ÇAĞIN EMİR’İN ANLATIMINDAN:
Dün akşam Alparslan Binbaşının evindeydik yine. Güzel vakit geçirmiştik. Piraye’nin ikizi ile tanışmıştık. Komutanımın bir kardeşi daha olduğunu biliyorduk ama Piraye ile ikiz olduklarını bilmiyorduk. Dün Piraye kardeşini görünce inanılmaz sevinmişti. Çok güzel bir şekilde gülümsemişti. O gülümsemesi beni her görmesinde soluyordu. Belki ona haksızlık yapıyordum bilmiyorum ama onun üzülmesini istemiyordum. Beni severse üzülecekti bunu biliyordum. Dün oradan çıktıktan sonra eve geçmiştik. Sabah beş gibi telefonumun çalması ile uyanmıştım. Arayan babamdı. Aynı evde olan biri neden beni arıyordu diye düşünüyordum. Hemen açtığımda acil bir operasyon görevi çıktığını ve askeriyeye gelmemi istedi. Hızlıca kalkıp hazırlandım. Askeriyeye geçtiğimde ilk işim hazırlanmak olmuştu. Toplantı salonuna geçtiğimde bizim timin çoğu gelmişti. Bir müddet sonra toplandığımızda babam “Meteler timi göreve hazır mısınız?” diye sorunca hepimiz bir ağızdan “HAZIRIZ KOMUTANIM,” diye bağırdık. Uzun süredir üzerinde planlama yaptığımız operasyon erkene alınmış ve şimdi de ona gidiyorduk. Babam “Şimdi herkes sevdiklerini arasın ve konuşsun sonrasında sizi uzun bir süreç bekliyor,” dedi. Herkes telefonuna sarılırken ben duruyordum. Arayacak kimim vardı ki. Evden çıkmadan Kübra ile vedalaşmıştım zaten. Şimdi kimseyi arayamazdım. Etrafıma baktığımda Alparslan binbaşı kardeşi ile konuşuyordu. Akın binbaşı da öyle. Turan ve diğerleri de konuşuyordu birileri ile. Son olarak herkes son bir kişiyi arıyordu. Turan yanıma yaklaşıp “Kardeşim sen gidip Akın Binbaşı ile konuşsan ben de o sırada Umay’ı arasam olur mu?” diye sordu. Başımı salladıktan sonra hemen Akın binbaşının yanında gittim. Bana bakıp “Ona söyle çabuk konuşsun oyalanmasın,” demişti. Bende gülüp yanından ayrıldım. İçimdeki şeytanı durduramayıp dinlemeye başladım. Turan veda eder gibi konuşuyordu nedense. Onlar konuşmayı bitirdikten sonra çıkmıştık odadan. Helikoptere binerken orada olan askerlerle helalleştik. Helikopter yola çıktığında Alparslan binbaşı birkaç bilgi veriyordu. O sustuktan sonra sessiz bir şekilde gitmiştik. Helikopter inişe geçerken bizde hazırlığımızı yapıyorduk. İndiğimiz gibi mevzilenmeye başladık. Turan ve ben bir tepenin ardına geçmiştik. Çatışma çok geçmeden başlamıştı zaten. Uzun süren bir çatışmanın ardından beklemeye koyulduk. Gece çökmeye başladığında yerimizi değiştirme kararı aldık. Yerimizi değiştirdiğimizi Alparslan Binbaşına söyledikten sonra bir ev görmüştük. Turan ile birbirimize baktık. Dağ başında bir yerdeydik ve burada ev olması aşırı saçma bir durumdu. Köye çok yol vardı buradan. Turan ile sessizce eve yaklaşmaya başladık. Çok sessiz gözüküyordu. Evin önüne geldiğimizde kapıyı çaldık. İçeriden ses ve ışık gelmediği için kapıyı kırıp içeri girdim. Turan dışarı da etrafı kolluyordu. Odaları gezdiğimde boştu. Tam dışarı çıkarken bir el silah sesi duydum. Koşarak dışarı çıkmaya çalıştığımda kapı kapalıydı. Kapıyı zorlamama rağmen açılmıyordu. En sonunda kapıyı kırmış dışarı çıkmıştım. Kapının önüne çıktığımda Turan’ın tüfeğini ve üzerindeki teçhizatlar yerdeydi. Bir de yerde kan izi vardı. Güzel bir küfür ettikten sonra tam komutana haber veriyordum ki ateş sesi duydum. O tarafa doğru ateş ediyordum. Aynı zamanda komutana durumu anlatıyordum. Alparslan binbaşı “Neredesin hemen yerini tarif et bana,” dediğinde yerimi tarif etmiştim. Onlar bana desteğe gelirken ateşler artmıştı. Tam ateş ediyordum ki omuzumda bir sızı hissettim. Yine güzel bir küfür ettikten sonra ateş etmeye devam ettik. Ateş sesleri sustuğunda koluma bakmaya çalıştım. Alparslan binbaşı yanıma geldiğinde koluma baktı. Kurşun içeride kalmıştı ve acı veriyordu. Binbaşı “Komutana haber vereceğim seni göndereceğiz,” dediğinde direk itiraz ettim. “Hayır Turan’ı bulmadan hiçbir yere gitmeyeceğim,” dedim. Alparslan binbaşı bir şey diyordu ki onu susturdum. Şuan üstüme karşı geliyordum ama umurumda bile değildi bu. Kardeşimi bulmadan hiçbir yere gidemezdim. Alparslan Binbaşı sabır çekip Oğuzu yanımıza çağırdı o omuzuma bakarken ben de etrafa bakıyordum. Oğuz “Komutanım kurşunu çıkarmamız için hastaneye gitmemiz lazım,” dedi. “Gerek yok içeride dursun,” dediğimde Oğuz bana ciddi misiniz bakışı atıyordu. Bakışımdan ciddi olduğumu anlamıştı ki yarayı sardı ve beni kaldırdı. Şuan ne kolum ne de başka bir şey umurumdaydı. Tek derdim Turan’a bir şey olmadan onu kurtarmaktı.
3 GÜN SONRA
Üç gündür her yerde onu arıyorduk ama yoktu. Karargaha haber vermiştik ama yoktu. Üç gündür hem çatışıyor hem de kardeşimizi arıyorduk. Üç gündür kolumda kurşunla dolaşıyordum. Sanırım artık oradan kurşunu ameliyatla alacaklardı. Derin bir nefes aldım ve etrafı gözetlemeye devam ettim. Nöbet değiştirme zamanı geldiğinde mağaranın içine girmiştim. Alparslan binbaşı “Hazırlanın dönüyoruz,” demişti. Akın Binbaşı “Askerimizi almadan nereye dönüyoruz?” diye sorunca Alparslan Binbaşı “Emir geldi birimizi daha kaybetmeden dönmemizi istiyorlar,” dediğinde herkes sinirlenmişti. Kimse Turan’ı burada bırakıp gitmek istemiyordu ama emirlere uymak zorundaydık. Helikoptere bindiğimizde herkesin yüzüne tek tek baktım. Hepsi sinirliydi. Alparslan Binbaşı “Şu emir işi çok canımı sıktı. Askerimi o şerefsizlerin elinde bırakıp dönmek sinirimi bozuyor,” dediğinde Akın Binbaşı “Emire itaat etmek istemiyorum,” dediğinde herkes birbirine bakıyordu. Ben “En fazla askerliğimiz yanar o da benim umurumda olmaz hiçbir şey kardeşimden önemli değil,” dediğimde Alparslan Binbaşı “Hepiniz kabul ediyor musunuz?” diye sorunca bütün tim “KABUL EDİYORUZ,” diye bağırınca Alparslan Binbaşı pilota “İnişe geç kardeşimizi almadan dönmek yok,” dediğinde pilot bizi indirmişti. Elimizde bir bilgi yoktu belki ama kardeşimizi bulacaktık. Hepimizin en büyük inancıydı bu.
