PİRAYE’NİN ANLATIMINDAN:
Dün neye uğradığımı şaşırmıştım. Sabahında teyzem gelmiş bana görücü getirmişti. Öğleden sonra bana buldukları kişinin Emir olduğunu öğrenmiştim. Sonrası ise daha da karışıktı. Dün söylediklerimden sonra abim teyzeme güzelce durumu anlatmıştı. Ve sonuç tatlıya bağlanmıştı. Tabi gecesinde dediklerimden dolayı sorguya çekilmiştim ama orası sorun değildi. Şimdi ise ne mi yapıyoruz. Dün Emir’in anneannesi ve yengesi bizde kalmış ve kahvaltıya timi davet etmişlerdi. Sabah namazından sonra uyandırılmış mutfağa sokulmuştum. Sadece ben uyandırılmıştım ama. Umay hanım mışıl mışıl uykusunu çekerken ben hazırlık yapıyordum. Bugün hafta sonuydu fakat benim nöbetim olduğu için dün evdeydim. Bugün ise nöbetimi başka birine devretmek zorunda kalmıştım daha doğrusu buna zorlanmıştım. Ben bunları size anlatırken teyzem yandan “Piraye’m poğaçaları fırına verdiysen gel de şu hamuru aç,” diyordu. “Verdim teyze de ne hamur açmasından bahsediyorsun?” diye sorduğumda Hatice teyze “Emir’im kıymalı böreği çok sever ona yapıcağuz onun içindur,” dedi. Ben yanlarına gidip hamur açarken Eftelya da yandan kuymak yapıyordu. Teyzem menemen ve Fatma teyze de sigara böreği yapıyordu. “Gerçekten bu kadar şeye gerek var mıydı?” diye sorduğumda Fatma teyze “Az bile ettuk,” dediğinde Eftelya ile aynı anda “Az mı?” dedik. Sonra ben devam ettik “Fırında poğaça var. Şuan börek açıyoruz, Eftelya kuymak yapıyor, teyze sen menemen ve yandan da sigara böreği. Gerçekten abartmadık mı? Alt tarafı yirmi kişi olacağız,” dedim. Tamam yirmi kişi az değildi ama yapılan şeylerden o kadar çokça yapıyorduk ki elli kişi bile doyardı. Teyzem “Ay bak sayınca aklıma ne geldi zirıkta da yapalım,” dediğinde susma hakkımı kullandım. Çok geçmeden Umay uyanmış yanımıza gelmişti. Hepimize günaydın dedikten sonra olayı çözmeye çalışıyordu. Ona “Çok bakma kardeşim kahvaltı hazırlığı yapıyoruz,” dedim daha lafımı bitirmeden teyzem Umay’ın eline patates tutuşturdu. Umay da yanımıza oturup patatesleri soymaya başladı. Saatler ona yaklaşırken neredeyse her şey hazırdı. Masa bile fakat ben hale daha börek açıyordum. Son anda teyzem ‘Ay şimdi herkes kıymalı börek yemez,” deyip bana peynirli ve patatesli börek yapma işini kitlemişti. Bende şuan hem hamuru açıp hem de tepsiye yerleştiriyordum. Ben işime devam ederken kapı çalmaya başlamıştı. Teyzem hemen yanıma gelip “Uy guzum az hızlı ol geldiler yetiştiremiycesun,” dedi ve direk kapıya gitti. Üstüm başım un olmuştu tipim desen kaymıştı ve ben hale daha hazırlığa devam ediyordum. Timin hepsi birlikte geldiği için sesler baya yüksek geliyordu. Ben sakince işime devam ederken yanıma abim ve Pamir geldi. Pamir “Şuri hayırdır ne yapıyorsun?” diye sordu. Ona ters ters bakıp “Ne yapıyor gibi görünüyorum?” diye sorduğumda abim “Masada börek vardı sen şuan ne yapıyorsun?” diye sorunca “Sevgili teyzeciğim(!) herkes kıymalı sevmez deyip üzerime bir de