyorum ama konuşurum bizimkilerle hayır diyeceklerini sanmıyorum. Sen Umay’a haber ver,” dediğinde içten bir şekilde gülümsedim. Abim böyle dediyse kesin izin alırdı ve gelirdi. Tanıyordum onu. Biraz daha konuştuktan sonra telefonu kapattık bende markete gidip alışveriş yapmıştım. Bu sırada da Umay’a söylemiştim. Bugün olan olayları da öğrendikten sonra kapatmıştık telefonu. O Bora denen herif ne diye gelmişti ki şimdi. Bir rahat vermeyecek miydi? Peki ya Turan’ın onu görüp karışması. İnsanlık için de yapmış olabilirdi ama başka bir şey de olabilir. Akın abi hastanedeyken Umay ile de baya ilgilenmişti. Bunu sonra detaylıca sorgulayacaktım. Şimdi Meryem Teyzeyi (Umay’ın annesi) ziyaret etmem lazımdı. Zaten evlerimiz yan yanaydı. Hemen oraya gidip kapıyı çaldım. Çok geçmeden kapıyı Fatma Teyze açmıştı. Anlaşılan bizimkiler yine toplanmış sohbet ediyorlardı. Fatma teyze beni görür görmez sarılmış içeri almıştı. Bütün teyzelerimin elinden öptükten sonra sohbete başladık. Meryem Teyze Akın abiyi biliyordu ama ufak bir sıyrık olduğunu sanıyordu. Söylemek istememiştik fazlasını. O yüzden şuan bu kadar iyi ve rahattı. Akşam üzeri teyzelerimden ayrılıp eve geçince telefonum çaldı. Abim arıyordu direk açtım. Açar açmaz abim “Yatakları hazırla hep birlikte geliyoruz,” deyip telefonu kapattı. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Direk yatakları hazırlamaya başladım. Başlamasına da hepimiz bu eve sığacak mıydık? Minik bir hesaplama ile herkesi sığdırmıştım eve. Yayladaki ev bu evden biraz daha büyüktü. Abim ile fotoğraflarına bakmıştık gelmeden önce ama henüz gitmemiştik. Onlar gelene kadar koltukta birazcık uyumuştum. Mardin’den Trabzon’a dört saatte ancak gelebilirlerdi. Uyumadan önce Meryem Teyze de söylemiştim. Umay ve abileri orada kalırdı. Diğerlerini bizim evde yatırırdım. Benim misafirimdi onlar ne de olsa. İki saatlik uykunun ardından uyanmış onları beklemeye koyulmuştum. Bu sırada film izliyordum. Filmin sonuna doğru kapı çalmıştı. Üzerimi düzeltip kapıyı açmaya gittim. Kapıyı açtığımda önümde on tane adam ve bir tane de güzel kız duruyordu. En önlerinde abim vardı. Abime sarıldıktan sonra herkesi içeri davet ettim. Umaylar direk evlerine geçmişti. Gece yarısı olmuştu haliyle buraya gelip vakit kaybetmek istememiş direk evlerine geçip uyumuşlardı. İçeri girenlere baktığımda hepsinin uykusuz olduğunu gördüm. Abime bakıp “Her yere yatak serdim abi istediğiniz odaya geçip yatın,” dediğimde abim “Sen o işi bize bırakma de bize bir yer oraya yatalım biz,” dediğinde başımı salladım. Kısa bir düşünmenin ardından. Alt katta olan misafir odalarının birine Melih, Dursun ve Oğuz’u yatırdım. Diğerine ise Selçuk, Poyraz ve Ali’yi yatırmıştım. Odalardaki yataklar çift kişilikti. İki kişi yan yana bir kişide yerde yatıyordu. Yer yatağı açmıştım onlara. Kalanlar ile üst kata çıktığımda Dilan’a bakıp “Dilan sen benimle annemlerin odasında kal,” dedim başını salladı. Ona odayı gösterdikten sonra kalanlara baktım. “Turan Yüzbaşı ve Üstçavuş Tarık siz abimin odasına,” dediğimde abim bana “Lan ben neden senin odanda yatıyorum,” dedi. Kimle yatacağına değil de benim odamda kalacağına takılması nedense beni şaşırtmamıştı. Abime “Abiciğim istersen sana oturma odasında yatak açayım Emir Yüzbaşı tek kalsın orada,” dediğimde abim sabır çekip benim odama geçti. Aslında benim odamda kalması sorun değildi ama odasını askerlerin görmesini istemiyordu. Fakat yapacak bir şey yoktu artık. Onlar odasına geçtiğinde bende odama geçtim. Dilan üzerini değişmiş yatağın üzerinde oturuyordu. Bana bakıp “Alparslan abiyi kiminle yatırdın?” diye sorunca gülerek “Benim odamda Emir Yüzbaşı ile yatıyor,” dediğimde o da güldü. “Sabaha sağ çıkarlar değil mi o odadan?” dediğinde gülüp cevap vermedim. Yatağa geçtim ve uyumaya başladık. Sabah erkenden uyanmıştım. Üzerimi giyip bahçeye çıktığımda Meryem Teyze ile karşılaştım bana bakıp “Piraye güzel bir kahvaltı hazırlayalım da bunlar tek masaya sığmaz ne yapacağız?” diye sorunca düşündüm bir müddet. Sonra “Senin salondaki büyük masayı ve bizim evdeki büyük masayı bahçeye taşıyalım birleştirelim o şekilde sığarız herhalde,” dedim. Başını salladı ve işe koyulduk. Ben bir yandan bir şeyler hazırlarken Meryem Teyze de evinde hazırlıyordu. Sonuçta her şeyi birleştirecektik. Her şey hazır olduktan sonra masaları çıkarmak kalmıştı. Meryem Teyze yardıma gelmişti bana önce bizim evden çıkaracaktık masayı. Tam ikimizde tutmuş kaldırıyorduk ki Meryem Teyzeyi biri kenara çekti ve karşıma geçti. Başımı kaldırdığımda Emir’i gördüm. Bir şey demeyerek yardımcı oldum ve dışarıya çıkardık. Onunla konuşmak istemediğim için sadece başımla teşekkür ettim. Meryem Teyzenin evindeki masayı da çıkarınca o sandalyeleri taşırken bizde masayı doldurduk. Meryem Teyze Emir ile konuşurken bende abimi uyandırmaya gittim. Odaya girdiğimde abimin Emir için koyduğum yastığa sarıldığını gördüm. Gülmemeye çalışarak abimi uyandırdım. Uyanınca “Günaydın binbaşım da bakıyorum yastığı çok sevmişsiniz,” dediğimde abim başta idrak edemedi sonra kucağına bakınca anladı. Bana sinirli bakarken ben devam ettim “Kokusu hoşunuza gittiyse yaylaya da götürelim,” dediğim gibi yastığı bana fırlatması bir olmuştu. Kahkaha atarak odadan çıktığımda biriyle çarpıştım. Başımı kaldırdığımda Emir’i görmüştüm. Onu görmemle gülümsemem soldu. Abim odadan çıkınca ben merdivenlerden koşarak indim. Sonra aşağıdan yukarı doğru “Abi herkesi uyandırmak sana düştü,” diye bağırınca abim yukarıdan “Gerek kalmadı zaten senin bağırmana uyanmışlardır,” diye bağırınca benim değil de onun bağırmasına herkes uyanmış odasından çıkmıştı. Ben daha fazla bir şey demeyerek bahçeye çıktım. Çok geçmeden herkes gelmişti. Onlar masaya oturduktan hemen sonra ben, Umay ve Dilan servise başladık. Ben bir grubun çayını dökerken, Umay başka demlikle çay demliyordu ki haklıydı. Ben doldurduktan sonra Dilan bardakları masaya taşıyordu. Bu arada az önce Meryem Teyze gelini ile tanışmıştı. Her ne kadar Turan sinirli sinirli baksa da olay çıkmadan tanışabilmişlerdi. Kahvaltı gayet şen şakrak geçmişti. Kahvaltıdan sonra sıra toplama ve yıkamadaydı. Sonrasında yaylaya çıkacaktık. Erkekler masadan kalkarken Umay, Dilan ve ben bakışıyorduk. Meryem Teyzeye iş yaptıracak değildik ya. En sonunda ben “Umay sen Dilan ile sizin evinkileri topla ve yıka bende bizim evinkileri toplayayım,” dediğimde ikisi de beni onayladı. Ben bizim tarafı toplarken abim yanıma geldi. Ona baktığımda “Piraye ben gidip bir minibüs kiralayayım bu kadar kişiyi nasıl götüreceğiz,” dediğinde onu onayladım. Sonra ise “Abi sen gitme Cenk’i ara o gönderir kafilelere giden araçlardan birini,” deyince beni onayladı. O Cenk ile konuşurken bende masayı toplamış, bulaşıkları yıkamaya başlamıştım. Bulaşıkları yıkamak bittiğinde masayı içeri almak için bahçeye çıkacaktım ki masa içeri alınmış ve düzeltilmişti. O zaman geriye tek bir iş kalıyordu. O da odaları toplamak. Misafir odalarından başlayıp bütün odaları toplamıştım. Bunlar neredeyse iki saatimi almıştı. Bahçeye çıktığımda herkes hazır bir şekilde beni bekliyordu. Umay sitem ederek “Hiç gelmeseydin Piraye biz beklerdik,” dediğinde sinirle ona bakıp “Gelip yardımcı olsaydın o zaman bacım,” dedim. Sustu haklıydım çünkü. Herkes arabaya binerken abime bakıp “Abi kemençeni de alsana belki bize bir şeyler çalarsın orada,” dediğimde başta itiraz eder gibi oldu sonra ise “Tamam hadi koş getir,” dedi. Ya Allah rızası için kendin gidip alsan incilerin mi dökülür yani. Söylene söylene kemençeyi alıp çıktım odadan. Arabaya bindiğimde yola çıkmaya hazırdık. Gideceğimiz yayla Maçka’daki Şolma Yaylasıydı. Abim arabayı sürerken ben yanında oturuyordum. Arkama doğru bakınca oturma düzeni aynen şöyleydi. Dilan ve Umay yan yana onların arkasında Turan ve Emir. Onlarında arkasında Akın abi ve Baran abi oturuyordu. Arka dörtlüde ise Oğuz, Tarık, Selçuk ve Poyraz oturuyordu. Tekli koltuklarda ise arka arkaya Dursun, Ali ve Melih oturuyordu. Sıkıcı yolculuk yaparken abime baktım. Elini direk radyoya attı ve müzik açtı. Çalan şarkı Umay ile birbirimize bakmamızı sağlamıştı. Lisede koridorun ortasında bağıra bağıra söylediğimiz şarkıydı. İkimizin gülmesini sağladı. Sonrasında ikimizde eşlik etmeye başladık. Sesimiz çok güzel değildi ama eğlenmek bedavaydı. Çalan şarkı Şevval Sam/ Çay Elinden Öteye;
“Çay elinden öteye
Gidelum yali yali
Gidelum yali yali
Gidelum yali
Sirtındaki sepetun
Ben olayım hamali
Ben olayım hamali
Ben olayım ha
Sirtındaki sepetun
Ben olayım hamali
Ben olayım hamali
Ben olayım ha
Sepetunun ipleri
Keseyi omuzuni
Keseyi omuzuni
Keseyi omu
Aç beyaz peştemali
Bir göreyum yuzuni
Bir göreyum yuzuni
Bir göreyum yu
Aç beyaz peştemali
Bir göreyum yuzuni
Bir göreyum yuzuni
Bir göreyum yu
Menşure dedukleri
Kız sen misun, sen misun
Kız sen misun, sen misun
Kız sen misun, sen (He benum)
Alemun dilindesun
O kadar güzel misun? (Öyle diyiler)
Eydum funduk dalini
Gel teşire teşire (Geliyrum)
Aduni bilmeyirum
Adun olun Menşure (E hadi olsun)
Funduk toplamak için
Eydum funduk dalini
Ben acirum acirum
Menşure'nin hâlini
Bize…”
Şarkı bittiğinde herkes şaşkınca bize bakıyordu. Biz de Umay ile kahkaha atıyorduk.

DÖRT FARKLI HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin