Olaylı bölüm yazmaya uğraşırken yine eğlenceli bir bölüm yazdım 🙂 istemeden oluyor bunlar. Hepsi beynimin suçu.
ÇAĞIN EMİR’İN ANLATIMINDAN;
Sevdiğim, uğruna ölümü bile göze alacağım kadın kucağımda öylece hareketsiz yatıyordu. Elim kolum bağlı bir şekilde duruyordum. Sevdiğime hiçbir şey yapamayarak. Herkes suskundu ve ona bakıyorlardı.
O ise öylece kucağımda yatıyordu. Bağıramıyordum, ağlayamıyordum yalnızca öylece duruyordum. Bir elim yarasının üzerinde diğer elim ise saçlarının arasında öylece duruyordum. Ne kadar süre öylece durdum bilmiyorum.
Ambulans gelmişti. İşte şimdi almışlardı sevdiğim kadını ellerimden. Götürüyorlardı onu benden. Piraye’yi ambulansa bindirirlerken ben etrafa bakmaya başlamıştım. O şerefsizi götürmüşlerdi. Kalanlar ise çökmüşlerdi.
Pamir bana dokunana kadar donuktum. Pamir “Hadi gel peşine gidelim,” dedi. O da çökmüştü. Bir şey demeden arabaya bindim. Arabayı kim sürdü? Hastaneye nasıl geldik? Bu soruların cevabını bilmiyordum. Hastaneye geldiğimizde Piraye’yi ameliyata almışlardı.
Ameliyathanenin kapısında öylece beklerken gözüme dedesi ilişti. Sanırım sadece benim gözüme ilişmemişti çünkü Pamir üzerine yürüyordu. Ben ne yapacak diye bakarken yakasına yapıştı. Sonrasında ise bağırmaya başladı. “BENİM KARDEŞİM SENİN YÜZÜNDEN ORADA,” dedi önce.
Birileri ayırmaya çalışırken ben kılımı bile kıpırdatmıyordum. Şuan umurumda olan tek şey Piraye’nin iyileşmesiydi. Ben öylece dururken Pamir tekrar “DEFOL GİT BURADAN. BİR DAHA NE BİZİM HAYATIMIZA KARIŞIN NE DE YANIMIZA GELİN DEFOLUN,” dedi. Piraye’nin anneannesi bir şey diyecekken Alparslan komutan “Ağzınızı bile açmadan gidin,” dedi sert bir dille.
Onlar daha fazla bir şey demeden giderken ben Pamir’in yanına gittim. Yere çökmüştü. Ona “Ayağa kalk ve güçlü dur yoksa Piraye’den fırça yersin,” dedim. Pamir “Ben alışkınım ondan fırça yemeye sen kendi haline bak,” dedi. İkimizde çökük durumdaydık.
Bende Pamir’in yanına yere çöktüğümde Umay geldi yanımıza o da çöktü yere. Öylece yere çökmüş bir şekilde gelecek haberi bekliyorduk. Yine zamanı bilmiyordum. Ne kadar olduğunu bilmediğim bir sürede Yavuz çıktı ameliyathaneden.
Biz hemen ayağa kalktığımızda Yavuz “Hayati tehlikesi yok. Bugün uyutacağız sabaha uyanır,” dedi. Hepimiz derin bir nefes aldık önce. Çok şükür ki iyiydi o çok şükür. Herkes rahatlarken aklıma gelen tek bir şey vardı. Onu bu hale getiren kişi.
Piraye yoğun bakıma alındıktan sonra kimseye bir şey demeden hastaneden çıkıyordum ki Turan, Umay ve Pamir peşimden geldiler. Umay “Bizsiz bir yere gidemezsin,” dedi. Pamir “Benim kardeşimi o hale sokanı tek başına haşat edemezsin,” dediğinde burukça gülümsedim.
Ben şoför koltuğuna geçtiğimde onlarda diğer yerlere geçtiler. Turan “Nerede bulacağız?” diye sorduğunda ben “Bulurum ben,” dedim. Telefonu çıkarıp yakın bir arkadaşımı aradım. Biz oradayken ya alınmıştı ya da kaçmıştı. Bunu öğrenmem gerekiyordu.
O kadar askerin içinden kaçmış olabileceğini düşünmüyordum ama emin olmam gerekiyordu. Telefonu açtığında ne soracağımı tahmin eder gibi “Sorgusu bitmek üzere,” dedi. Ben “Sorgudan sonra onu güzel bir yere al,” dedim.
Arkadaşım “Emir başımı yakacaksın kardeşim,” dediğinde ben “Merak etme bir şey olmaz. Ben kendi başımı yakarım,” dedim. Arkadaşım bir şey demeden tamam deyip telefonu kapattı. Pamir “Nereye gidiyoruz?” diye sordu. Turan “Çağın’ın şerefsizleri dövdüğü yere,” dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT FARKLI HAYAT
Teen Fiction2 Asker, Savcı ve Doktor Birbirinden farklı dört hayatın hikayesi.