patatesli ve peynirli börek yapma işi yıktı. Patatesli olan fırında ki şuan bana bir iyilik edip onu alabilirsiniz. Bende şu peynirlinin son katını yapıp fırına vereyim,” dedim uzunca açıklayarak. Abim de bana yardımcı olarak böreği fırından çıkarmıştı. Bende diğer böreği koymuştum. Pamir “Şuri sen baya ölmüşsün,” dediğinde “Neden acaba Pamir. Sabahtan namazından beri mutfakta olduğumdan olmasın sakın,” dedim sinirli bir şekilde. Abim, Pamir’e bakıp “Yürü olum yürü bu bize az sonra dalar,” dedi. Onlar çıktıktan sonra patatesli böreği tabaklarken mutfağa tekrar biri girdi. Yine onlardır diye aldırış etmezken Emir’in sesini duymuştum. “Piraye,” dediğinde o an ölmek istemiştim. Her yerim un ve tipim kayıktı. Bu şekilde onun karşısında olmak beni utandırırdı. Buna daha sonra utanacağımı düşünerek arkamı döndüm. Gülmemek için kendini zor tuttuğu her halinden belliydi. Elimdeki bıçağı ona tutarak “Gülersen seni şuracıkta bıçaklarım,” dediğimde kendini tutarak “Tamam tamam sakin şey demeye gelmiştim. Teyzen çayları getirmeni söylüyor,” dediğinde başımı salladım ve tam o mutfaktan çıkacakken “Eli boş gitmek olmaz,” diyerek börek koyduğum tabağı eline tutuşturdum. Şimdi çayları götürecektim ama bu tiple nasıl çıkacaktım diye düşünürken kurtarıcı meleğim Umay gelmişti. “Koş beş dakika içinde tipini düzelt bende çayları götüreyim,” demişti. Fakat ikimizin de unuttuğu şey tam kapıdan çıkarken aklıma gelmişti. Yemek masasının olduğu yer ile mutfak bitişik gibiydi ve şuan iki masa birleştirmiştik sığmak için. Tam mutfağın kapısına gelmiştim ki geri döndüm. Umay’a bakıp “Canım arkadaşım ben odaya giderken zaten görecekler beni,” dedim. Umay “Şey evet öyle olacak demi?” dediğinde başımı salladım. Oflayarak gidip çayları doldurdum. Bir tepsiyi Umay aldı diğer tepsiyi de ben alarak mutfaktan çıktık. En fazla bütün time rezil olacaktım ne olabilirdi ki. Çayları dağıtırken bazıları kendini gülmemek için tutuyordu buna abimler de dahildi. Sinirlenmemeye çalışarak onlara “Gülen olursa kendini öldü bilsin. Uzun zamandır kullanmadığım dövüş tekniklerimi üzerinizde denerim,” dediğimde başta Pamir ve Umay olmak üzeri beni tanıyan herkes hemen ciddi pozisyon aldı. Timin geri kalanı ise şaşkınca bana bakıyordu. Abim “Sakın gülmeyin hiçbirinizi hastaneden toplayamam,” dediğinde gülme sırası bana geçmişti. O an aklıma bu timin hepsinin burada nasıl olduğu geldi. Bazıları memleketine gitmemiş miydi bunların? Bunu sonra düşünecektim şuan çay servisini halletmeliyimdim. Herkesin çayını verdikten sonra odaya çıktım ve üzerimi hızlıca değiştim. Yorgun bir şekilde aşağı indiğimde tem bende kahvaltıya oturacaktım ki aklıma börek gelmişti. Oturmadan mutfağa gidip böreği fırından çıkardım. Onu da servis edip içeri götürdüm. Oturmak istiyordum ama ne mümkün. Teyzem gözleriyle çay bardaklarını işaret etmişti. Ben oflayarak ayağa kalkacakken Emir ayağa kalktı. O kadar kalabalık arasında kimse fark etmemişti kalktığını tabi bizim üçlü çete haricinde. Bana “Sen otur bende su içecektim doldururum,” dediğinde ona minnet dolu gözlerle bakıp masaya oturdum. Çok geçmeden elinde çaydanlıkla bardakları doldurmaya başlayan bir Emir vardı karşımızda. Çayları bitenler önüne koyuyordu fakat tim hariç. Onun altları ondan çay istemeye korkuyorlardı. Ben onlara gülerek bakarken Emir’e “Şunların da çayı boşalmış sana zahmet döküver,” dedim. Teyzem karşıdan “Kızım senin yapman gerekiyor o işi bir de iş buyuruyorsun sen ne biçim kadınsın,” dediğinde direk kaşlarım çatılmıştı. Benimle birlikte Umay’ın da çatılmıştı kaşları. Biz tam ağzımızı açacakken Emir “Bu nasıl bir düşünce evde işleri sadece kadın mı yapar. Böyle bir kural mı var?” diye sorduğunda teyzem “Öyle bir kural yok tabi ki ama burada kızlar varken sana ne düşer,” dediğinde Umay “Emine teyze saygımı bozmak istemiyorum sana karşı ama biraz daha konursan saygı falan kalmayacak bende,” dedi. O susar susmaz Hatice Teyze “Emine o nasıl bir düşünce öyle ne demek kızlar varken sana ne düşer. Herhalde kızlar varken ona da düşecek. O kadınları ezmeyecek el üstünde tutacak. Onlara yardımcı olacak kendini üstün bir varlık olarak görmeyecek,” dedi. Bu kadınların sinirlenince İstanbul Türkçesi konuşmalarına bayılıyordum ama şuan konumuz bu değildi. Teyzem “Asıl siz iyice saçmaladınız bizim adetlerimizde böyle bir şey yok. Kadın kısmı otururken erkek kısmı iş yapar mı?” dediğinde ben daha fazla dayanamayarak “Nedenmiş acaba o erkek kısmının bizden farkı ne? Ne üstünlüğü var bizden?” diye sordum. Cevap alamayınca devam ettim “Teyze sizin gibi zihniyetli kadınlar yüzünden bu kadın cinayetleri artı. Sizin bu erkekleri üstün görme haliniz yüzünden. Senin gibilerin geri kafalılığı yüzünden,” dedim. Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya devam ettim “Söylesene teyze senin bu geri kafalılığın yüzünden kaç kere kocandan dayak yedin. Kaç kere kızın hastanelik oldu?” dedim. Daha doğrusu sordum. Bunları burada açmazdım ama artık gerçekten canıma tak etmişti. “Teyze yeter artık erkekleri bizden üstün görmekten vazgeç. Eftelya beni her gün arayıp ‘Abla biz bugün de ölmedik.’ Dediğinden haberin var mı senin söylesene,” dedim. Ben daha fazla konuşmak istemiyordum ki Turan ayağa kalktı “Biz sizden üstün değiliz biz kimseden üstün değiliz. Gerektiği zaman yemeği de temizliği de biz yaparız onlar dinlenir,” dedi. O susar susmaz Emir “Eğer sizin gibi kadınlar o haysiyetsiz erkekleri yüceltmeye devam ederse kadın cinayetleri son bulmayacak,” dedi. En son olarak da Umay “Yetti artık erkeklerin kadınlardan üstün görüldüğü. Emine teyze eğer sen biraz daha kocanı üstün görmeye devam edersen her gün o televizyonda duyduğumuz kadınlardan biri olacaksın. Bunun farkında değil misin?” diye sordu. Teyzem “Siz ne zırvalıyorsunuz acaba o benim kocam döver de sever de,” dediğinde Eftelya ayağa kalkarak “Anne yeter artık canıma tak etti her gün dayak yemekten yoruldum ben. Bırak artık şu adamı yüceltmeyi,” dedi. Abim bir anda ayağa kalktı “Teyze hemen şuan bir karar veriyorsun ya gidip o adamla hayatını zehir etmeye devam edersin ya da kalıp seni o adamdan kurtarma mı istersin,” dedi. Teyzem hemen ayağa kalkıp “Yürü Eftelya gidiyoruz kızım,” dediğinde hemen “Eftelya hiçbir yere gelmiyor sen nereye gitmek istersen gidebilirsin,” dedim. Hızlıca yanımızdan ayrıldı. Odada çantasını toplamış ve evden çıkmıştı. Eftelya ağlayarak bana sarılıyordu. Ona sıkıca sarılıyorken Hatice teyze yanımıza gelip “Ağlama guzum ben bilsem seni bırakır mıydım o soysuzun eline,” demişti. Ben “Hatice teyzem ben biliyordum da ne oldu koruyamadım ki,” dedim. Abim sıkıntılı bir nefes aldı. Eftelya “Alparslan abi ne olur kendini suçlu hissetme sende gördün annem kabul etmiyor. Sen kaç kere geldin evimize ikna etmeye çalıştın dava açtın ama annem reddetti hep,” dedi ağlarken. Ne kadar saat o halde durduk bilmiyorum ama kapının çalma sesi ile kendimize gelmiştik. Kapıyı açtığımda karşımda teyzem ve onun kocası vardı. Kaşlarımı çatarak ona bakarken o beni iterek içeri girdi. İçeri girdiğinde karşısına dikilip hayırdır bakışı atıyordum. Herkes sinirli bir şekilde ona bakıyordu. Enişte “Verin lan gızımı bağa,” dedi. Ben “Sen hayırdır?” diye sorduğumda üstüme yürümeye başladı. Bana bir halt yapamazdı. “Gızımı ver dedum lan sağa,” dedi tekrar, ben “Vermiyorum kızını falan sana,” dedim. Kimse karışmıyordu. “Sen mi engel olacan bağa,” dediğinde Eftelya’yı arkama alarak “Evet ben engel olacağım,” dedim. Peşimden bütün tim hatta Dilan, Kübra, Hatice Teyze ve Fatma Teyze bile adamın karşısına dikilmişti. Umay “Ya Piraye şuna kadının gücünü gösterim benim ellerim çok pis kaşınıyor,” dediğinde “Olur valla,” dedim ve abimlere bakarak “Karışırsanız arada kaynarsınız size yazık olur,” dedim. Kübra “Abla senin kadar tecrübeli olmasam da bende de var bir şeyler ben de yardımcı olurum,” dedi. Ben gülerken Dilan “Kambersiz düğün olmaz ben de buradayım,” dedi. Adam alık alık yüzümüze bakarken ben “İlk yumruk benden,” dedim ve adamın suratına bir güzel indirdim. Kimse karışmıyordu. Benim peşimden Umay “Sıfatına tükürdüğüm,” deyip ikinci yumruğu indirdi. Sonra sırasıyla Dilan ve Kübra indirdi yumruğu. Nasıl olduğunu anlatmayım şimdi ama adam en son geri zekalı karısını alıp evden koşarak kaçmıştı. Onlar kaçtıktan sonra evdekilere döndüğümüzde abim “Sizinle gurur duyuyorum,” demişti. Umay “Bizde kendimizle gurur duyuyoruz,” demişti. Egomuzu ortaya koymazsak işimizde kalırdı. Herkes güldüğünde Eftelya’ya baktım. O da gülümsüyordu. Yanıma gelip “Eline sağlık Piraye,” dediğinde gülümsedim. Birbirimize sarıldık. Bundan sonra onun mutlu olması için elimden ne geliyorsa yapacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT FARKLI HAYAT
Teen Fiction2 Asker, Savcı ve Doktor Birbirinden farklı dört hayatın hikayesi.