UMAY’IN ANLATIMINDAN:
Abimler göreve gideli dört gün oluyordu. Onları her ne kadar çok özlesem de, onlar için ne kadar çok korksam da gurur duyuyordum onlar ile. Fakat içimde kötü bir his vardı. Ne sebepleydi bilmiyordum ama korkuyordum bir şeyden. Bu sabah kalkıp adliyeye gittiğimde bu his daha da artmıştı. Davalara da o şekilde girmiştim. Bugün ki keşiflere de aynı şekilde. Ne yaptıysam bir türlü geçmiyordu bu his benden. İş çıkışında Piraye’yi aradım. Hemen açtı. Lafı uzatmadan konuya girdim “Piraye ben sabahtan beri kendimi kötü hissediyorum. Bizimkilere bir şey mi oldu?” diye sorduğumda Piraye susuyordu. Ona tekrar seslendiğimde ise “Umay, Dilanlara gel orada konuşacağız,” demişti. Kötü bir şey olmuştu işte. Abime mi yoksa sevdiğim adama mı hangisine bir şey olmuştu? İçimdeki korku ile Dilanlara nasıl gittim bilmiyordum. Kapıyı çaldığımda kapıyı Talia açtı. Ona baktıktan hemen sonra içeriye geçtim. Piraye elinde iğne ile Dilan’ın başındaydı. Yoksa Turan’a bir şey mi olmuştu? Öyleydi büyük ihtimalle yoksa Dilan neden fenalaşmış durumda koltukta yatıyor olsun ki? Ben kafamda sorularla boğuşurken Piraye Dilan’a iğneyi yapmıştı. Bana döndüğüne artık ayakta duracak gücü kendimde bulamıyordum. Yere çöktüğüm gibi yanıma geldi Piraye. Ona bakıp “Ne oldu T-Turan’a?” diye sordum sesim titreyerek. Derin bir nefes aldı “Esir alınmış,” dediğinde neye uğradığımı şaşırdım. Ben bir şey demeyince Piraye devam etti. “Ben de tam bir şey bilmiyorum. Bugün bir asker gelip haber verdi. Abimler dönecekmiş ama hale daha dönmediler,” dediğinde göz yaşlarımla birlikte “Yaşıyor mu?” diye sordum. Piraye “Bilmiyorum,” dediğinde onun boynuna sarıldım. “Nasıl bilmiyorsun lan söylesene sormadın mı?” diye sarsıyordum onu. Piraye kollarımı tutup “Sordum tabi ki ama onlarda bilmiyorlar lütfen sakin ol,” dediğinde ben daha da çıldırmıştım. Bağırmaya başladım “NE SAKİN OLMASINDAN BAHSEDİYORSUN SEN? SEVDİĞİM ADAM SAĞ MI ÖLÜ MÜ BELLİ DEĞİL GELMİŞ BANA SAKİN OL DİYORSUN,” diye bağırınca Piraye “Umay çok zor bir durum biliyorum ama güçlü durmak zorundasın,” dedi. Haklıydı belki de bilmiyorum ama içimdeki hüzün ve öfke karışmıştı bir kere ben asla sakin olamazdım. “OLAMAM BEN GÜÇLÜ FALAN OLAMAM. O YANIMDA YOKKEN BEN OLAMAM,” dediğime Piraye beni sarsıyordu “Kendine gel Umay o iyi bir şekilde buraya gelecek,” dedi. Onun sakin tavrı beni delirtiyordu. O anın sinir ile ne dediğimi farkına varmadan bağırmıştım. “ÇOK KOLAY DEĞİL Mİ KENDİNE GELMEK SAKİN KALMAK. EMİR AYNI DURUMDA OLSA SEN KALABİLECEK MİYDİN SAKİN SÖYLESENE,” diye bağırmıştım aynı zamanda da ağlıyordum. Piraye hiçbir şey demeden Kübra’ya baktı ve “Sakinleştiriciyi versene,” dedi. Ben “HAYIR İSTEMİYORUM,” diye bağırmıştım ama beni takmadı. Gelip koluma vurdu iğneyi . O iğneyi vurduktan sonra sakinleşmiştim. Sadece ağlıyordum şimdi. Bir tek gözümden yaş akıyordu. Beni alıp koltuğa yatırdılar. Son duyduğum ses Kübra’nın Piraye’ye “Sen abimi mi seviyorsun?” sorusuydu. Gerisi ise karanlık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT FARKLI HAYAT
Teen Fiction2 Asker, Savcı ve Doktor Birbirinden farklı dört hayatın hikayesi.