Rotasız hayaller, yolculuklar ve duyguların arasından; albüme bir fotoğraf daha eklerken...
Sevdiğim, eşsiz göl manzarasının önündeydi. Gözleri o orman ve suyun buluştuğu noktaya bakarken yandan profili çok güzeldi. Koyu gözlerindeki yansımayı buradan bile görüyordum. Havada olan saçları kumrallığıyla parlarken yüzündeki kısa sakalları da her zamankinden farklıydı. yeni kesmişti, belliydi ama o her haliyle güzeldi.
Elimdeki telefonu ayarlayıp Cihangir'in birkaç tane fotoğrafını çektiğimde beni hala fark etmiş değildi. Çadırları kurmuşlardı. Havanın kararmasına çok yoktu, Gökçe ve Çağatay da ateş yakmak için çalı çırpı toplamaya gitmişti. Ben çadırda üzerimi değiştirirken sevdiğim adam beni tam da burada, bu doğal güzelliği daha da mucizevi bir güzelliğe ulaştırarak bekliyordu.
Ufak bir iç çektim ona bakarken. Bununla birlikte Cihangir'in başı yavaşça bana döndüğünde dudaklarımda yaramaz bir gülümseme belirdi. Cihangir'in gözleri de ilk önce o tebessüme, ardından da elimdeki telefona kaydı. Kaşları havalanırken "İzinsiz fotoğraf çekiyorsun demek?" dediğinde sesinde keyifli bir tını vardı. Ben de kıkırdadım onun neşesi bana ulaşırken. Omuzlarımı hafifçe kaldırdığım sırada "İnanır mısın bilmiyorum ama ilk değil." diyerek yanıtladığımda, Cihangir bu cevabıma biraz şaşırmıştı.
Çünkü o bahsettiğim fotoğraflar birlikte uyuduğumuz ve benim uyanıp onu çektiğim fotoğrafları. Cihangir'in bu fotoğraflarını gördüğünü biliyordum. Utanacağımı düşünmüştü belli ki.
Cihangir'e birkaç adımla yaklaştığımda bir kolunu hafifçe yana açtı ve ben de beklemeden girdim oraya. Başımı omzuna yaslayıp elimi de göğsüne bıraktığımda Cihangir'in eli belime dolandı ve saçlarıma hafif bir öpücük bıraktı.
Huzuru onunla hissetmek yirmi yıllık hayatımın en güzel lütfuydu.
O sırada telefonumun zil sesi yükseldiğinde ondan ayrılmadan telefonumu cebimden çıkardım. Abimin aradığını gördüğümde bir panik dalgası vücudumu ele geçirdi ve gözlerim Cihangir'i buldu. Onun da gözlerinin telefonumda olduğunu gördüm o sırada. Benim ona baktığımı fark eden gözleri, gözlerimi bulurken halimi fark edince dudaklarında ufak bir gülümseme oluştu. "Yalan söylemek istemiyorum." dedim sıkıntılı olduğumu belli eden sesimle.
Cihangir belimdeki elini biraz daha sıkılaştırırken "Söyleme o zaman." dediğinde dudaklarım hafifçe büzüldü. "Abim kızar biraz." diye mırıldandığımda arama sonlandı ve telaşım daha da arttı. Tahmin ettiğim gibi daha birkaç saniye geçmişken abimin adı yeniden ekranda belirdiğinde Cihangir'in "Abin biliyor." dediğini duydum ve duraksadım.
Gözlerim şaşkınlıkla Cihangir'i bulurken hayretle "Ne?" diye bir tepki verdiğimde gülüşü biraz daha büyüdü. Gözleriyle telefonu işaret ederken, "Biliyor işte. Geldiğimizden haberi var, yola çıkmadan önce konuştum onunla. Biraz zor oldu ama kabul ettirdim, sen de daha fazla bekletme." diyerek açıklandığında, şaşkınlığımı üzerimden atamadan aramayı cevapladım.
Abimin, "Esila?" diyen gergin sesini duyduğumda boğazımı hafifçe temizledim ve "Abi?" diyerek saçma bir yanıt verdim. Abim "Neden açmıyorsun kızım telefonunu?" dediğinde cevabımı çok da umursamış değildi. Derin bir nefes aldım bizi dinleyen Cihangir'e bakmamaya çalışarak. Abime "Açtım ya abi." dediğimde homurdandı.
"Geldi mi Cihangirler?" diye sordu bu sefer de, hem de cevabını bildiği halde. Soğuk havaya rağmen sıcakladığımı hissederken olduğum yerde kıpırdandım ve "Geldiler." dediğimde abimin yeniden bir şeyler mırıldandığını duydum. Ardından, "Bana bak, Gökçe'yle uyumadan önce fotoğrafınızı göreceğim." dediğinde kızardığımı hissettim. Abimin emin olmak istediği şey sevgilimle aynı çadırda kalmamamdı ve bunu benim sevgilim duyuyordu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ ADIMLAR
RomanceDümdüz, simsiyah bir yol. Sonu görünmüyor, hatta bir adım sonrası dahi yok. Zifiri karanlık, her şey belirsiz... Ne yapmalıydı bu durumda? Bu yola birinin ışık tutmasını mı bekleyecekti? Asla. Başkasının ışığına muhtaç olmaktansa, kendi ışığını oluş...