46. BÖLÜM: ZAMAN MAKİNESİ

61 6 9
                                    

Gökkuşağının ortasındaydım oysa, yanaklarım kırmızıyı kabul ediyordu sadece. Bir domates taklidi yapıyordum, o kadar benimsemiştim ki birazdan yere eğilip dalından koparılmayı bekleyecek gibi saklanacaktım.

Alışverişteydim. İlayda, Gökçe ve ablamla. Eksikleri alalım derken böyle bir eksik olduğunu tahmin edememiştim.

"Bak, saten takım var burada." dedi İlayda, yine farklı bir takım gösterirken. Ablam araya girip "Ay, lila olan çok güzelmiş bak." dediğinde Gökçe'nin itirazını duydum. "Siyah daha iddialı."

Gözlerimi hayretle dolaştırdım üzerlerinde. Elindeki askılı, mini geceliğe bakarken başımı iki yana salladım. Öyle bir haldeydim ki buna şükretmem lazımdı aslında ama atamıyordum üzerimden utancı.

Derin bir nefesi bıraktım usulca. "Bundan almıştık ya, gerek var mı bir takım daha almaya?" diye sorduğumda İlayda başını sallayarak onayladı. "Var, iki tane olsun yine. Hem bir öncekini sen seçmiştin, ipleri karşılıklı gidiyordu. Bak, bu farklı." dediğinde itiraz etmek için uğraşmadım çünkü biliyordum ki, asla dinlemeyeceklerdi.

Onları orada bırakıp şortlu bir takıma yöneldiğimde onlar da beni takmıyor gibiydi. Tül detayları olan, hoş bir takımdı. Bedenine bakmaya başladığım sırada Gökçe'nin "Ay çok güzelmiş. Yazlık takım alacaktın zaten, alsana bunu." demesiyle ona baktım. "Alacağım." dedim sakince, sanki aksi mümkünmüş gibi. Gökçe de usulca sırıttı orada. Yalnız kalmamızı fırsat bilip "Güzel seçiyorsun sen he, aferin." dediğinde gözlerimi devirdim.

Durmadı.

"Ben bu anı bekliyorum kaç yıldır." dedi keyifle. "Şu alışverişte deli gibi utanacağını, bu ifadeni ezbere biliyorum." diyerek devam ettiğinde ona yandan bir bakış attım. "Patavatsız olduğun için sık sık beni utanırken görüyorsun zaten." dediğimde hafifçe sırıttı. "Ne yapayım? Nasıl eğlenceli seni utandırmak, biliyor musun?"

Biliyordum, tabii.

Güldü Gökçe, ablamlar da yanımıza geldiği sırada. Onlara ve sepete bir bakış atıp "Yazlık takımı da seçtim, bitti alacaklarımız." dediğimde hepsi ikna olmuş gibiydi artık. Yazlık pijamalar, kışlık pijamalar, setler, iç çamaşırları, günlük kıyafetler, ayakkabı, çanta ve daha bir sürü şey... Koca bir günü alışverişe ayırmıştık. Hem Cihangir'e alıyorduk hem de bana. Özellikle bu kısmı sona bırakmıştık ki sevgili müstakbel eşimi eve yollayıp rahat bir alışveriş yapabilmek için. Tabii ona söylememiştik. Muhtemelen anlamıştı ama biz eve gidip kalan işlere bakmasını söylemiştik.

İşin komik tarafı, kalan iş yoktu ve o hiç itiraz etmemişti.

Son ödemeyi de yapıp çıktığımızda doğruca arabaya ilerledik. Cihangir gitmeden yemek yemiştik, bu yüzden daha fazla oyalanmadık. Elimdeki poşetleri, bagajı dolduran diğer poşetlerin yanına bıraktığımda kızlar da hemen yanımdaydı. "Dikkatli git." dedi ablam, elini omzuma bırakırken. Ben babamın arabasıyla bizim evimize gidip aldıklarımızı yerleştirecektim. Ablamlar da İlayda'yla gidecekti, daha doğrusu İlayda onları eve bırakacaktı.

Hepsine sıkı sıkı sarıldım. "Teşekkür ederim." dediğimde, minnetim sesime de yansımıştı. İnsanın özellikle de bu günlerde yanında birilerinin olması, aramadan varlıklarını belli etmeleri o kadar özel ve güzeldi ki... Biz evleniyorduk, bizden çok bizim için uğraşanlar vardı. Bu duygu, sahiden kusursuzdu.

Sonunda arabaya bindiğimde beklemeden çalıştırdım motoru. Alışveriş merkezinin otoparkından çıktığımda vücudumda günün yorgunluğunu buram buram hissediyordum.

Geçe kalmıştı bu alışveriş. Düğün yeri için tercih yap, davetiye dağıt, gelinlik seç, provasını yap, kına hazırlığı yap, mobilya gelsin, evle ilgilen... Derken, liste uzamıştı. Sonuç olarak bir gün sonra kınam, ertesi akşam da düğünüm vardı.

SONSUZ ADIMLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin