18. BÖLÜM: DAVET

204 45 96
                                    

Sabrın en güzeli, kalpteki sevgiydi...

Sabahın ilk saatleri. Güne erken başlayan bir Esila varsa eğer, sebebi önemli olmalıydı çünkü erken uyanmak asla başaramadığım bir şeydi. Çoğu defa on taneye kadar çıkan alarmlarım sayesinde uyanabiliyordum ama bugün ilk defa, ilk alarmımla uyanmıştım. Benim için fazlasıyla şaşırtıcı bir durumdu ve sebebi de, sevdiğimdi.

O kadar yola gidecekti, aç yollamak olamazdı sonuçta değil mi?

Bir diyetisyen adayı olarak bana ve bölümüme asla uymayan yiyecekler yapmıştım ve maalesef ki mutluydum da. Yaptığım poğaçalar kabarıp yumuşacık olduktan sonra onlara nasıl kalori gözüyle bakabilirdim ki? Kendim yiyecek olsam belki bu düşüncem değişebilirdi ama ben yemeyeceğim için, çok da sorun değildi. Çağatay biraz kilo alsa zarar gelmez, Cihangir zaten kendinin kilo almasına izin vermezdi.

Poğaçaların haricinde bir de çikolatalı muffin yapmıştım. Minik kek kağıtlarından yemesi kolay olur diye düşünmüştüm ve onlar da tam istediğim gibi olmuştu. Ayrıca muffini biraz fazla da yapmıştım çünkü Gökçe de çok seviyordu ve ona da ayırmayı ihmal etmemiştim. Tabii, uyuyan arkadaşımın hiçbir şeyden haberi yoktu. Malum, dün gece eve geç dönmüş bir de döndükten sonra saatlerce Çağatay'la konuşmuştu. Bu saatte uyanması mümkün değildi ve buna rağmen hala hiçbir şeyi kabul etmiyordu. Kendisini uyku tutmadığı ve Çağatay da uyumadığı için konuştuğunu iddia ediyordu, oysa mesajları atarken gözlerini zor açıyordu. Bu söylemi bana değildi elbet, kendineydi. O, beni değil; yalnızca kendini kandırıyordu.

Poğaçaları yerleştirdikten sonra muffin kabını da yanına koyarken göz ucuyla saate baktım. Cihangir tahminimce beş dakika sonra gelirdi ve her şeyi tam vaktinde bitirdiğim için şanslı sayılırdım. Ondan uzak kalacağım için buruk hissediyordum ama aynı zamanda da uzak kalmadan önce birbirimize gelmek, çok değerli hissettiriyordu. Yüzümde oluşan gülümsemeye engel olmadan bez çantayı kapattım. Üst kattan kapı sesi geldiği sırada hızlı adımlarla aynanın karşısına gittiğimde, kötü görünmediğime ikna olmak zordu. Saçlarım iki yanımdan dökülürken uçları Cihangir'in sevdiği gibi kıvrılmışlardı. Üzerimdekı tayt ve kazak da fena görünmüyordu ama gözlerim biraz kızarmış ve altları da şişmişti. Yine de, bunu fazla önemsemedim. Derin bir nefes aldığım sırada kapı hafifçe tıklatıldığında, heyecandan olsa gerek kısa bir süre duraksadım. Hem de nefesim yarıda kalacak kadar, duraksamıştım.

Hızlanan kalbimle kapıya yaklaştım ve yavaşça araladım. Cihangir saçlarını yatırarak düzeltmiş, her zamanki dağınık görüntüsünü değiştirmişti. İçimdeki dürtüyle onları tekrar dağıtmak istiyordum ama kendime engel oldum, gözlerime bakan gözleriyle buluştum. Yüzünde minik ama içten bir gülümseme oluşurken, "Günaydın." dediğinde ben de gülümsedim. "Günaydın."

Cihangir'in yüzündeki gülümseme hafifçe büyürken, "Bu saatte uyandın sen de." dediğinde içten içe güldüm. Bu saatte değil, çok saat önce uyanmıştım ama bunu bilmesine gerek yoktu. Hoş, biraz sonra eline tutuşturacağım bez çanta sayesinde bunu anlardı ama bir sorun olmazdı. Onun için bir şeyler yaptığımı görmesi normaldi sonuçta, canımın en içi olmuştu o. Bilmeye hakkı vardı sevdiğimin...

Derin bir nefes daha alırken, "Sorun değil, seni görmesem içim rahat etmezdi." dediğimde kaşları havalandı. Şaşkınlıkla yüzüme baktıktan hemen sonra büyükçe gülerken başını hafifçe iki yana salladı. "Bazen beni çok şaşırtıyorsun." derken gözlerindeki şefkati yakalayabilmiştim. "Ama bu beni çok mutlu ediyor." diyerek devam ettiği sırada beni kendisine çekti ve sıkıca sarıldı. Huzur etrafımızı sararken ben de bunu bekliyor gibi, hızlı hareketlerle kollarımı boynuna sardım. Hatta, kendime engel olamadan başımı hafifçe eğip Cihangir'in boynunda yerimi aldım. Tenine ilk defa bu kadar yakınken, parfüme karışmış o erkeksi kokusu içime dolmuştu. Huzur doluydu burası, fazlasıyla huzur içeriyordu hem de. Sanki... Sevgi gibiydi, sevginin en saf hali gibiydi.

SONSUZ ADIMLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin