33. BÖLÜM: BAĞ

127 17 23
                                    

Sevmek başkaydı, bambaşkaydı. Kazandırdıkları şeyler vardı ve insan bunları yaşarken öğreniyordu da. Kocaman bir aile kazanıyorduk mesela, hissettiğimiz o değeri kazanıyorduk. Sabrı öğrenip kazanıyorduk çünkü sevmek bolca sabır istiyordu. Biz, bu halimizle yolun çok başındaydık belki ama sevgimiz güçlü, temelimiz sağlamdı.

Bir yol vardı hayallere giden ve benim de içinde olduğum. Cihangir elimi tuttuğu anda aydınlığım artıyordu ama bu kadarla sınırlı değildi. O, her sözü ve davranışıyla ışığın kendisi oluyordu.

Derin bir nefes aldım karşımdaki bebek kıyafetlerine bakarken. Ufak bir iç çekişle "Çok güzeller," diye mırıldandığımda Cihangir'in başını salladığını göz ucuyla fark ettim. Eline askıda asılı olan bir kıyafeti alırken, "Ve çok küçükler." dediğinde gözlerim de elindeki o tuluma kaydı. Pembeydi ve üzerinde çilekler vardı. Çok küçük olduğu da doğruydu çünkü tulum, yeni doğan bebek içindi.

Küçük bir kıkırdamayla başımı sallarken "Yeni doğanlar için." dediğimde Cihangir'in gözleri beni buldu ve kaşları hafifçe havalandı. Yüzünde ufak bir gülümseme oluşurken iç çekti ama ben bir şey demesini beklerken o, dudaklarını birbirine bastırıp yeniden tuluma döndü. "Bunu da alalım." dedi sonra. Elindeki sepete tulumu hevesle bırakırken itiraz etmedim ve biraz ilerideki elbiseye ilerledim. Eteği tül olan o minik elbiseyi elime aldığım sırada Cihangir de yanıma geldi. "Bu biraz büyük değil mi?" diye sorduğunda başımı iki yana sallayarak "Altı aylık. Hep küçük almayalım, zaten hemen büyüyorlar. Hediye de çok geliyor." dediğimde beni ilgiyle dinleyen sevdiğim itiraz etmedi. Ben de onu sepete bıraktım. Gülümseyerek sepete bakarken "Bu kadar yeterli şimdilik." dediğimde Cihangir de sepete baktı kısaca. Elbise ve ince tulum dışında kışlık bir tulum daha vardı ve tavşan şeklindeydi. Gri, kulaklı hali o kadar sevimliydi ki dayanamamıştım. Bebeğin doğumu yaza geldiği için o tulumu da biraz büyük almıştım çünkü kalındı ve yazın giymesi mümkün değildi.

O sepette Arda için de bir şeyler vardı tabii. Miniğim için de hoş bir takım almıştım. Pantolonu, tişörtü ve hırkası vardı.

İrademe sahip olmaya çalışarak gözlerimi minik kıyafetlerden ayırırken Cihangir'le dönüp "Kasaya gidelim mi?" diye sorduğumda o da bana baktı. Sevdiğim adamla burada alıp bir şeyler almam biraz tuhaf hissettiriyor olsa da ne kadar güzel olduğu tarifsizdi. Küçük bir gülümseme oluştu dudaklarımda, engel olamadım bu güzel görüntü karşısında. Cihangir bana dikkatle bakarken "Kasaya gitmeden önce bir şey daha bakalım." dediğinde kaşlarım havalandı. "Daha fazla almamalıyız." diyerek ona ve aynı zamanda kendime engel olmaya çalıştığımda ise beni dinlemedi. Boşta kalan eliyle elimi tutup ilerlerken bir süre sonra oyuncakların önünde durmuştuk. Hem de, uzaktan kumandalı arabaların sıralandığı rafın tam da önünde.

Arda'nın tamir edemediği oyuncağı unutmamıştı.

Gülerek Cihangir'e bakarken "Arda'nın bir sürü oyuncağı ve arabası var Cihangir." dediğimde kaşları çatıldı ama bana bakmadı. Önündeki arabaları dikkatle incelerken "Ama uzaktan kumandalı arabası bozulmuş. Çok fazla oyuncağı olması bir şeyi değiştirmiyor." dediğinde raf ve onun arasına girdim. Gözleri hafif bir şaşkınlıkla beni bulurken ilgisini ancak çekmiştim. "Arabası da var, diyorum." diyerek ısrar ettiğimde elini belime sardı ve gözleri hafifçe kısıldı. "Başka uzaktan kumandalı arabası var mı?" diye sorduğunda derin bir nefes aldım. "Hayır, yok ama sonuçta arabası var." dediğimde Cihangir hafifçe gülümsedi ve beni, belimdeki elinin desteğiyle önünden alıp yanına çekti. "Uzaktan kumandalı araba diyorduk."

Bu tavrına istemsizce kıkırdarken başımı iki yana sallayarak "Gerek yok." dediğimde elini benden almadan boşta kalan eliyle bir kutuya dokundu. "Ben hediye almak istiyorum ve sen de bana karışmıyorsun teyzesi." diye mırıldandığında küçük bir iç çektim. Sözleri, konuşması, o kısık ve düşünceli sesi... Ben, bu adama çok fena hayran kalıyordum her seferinde.

SONSUZ ADIMLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin